Sinop'ta kesilen 650 bin ağacın ahı tutsun mu?

Sinop'taki projenin 22 milyar dolara mal olması hedefleniyordu. Tabii evdeki hesaplar çarşıdaki döviz kuru yükselişlerine uymadı.

Japon Nikkei gazetesinde yer alan Japonlar'ın Sinop'taki nükleer santralden çekileceğiyle ilgili haber, her ne kadar hükümet kanadından herhangi bir açıklama gelmemiş olsa da ses getirdi.

Haber özetle, Japon Hükümeti ile Mitsubishi şirketinin Sinop nükleer santral projesinden çekilme sürecine girdiğini ve bu kararın nedeninin de temmuz ayında santralin inşaat maliyetlerinin ikiye katlanarak 44 milyar dolara ulaşmasının ardından Türkiye ile Japonya arasında projenin geleceğine yönelik bir anlaşmaya varılamamış olmasından bahsediyordu.

Sinop'taki nükleer santral projesi için Mayıs 2013'te Türkiye ve Japonya arasında nükleer santral yapımına ve işbirliğine ilişkin hükümetler arası anlaşma imzalandı. Nükleer santralin inşasına 2017 yılında başlanması ve 2023 yılında da ilk reaktörün devreye alınması planlanıyordu. 

Toplamda 4480 MW'lık dört reaktörü olacağı belirtilen santralin yapımını Japon Mitsubishi Heavy Industries, Itochu Corp. ve Fransız GDF Suez (daha sonra adı Engie olarak değiştirildi) 22 milyar dolar bedelle üstlenmişti. Reaktörleri, Japon Mitsubishi ile Fransız Areva yapacaktı ve ikisinin ortak ürünü olan Atmea-I reaktörleri inşa edilecekti. 
Ancak, ne Rusların Mersin'de kuracağı VVER-1200 model reaktör, ne de Japon ve Fransızların Sinop'a yapacağı Atmea-I model reaktör henüz denenip başarılı olmadı, güvenirlilik onayı almadı, ikisi de inşa edilebilirlerse, ilk defa Türkiye'de denenecek. 
 
Atmea-1, sadece ticari kaygılar sebebiyle nükleer güvenlik kültürü olmayan, gelişmekte olan ülkelere satılmak amacıyla piyasaya sürülmeye çalışılan bir reaktör tipi. Fransa ya da Japonya'da inşa edilmesi planı yok. 
 
Nükleer enerjinin hali hazırda taşıdığı büyük risklere bir de yapılacak reaktörün hiç denenmemiş olması eklenince, risk haliyle katlandıkça katlandı. 
Sinop'taki projenin 22 milyar dolara mal olması hedefleniyordu. Tabii evdeki hesaplar çarşıdaki döviz kuru yükselişlerine uymadı. 
Aslında perşembenin gelişi çarşambadan da belliydi. 
 
Geçtiğimiz nisan ayında yapılan açıklamalarda maliyetlerin iki kat artmasının beklendiği, bunun da öngörülen hesaplamalara uymadığı gerçekçeleriyle konsorsiyumda yer alan Itochu, projeden çıktı.
 
O dönemde Itochu'nun ayrılmasıyla projenin gecikeceği belliydi. Itochu'nun ayrılığıyla yüzde 30'unun konsorsiyum, yüzde 70'inin diğer finansörler tarafından karşılanacağı düşünülen projenin maliyetinin karşılanması açısından dengeler bozulmuş oldu.
 
Buraya bir de EÜAŞ parantezi açmak gerek. EÜAŞ'ın vergi cenneti olarak bilinen Jersey Kanal Adaları'nda kurduğu EUAS International ICC şirketi, "Sinop nükleer santralindeki faaliyetlerin pratikliği için" kurulmuştu. Milyarca dolarlık projeye bir kamu şirketi ortak olup kaynak aktaracak ve bu kamu denetiminden muaf olacak, ne güzel iş değil mi? EÜAŞ, Akkuyu nükleer santraline de bu şirketle ortak olmak niyetindeydi.
 
Nükleer enerjiyi savunanların en çok kullandığı ve artık yenilenebilir enerjideki fiyatların daha cazip hale gelmesiyle gerçekliğini tamamen kaybetmiş argümanlardan biri, dünyanın nükleer enerjiden vazgeçmediği ve nükleer enerjinin ucuz olduğu iddiasıdır. 
 
Ancak, nükleer endüstride her geçen gün tecrübe edilen gelişmeler, bu iddiayı giderek daha fazla çürütüyor. Nükleer santral inşaatlarındaki tahminlerin üzerindeki gecikmeler, nükleeri ucuz olmaktan çıkarıp maliyetleri giderek arttırırken, nükleer endüstri şirketlerine büyük zararlar yazdırıyor. 
 
Nükleer santrallerin ilk inşa aşamalarında yaşanan finansal zorluklarla nükleer santrallerin kurulum maliyetlerinin projedeki maliyetten yüksek çıktığına dair pek çok örnek mevcut. Temel olarak yüklenicilerin riski tamamen üstlendikleri için fiyatların çok hızlı ve düzenli arttığı belirtiliyor. Sadece inşaat değil çok uzun süren lisans prosedürlerini ve karmaşık finansman pazarlıkları da hesaba katıldığında süreçler daha da uzuyor. 
 
Aynısının yıllardır zaten Rosatom'un Akkuyu'da yapmaya çalıştığı nükleer santral projesinde de yaşandığı herkesin malumu.
 
Akkuyu nükleer santrali, üreteceği elektriğin yüzde 50'sini 15 yıl boyunca, Sinop nükleer santrali de üreteceği elektriğin tamamını 20 yıl boyunca, yapılan anlaşmalar gereği TETAŞ isimli devlet şirketine satacak. 
 
Türkiye, yasayla Akkuyu'da üretilecek elektriğin yarısını KWH başına 12.35 dolar/sent bedelle, Sinop'ta tümünü KWH başına 11.80-12 dolar/sent bedelle alma taahhüdü verdi.
 
Türkiye'nin Rusya'ya verdiği alım garantisinde üretilecek her 1 KWH elektrik için fiyat 12,35 dolar sent. Devletlerarası anlaşmanın yapıldığı Ekim 2010 tarihinde dolar kuru 1,42'ydi. Türkiye'nin Japonya ile anlaşma yaptığı Mayıs 2013'te dolar kuru 1.85'ti. Bugünkü kur 5.40'lar seviyesinde.
 
Japonya örneğinden gidecek olursak, diyelim ki o 44 milyar dolar buldunuz ve santrali inşa ettiniz, daha çivi çakmadan 1 KWH bedeli üç kat artmış santralden o tarihte satacağınız elektrikle herhalde Guiness Rekorlar Kitabı'na girersiniz. 
 
O haberde dikkat kesilmeyi gerektiren bir nokta var. Onlardan biri şu, Mitsubishi'den üst düzey bir yetkili, nükleer santralden vazgeçilse bile Japon Hükümeti'nin enerji sektöründe başka alanlarda, -başka alanlar dediği de kömürde- Türkiye ile yatırım ve işbirliğini sürdürmek istediğini söylemiş. Nükleer olmasa nasılsa kömürde Türkiye bol teşvik, bol alım garantisi dağıtıyor, kömüre yatırım yaparız demiş olabilirler. Düşük karbon emisyonlu kömürlü termik santral ne demekse artık, bilmediğimiz bir Japon icadı herhalde. 
 
2013'te anlaşmadan bu yana Japonlar, Sinop'ta zemin etütleri yapıyor. Geçtiğimiz aylarda Sinop'ta daha lisansı alınmamış santral için en az 650 bin ağaç kesildiği, yüz binlercesinin daha kesileceği belirtilmişti. Zararın neresinden dönülse iyi, olan ağaçlara oldu. Belki de bu olanlar kesilen ağaçların ahıdır, kim bilir... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi