Yurtta kriz cihanda kriz

İçeride neredeyse herkesle kavgalı ve tecrite giden Erdoğan, dışarıda da bu sefer ABD ile İran arasında kalmak üzere. No way out!

Dış politika, iç politikanın uluslararası alana yansımasının dışında bir şey değil. Öte yandan kaçınılmaz olarak, dış politikadaki açmazlar da içeride olumsuz tablolar çiziyor.

Siyasi iktidar, kısacası Saray, içeride, AKP ile, Ergenekon ile, MHP ile ihtilaflı. HDP ve CHP zaten ebedi ve ezeli düşmanları. Liberaller, iş dünyası da artık Saray’a güvenmiyor. 31 Mart yenilgisi, dipte yatan birçok anlaşmazlığı su yüzüne çıkardı. Saray’ın eski müttefikleri de, Erdoğan darbe alıp zayıflayınca dişlerini göstermeye başladı. Siyasi manzara, Saray açısından berbat. Üstelik kısa ve orta vadede bir çözüm de görünmüyor. "Türkiye İttifakı" kimseyi cezbetmiyor. Düşenle düşülmez.

Diplomasi alanına baktığımızda da aynı olumsuzluklar sırıtıyor. Brüksel’den gelen her açıklamada AB ile ilişkilerin ne denli menfi olduğu anlaşılıyor. Arap/İslam dünyasından gelen sinyallere baktığımızda da, bir tek Katar hariç, ışık yok. Komşularla ilişkiler de çok sorunlu.

Şimdi özel olarak Washington-Ankara-Tahran münasebetlerine bakalım. Ama önce, ABD ile Türkiye arasında zaten var olan Halk Bankası/Zarrab, Fetullah Gülen, S-400/F-35, Suriye/SDG ihtilaflarını hatırlayalım. Bunların hepsi de Trump’ın elinde Erdoğan’ı sıkıştırmak/boyun eğdirmek için kullanabileceği kozlar.

Erdoğan’ın, silah satın alımı konusunda Trump’la Putin arasında kaldığı yetmiyormuş gibi, şimdi de ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar konusunda, Washington ile Tahran arasında kalması söz konusu. En kıvrak akrobat bile bu iki başkentin ikisini birden memnun edip aradan sıyrılamaz.

ABD, biraz İsrail’in kışkırtmasıyla ve tabii ki kendi hakimiyeti açısından Ortadoğu’da kendisine en büyük rakip olarak İran’ı görüyor. Tahran hem zengin petrol kaynaklarına sahip, hem de Amerikancı Sünni etkinliği kırabilecek siyasi-diplomatik ve askerî güce sahip. Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt, BAE, hatta Irak ile Türkiye’nin Washington’la büyük ölçüde uyumlu konumlarına baktığımızda, ABD hem kendi egemenliğini hem de İsrail’in güvenliğini sağlamak için İran’ı zayıflatmak amacında. Trump, Tahran’ın nükleer programını bahane edip Tahran’a ambargo uyguluyor. ABD’nin İran Nükleer Anlaşmasından çekilmesi ilk adımdı, ne var ki diğer Batılı ülkeler Trump’ı takip etmeyince Washington, İran’a karşı yeni yaptırımlar planladı. İran ekonomisini boğmayı hedefleyen bu yaptırımlar esas olarak 4 sektörde geçerli: Enerji, Gemi İnşa, Gemi Ulaşım ve Bankacılık. Bu sektörlerin tümü İran açısından hayati. Trump, bu yaptırımlar sayesinde, İran halkının ayaklanıp mevcut yönetimi devirmesini bekliyor.

ABD, İran’ın petrol sattığı 8 ülkeye 6 aylık bir muafiyet süresi tanımıştı. Çin, Hindistan, Japonya, Türkiye, G.Kore, Tayvan, İtalya ve Yunanistan. Bu 8 ülke 6 ay içinde kendisine yeni petrol üreticileri bulacaktı. Washington da, petrol piyasasının krize girmesini önlemek için S.Arabistan ve BAE’den petrol üretimlerini artırmalarını istemişti. Çin ve Hindistan gibi güçlü devletlerin Amerikan ambargosuna riayet etmeyebilecekleri tahmin ediliyor. Yunanistan, İtalya ve G.Kore, 6 aylık mühlet içinde İran’dan petrol alımına son verdi. Trump’ın kararına en sert tepki Çavuşoğlu’ndan geldi: "Tek taraflı yaptırımları kabul etmiyoruz. Komşularımızla ilişkilere müdahale edilmesin. Kiminle ticaret yapacağımız empoze edilmesin’’. Çavuşoğlu’nun aynı açıklamasında, Ankara’nın Suriye’deki uygulamalarından bihaber bir şekilde şöyle bir cümle de vardı: "Bu yaptırımlar bölgede barış ve istikrara ayrıca İran halkına da zarar verecektir’’. Konunun uzmanı konuşuyor.

Ankara, yaptırımlardan muafiyet süresinin uzatılmasını istedi. Ama Trump kabul etmedi. Çavuşoğlu’nun sert tepkisi de işe yaramamış olsa gerek ki Pompeo 23 Nisan tarihli açıklamasında yaptırımların 2 Mayıs’ta başlayacağını açık ve net bir şekilde beyan etti.

Yaptırımlar İran ekonomisine ağır darbe vurur. İran Riyali değer kaybeder, ihracat gelirleri çok azalır, enflasyon yükselir, dış sermaye kaçar.

Yaptırımlar Türkiye’ye de zarar verecek. Çünkü Ankara, petrol ihtiyacının kimi zaman yüzde 40’ına yaklaşan miktarını İran’dan sağlıyordu. Hemen yeni bir ithalatçı bulmak kolay değil. Hem taşıma bedeli hem de ithal edeceği petrolün niteliğinin Türkiye rafinerilerinde işlenebilir olması gerek. Ayrıca aynı fiyata petrol bulmak da biraz zor.

ABD, yaptırımların gerekçesini açıklarken "İran’ın normal bir devlet’’ olmasını talep ediyor. Washington, Tahran’a normalleşme için, 12 konuda şart koşuyor. Bu koşullardan en önemlileri şunlar:

*Uranyum zenginleştirme programına son ver.

*Hizbullah, Hamas ve diğer Cihatçı örgütlere desteği kes.

*Suriye topraklarından çekil.

Bu 3 koşuldan 2’si bir başka ülkeye de olduğu gibi uygulanabilir.

Unutmayalım ki bu yaptırım ilanından önce ABD, İran’ın resmî bir askerî gücünü terör örgütü olarak niteledi, İran da karşılık olarak bir Amerikan resmî askerî gücüne terörist damgası yapıştırdı. İlişkiler o derece sert ve gergin.

Erdoğan ise "ABD bizim müttefiğimiz, İran da komşumuz’’ diyerek Washington ile Tahran arasındaki gerginliği neredeyse görmezden geldiğini ima etti.

Ankara, Amerikan yaptırımlarına uymazsa ne olur? Bunu izlemek, denetlemek Washington açısından çok kolay. Geçmişte Halkbank ve Zarrab hadiselerinde ne olmuşsa yine o olur.

Sonuç olarak, Trump’ın elinde Erdoğan’ın aleyhinde kullanılmak üzere bir koz daha var.

Üstelik ekonomisi krize girmekte olan Türkiye’yi yönetmekte zorlanan Saray, Trump’a karşı savunmasız durumda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi