Suların yükselişi, insanlığın alçalışı, siyasetin haydutlaşması

Dünyada aşırı sağcı, popülist politikacılar sahnede daha çok yer aldıkça, çevre mücadelesinin de giderek zorlaştığı bir döneme girilmiş oluyor.

"Ana akım ticaret için yeryüzü hem ganimet hem de çöptür. Kabaca ticaret, gezegenin bir tarafındaki zemine açılmış bir delikten bir kaynak çıkarmak, bunları bir yolunu bulup insanlara satmak, birkaç gün sonra da dünyanın öbür tarafındaki bir delikten aşağı çöp olarak boşaltmaktan ibarettir. 

Bunlar faydalı mıdır, değil midir satın alanlar için bir önemi yoktur: Eğer pazarlama, insanları metalar karşılığı bir kısım parasından ayrılmaya ikna ettiyse, insanlığın çıkarına hizmet edilmiş olur. Bunu ne kadar hızlı yaparsak ekonomi o oranda başarılı sayılacak, insanlığın ilerleyişi de topyekün büyüyecektir. 

Ana akım siyasetçi için, yaşayan dünya (zihinde hiçbir görüntü yaratmayan yabancılaştırıcı bir terimle işaret edilir: Çevre) danışmanlarının ilgileniyormuş gibi yapmalarını salık verdiği bir şeydir. O çevre denen şey her ne olacaksa, ki bundan hiçbir zaman pek emin değillerdir, asli görevin sürdürülebilir şekilde davranmak olduğunu açıklarlar. Bunun ne anlama geldiğini bildikleri söylenemez. 

Kullandıkları lisanın nasıl kaydığından anlayabilirsiniz. Önce "sürdürülebilirlik"ten bahsederler. Sonra bu "sürdürülebilir gelişim" olur, ardından da "sürdürülebilir büyüme"ye evrilir. Bir de bakmışız "sürekli büyüme" olmuş. Sürdürülebilirlik ve sürekli büyüme karşıt kavramlardır. Ancak, görünen o ki kimse farkında değil."

Yukarıdaki satırları George Monbiot'nun Bu Enkazı Kaldırmak adlı kitabından aldım. Monbiot'nun Guardian gazetesinde kaleme aldığı yazıları son derece zihin açıcıdır, Monbiot, yazarlık, gazetecilik vasıflarının yanı sıra önemli bir ekolojist, düşünür ve politik aktivisttir. Kendisini tanımak isteyenler için Everest Yayınları'ndan Türkçe'ye kazandırılan "Bu Enkazı Kaldırmak - Kriz Çağında Yeni Bir Siyaset Önerisi" kitabını tavsiye ederim. 

Monbiot'nun işaret ettiği yerden devam edecek olursak, son dönemde yapılan bilimsel çalışmalar, insanın varlığının sürdürülebilir olmasının doğal varlıkların devamlılığıyla hiç ilişkisi yokmuş gibi dünyayı tükettiğimizi gösteriyor.

Geçen hafta açıklanan WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve Londra Zooloji Derneği'nin ortaklaşa hazırladığı Yaşayan Gezegen 2018 Raporu'na göre, doğadaki kayıplar giderek hızlanıyor. Son 44 yılda canlı türlerinin popülasyonlarında yüzde 60'lık genel bir düşüş var. 

Rapordaki en önemli tespit, giderek artan tüketim ve bunun sonucunda yükselen enerji, arazi ve su talebinin gezegeni antroposen çağ olarak adlandırılan yeni bir jeolojik çağa sürüklediği, dünya tarihinde ilk kez insan türünün gezegen üzerinde bu denli güçlü bir etki yarattığı... Ne uğruna? sürekli büyümek, sürekli kalkınmak, sürekli tüketmek ve arsızca daha çok tüketmek için...

Geçen hafta İtalya'nın kanallarıyla ünlü kenti Venedik, yoğun yağış ve kuvvetli rüzgarların etkisiyle sular altında kaldı. Venedik, kentteki su seviyesinin yükselmesine alışkın alışkın olmasına da, bu son su baskını 2008'den bu yana görülmüş olan en şiddetli sel olarak kayıtlara geçti. 

İnsanların dizine kadar su içinde istifini bozmadan pizzalarını yemeğe devam etmesi esas acıklı olandı galiba... 

İtalya'da sandıktan gayet güçlü şekilde çıkan popülist sağ ittifak koalisyonunun da pek gündeminde değil iklim filan...

Fransa'da ZAD hareketinin ve Almanya'da Hambach ormanındaki yaşam savunucularının direniş alanlarında nasıl bir devlet şiddetine maruz kaldıklarını geride bıraktığımız birkaç ayda gördük.

Aşırı iklim olaylarının etkisi, sıklığı ve şiddeti giderek artıyor.

Venedik sular altında kalırken, Nature dergisinde, Akdeniz'de iklim değişikliğinin kalkınma üzerindeki etkilerini derleyen yeni bir çalışma yayımlandı.

Araştırma, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası'nda iklim değişikliğinin sonuçlarının, hemen hemen her değişkende diğer bölgelere oranla daha yüksek olduğunu gösteriyor. 

Akdeniz Havzası'nda sıcaklıklar sanayi öncesi döneme göre dünya ortalamasının da üzerinde 1.4°C derece arttı. Bu veri küresel ortalamanın yaklaşık 0.4°C derece üzerinde. İklim değişikliği, Akdeniz'de kentleşme, tarımsal üretim, artan kirlilik ve azalan biyoçeşitlilik gibi mevcut sorunların daha da derinleşmesine sebep oluyor.

Olsun ne gam, yeter ki tüketelim.

En trajik gelişme ise malum Brezilya'dan. Brezilya'daki devlet başkanlığı seçimlerinden zaferle çıkan aşırı sağcı Jair Bolsonaro, 1 Ocak'ta göreve başlayacak.

Kendisine boşuna Tropiklerin Trump'ı demiyorlar. Kötü şöhreti kendisinden önce yayıldı, seçilmeden önce aynı Trump gibi ülkeyi Paris İklim Anlaşması'ndan çekilebileceğini belirtti. Bu anlaşmanın "Brezilya'nın Amazon ormanları üzerindeki hakimiyetini tehdit ettiğini" söylemişti. Seçildikten sonra yarım ağız anlaşmadan çekilmeyeceğini ifade etti ama zaten planladığı icraatlar anlaşmada kalmasını epey anlamsızlaştırıyor.

Trump gibi, Bolsonaro'nun seçilmesinin ve gelecekteki olası icraatlarının, aynı Trump'ın ekolojiyle ilgili eylemleri gibi, başta Latin Amerika olmak üzere dünyanın dört bir yanını etkileyen sonuçları olacak. Üstelik Bolsonaro'nun baya açık bir yağma planı var Amazonlar için. 

Brezilya, gezegendeki en büyük biyolojik çeşitlilik bölgelerinden biri ve dünyanın en önemli karbon yutak alanı olan Amazon yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 70'ine ev sahipliği yapıyor. 

Ve maalesef ne acıdır ki, insanlar hakları için direndiğinde ve çevrenin korunmasını talep ettiğinde en zalim yöntemlerle susturuluyor. Global Witness'ın son raporu, her geçen yıl çevre aktivistlerine yönelik şiddetin ve baskının giderek arttığını ortaya koyuyor. Son rapora göre sadece 2017 yılında cinayete kurban giden 207 çevre aktivistinin 57'si Brezilya'da öldürüldü. Bolsonaro döneminde durum daha da kötüye gidecek. Bolsonaro destekçilerinin Topraksızlar Hareketi'ne ait bir kampı ateşe vermesi gelecekte olabileceklerin işareti gibi...

Çevre ve tarım bakanlıklarını tek bir kurum altında toplayacağını vaat etmesi doğa ve yaşam savunucuları açısından en büyük tartışma konusu. Gelecekte Bolsonaro'yu daha çok konuşacağız, o artık belli oldu.

Siyasi sistem ne kadar yozlaşmışsa, o kadar tutkuyla takdir ediliyor. 

Dünyada aşırı sağcı, popülist politikacılar sahnede daha çok yer aldıkça, çevre mücadelesinin de giderek zorlaştığı bir döneme girilmiş oluyor. 

Gezegen görülmemiş biçimde tahrip edilirken, bu siyasi haydutlara karşı hem yerel hem küresel anlamda uzun vadeli birleştirici güçlere, birlikte dayanışmaya ağlarına ihtiyaç var, savunma ancak böyle yükselebilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi