Tek korkusu İstanbul'u kaybetmek değildi

İktidar aslında 31 Mart'ta çok ağır bir darbe aldı. Henüz tam olarak farkına varamadı. İki alanda çözüm bulamıyorlar.

2002'den bu yana iktidarda olan Erdoğan, önce 7 Haziran'da sonra da 31 Mart'ta iki büyük seçim darbesi aldı. İlk yenilgiyi kanlı bir sürecin ardından 7 Kasım'da belki nispeten telafi etmişti. Üstelik 7 Haziran'da Meclis'deki muhalif milletvekili özellikle de HDPli seçilmiş sayısı artmıştı, ama iktidar açısından somut ve vahim bir kayıp henüz yaşanmamıştı.

31 Mart'ta ise başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Erdoğan birçok büyükşehri kaybettiği gibi Kürt bölgesinde de kayyımlar evlerine ya da eski işlerine dönmek zorunda kaldı.

İstanbul'da hem seçim kampanyasını hem de 31 Mart sonrası süreci çok iyi yöneten İmamoğlu-Kaftancıoğlu çifti sayesinde, AKP'lilerin çeşitli oyunları, zaman kazanma hamleleri boşa çıktı.

Oylama sonuçlanmadan ''Kazandım'' diye açıklama yapan Binali Yıldırım, 31 Mart sonrasında sessizliğe gömüldü. İmamoğlu ise stadyumlarda ve meydanlarda onbinlerin sevgi tezahüratı ile karşılandı.

İktidarın İstanbul ve Ankara'yı kaybetmesi tabii ki önemli. Çünkü sadece ilk yayınlanan belgelere baktığımızda, Büyükşehir Belediyelerinin Erdoğan'a yakın vakıflara, iktidarı destekleyen dinci örgütlere milyonlarca lira bağış ve destek verdiğini görüyoruz. Bu musluk artık kesildi. Erdoğan, vakti zamanında ''İstanbul sallanırsa, Türkiye tökezler'' demişti. Bir öngörüsü ilk defa doğru çıktı.

Belediyelerdeki bankamatik memurların varlığını gizlemek için kamu bankalarından yüzlerce hesap kapatıldı. Belediye ile hiçbir ilgisi olmayan AKP'liler istifa ederken, belediye çalışanlarının iktidara yakın kişilere şoförlük yaptığı saptandı.

Ankara'da ancak göz retina denetimi ile girilen bir oda söz konusu.

Diyarbakır'da belediye gelirlerinin kayyımın özel hamamına harcandığını gördük.

Bunlar henüz yeni ortaya çıkan yolsuzluklar. Belediyelerden kaçırılan belgeler, yakılan dökümanlar da var. CHPli Başkanlar göreve resmen başladıklarında herhalde geçmişin hesabını somut olarak soracak. Sor(a)mazlarsa onlar da kaybeder.

Erdoğan'ın birinci korkusu geçmişle ilgili. AKP'nin elindeki belediyelerde ne büyük yolsuzluklar, sahtekârlıklar yapıldığı belgeleriyle ortaya çıkınca iktidar hesap veremeyecek.

Geçmiş korkusu, üç vakfa verilen paranın kesilmesinden çok daha önemli.

İkinci korku gelecekle ilgili. Erdoğan, tüm baskılara rağmen, İmamoğlu'na mazbata verilmesini önleyemedi. Keza seçimleri tekrar ettirmeyi de başaramadı. Çünkü ikinci seçimde, yine ne kadar hile yapılırsa yapılsın, AKP'nin kazanabileceği konusunda bir güvencesi yok. Üst üste iki kere yenilmeyi göze almadı. Şimdi İmamoğlu'nu yıpratmaya çalışacak.

Büyükşehirleri kaybetti, kayyımları kaybetti. Evet önemli ama tayin edici değil. Çünkü iktidarın esas korkusu, artık inişe geçen AKP'yi canlandıramayacaklarını da anlamış olmaları. AKP'nin içi karıştı. AKP eski seçmenlerini kaybetti. AKP, MHP'nin oyuncağı olma tehlikesi ile karşı karşıya. Ayrıca Ergenekon'a karşı da savunması azaldı.

AKP'de açık seçik görülen düşüş, dağılma, umutsuzluk, moralsizlik nasıl düzeltilebilir? Bu soruya yanıt bulamadılar, bulamıyorlar, bulamayacaklar. İktidar kan kaybediyor, operatör ise hasta yakınlarına bir şey söyleyemiyor.

17 yıllık iktidar artık sorun yaratmaktan başka bir iş yapamıyor. İnsanlar açıkça sıkıldı aynı hikâyeden. Erdoğan faşizan politikalarını daha da sertleştirse tepkiler daha da çoğalacak. Yumuşamaya kalksa onun da zemini yok.

Gezi, 2013 Mayıs'ında sinyal vermişti, Dolmabahçe Sarayı'nda Barış Süreci Masası, Şubat 2015'de devrildi. Bu iki gelişme iktidarın çökmeye başladığının ilk belirtileriydi. Kuşkusuz, ekonomik kriz, Suriye, ABD ile anlaşmazlıklar gibi faktörler de Erdoğan'ın güç kaybetmesini sağladı.

Geçmişle hesaplaşmadan korkan Erdoğan geleceğini de güvence altına alamadığı için tedirgin. Ne yapsa boş...

Kuşkusuz bundan sonra CHP'nin tutumu eskiye oranla çok daha önemli. Bu parti ancak ciddi bir silkelenme ve yeniden yapılanma ile genç, dinamik, solcu, halkçı bir kadronun işbaşına gelmesiyle iktidarın içinde bulunduğu olumsuz konumu halk açısından iyi bir şekilde değerlendirebilir.

Ama biz yine de, hukuku çoktan tamamen terk etmiş bir iktidardan her an en kötü senaryoyu bekleyebiliriz.

Yine de iktidarın bundan sonraki her hamlesi, yeni bir kazanım için olmayacak, çöküş sürecini yavaşlatmak ve kayıpları azaltmak amacıyla yapılacak. İnisiyatif artık Erdoğan'da değil...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi