Bu dünyadan bir Yaşar Kemal geçti

1993 yılında düzenlediğimiz konferansta 'Niye mi şimdi Kürt sorunu üzerine konuşuyorum, çünkü 70’indeyim, artık korkmuyorum' diyecek kadar da açık sözlüydü.

Hamburg. 1 ve 3 Mart tarihleri arasında, kentin eski "kızıl" Altona mahallesinde, Yaşar Kemal’in anısına, Interkulturelle Denkfabrik (Kültürlerarası Düşünce Fabrikası) adlı güzel bir yeni oluşum tarafından Yaşar Kemal Edebiyat, Sinema ve Tiyatro günleri düzenlendi. Kadınlar korosu YANKI'nın yaptığı çok güzel, harika bir açılış ile.

Osman Okkan ve Nebil Özgentürk’ün Yaşar Kemal belgesellerini ayrı ayrı izleyebildik. Kemal Yalçın’ın "Yaşar Kemal mütercimi Cornelius Bischoff" filmli sunumunu da.

30’lu yılların çocuk Nazi kaçkını, Türkiye dostu Bischoff’un 1990 yılında, Hüseyin Erdem’in "Siyabend u Xece" adlı destanı yorumuna (Belge Yayınları) yazdığı önsöz, içinde "Kürt" sözü geçtiği için DGM’de yargılanma konusu olacaktı.

Toplantıların ve film gösterilerinin Altona’nın tarihi belediye binasında ve Altona Müzesi'nde yapılması, Yaşar Kemal’in anısına gösterilen saygının bir yansıması idi ve bu etkinlikleri çok daha anlamlı kıldı.

Ankara Tiyatro Fabrikası'nın, Müfettiş adlı, Gogol’un ünlü oyunundan yapılan günümüz Türkiye’sine yapılan başarılı uyarlama ise, Yaşar Kemal Günlerine yapılmış değerli bir armağan oldu.

Bu etkinlik aynı zamanda bizim Free Word (Sözcüklere Özgürlük) adlı yasak kitaplar sergisine de ev sahipliği yaptı.

2. gün yapılan okumalarda, Zabel Yeseyan’ın "Silahtar Bahçeleri" (*) adlı kitabına yer verilmesi, izleyicileri alıp eski Üsküdar’a götürerek duygulandırdı. İshkan Ciftçiyan ve Hasan Burgucuoğlu sayesinde.

Zabel Yeseyan, 1909 Adana Kıyımı'nın tanığı olmuştu, "Yıkıntılar Arasında" (**) adlı kitabı ile, sonra daha beterine 24 Nisan operasyonuna tanık olacak, Sofya’ya kaçıp dünya kamuoyunu umutsuzca uyandırmaya çalışacaktı. Bir dönem Fransa’da yaşadıktan, 1919 Paris Barış Konferansı'nda, bir başka tanık, Aram Andonyan gibi, 24 Nisan gerçekliğin tanıklıklarını umutsuzca sözde büyük devletlere yansıtmaya çalışacaktı. 30’lu yılların başlarında ise, Ermenistan’a dönüş kampanyasının başını çekip Erivan’a gidecekti.

Kitaplarından pasajlar okunan Suzan Samancı, Cenevre’den; Hakkı Yazıcı, Moskova’dan; Şeyhmus Diken, Diyarbakır’dan; Sinan Öztürk, Bochum’dan gelmişti. Alman PEN’in başkanı Regula Venska, Sabine Adatepe, Tevfik Turan, Fatma Aydın, Viola Rivera da değerli katkılar sundular.

Sunumlarda Yaşar’ın edebi kimliği yanında, barış ve insan hakları için verdiği mücadele de değerlendirildi. Ve Anadolu’nun müthiş bir çeşitlilik ve farklılıkları barındıran kültürel mirasına sahiplenişi de… Tarihî Klikya’dan, Van gölü üzerindeki Ahtamar Ermeni Kilisesi'ne kadar.

Biz 60’lı yıllar kuşağının Yaşar Abisiydi o.

O yıllarda Veysi ve Ayşe Nur Sarısözen, TİP’in gençlik kollarında koşturuyorlardı. MTTB’nin salonlarında düzenlenen Aybar’lı Çetin Altan’lı toplantılarda güvenliği gençlik kolları sağlıyordu.

Sosyalizm düşmanlığı gençlik ise, MTTB binasının önünde "Komünistler Moskova’ya" diye nefret dolusu taşkınlıklar ile sözde protesto gösterisi yapıyorlardı.

Bir keresinde, Ayşe ile Veysi’nin aklına harika bir fikir geldi. Su tabancalarına kırmızı mürekkep doldurup, saldırganların yüzüne sıkıp suratlarını "kızıla" boyadılar. O zamanın "mukaddesat" basını, "Komünistler Cağaloğlu’nu Kana Buladı" diye başlık attı mı, bilmiyorum.

Ama arkadaşlarının yüzlerindeki kırmızılığın kan olduğu sanısı az panik yaratmamıştı.

Ama mukaddesatçı ve de milliyetçi gençliğin, bıçak ve gerçek tabancaları üniversitelere taşıdığı bir gerçekti.

İktisat’tan arkadaşım Yücel Özbek’i hemen yanı başımda, Merkez binadan ana kapıya doğru ağaçlı yolda yürürken, Mücadele Birliği'nden bir mukaddesatçı bıçaklayacaktı. Onun bıçağından kurtulan Yücel Özbek, Filistin uğruna Bora Gözen ve diğerleri ile birlikte, İsrail ordusu tarafından toplu olarak katledilecekti.

İsrail Başkonsolosu Elrom kaçırıldığında, askeriye "Balyoz" harekâtı düzenledi ve bütün İstanbul’u adeta işgal etti.

Aralarında Yaşar Kemal, İdris Küçükömer, A. Kadir ve diğerlerinin de bulunduğu binlerce aydın, yazar, akademisyen, evlerinde çok kitap bulunduğu için "şüpheli" olarak gözaltına alındı.

Birkaç gün sonra bırakıldılar ama, Yaşar Kemal’in eşi Tilda diğer aydın ve yazarlarla ve FKF gençleri ile birlikte (sözde TKP Davası'ndan) tutuklanacaktı. Torba dava yeni icat olmadı! Sadece TKP’nin yerini PKK aldı!

Yaşar abi, "tutuklu yakını" olarak Maltepe 2. Zırhlı Tugayı'nda hapsedilen bizlere kasa kasa meyve ve sebze taşıtacaktı.

1984 yılında Ayşe Nur dağıtımda "aranan kişi" çalıştırdığı gerekçesi ile 40 gün boyunca gözaltında tutulduğunda, Gayrettepe kapısında Ayşe’ye gerekli bir-iki ihtiyaç bıraktığımda, TKP masasından bir komiser bana "Biliyor musun, Yaşar Kemal’e Moskova’dan ruble geliyor" ; yeğeni yayıncı Kür Ramazan’a da" diye tıslayacaktı.

Ve 1993 yılı kışı, Kürt sorununun barışçıl çözümü için Hilton’da düzenlediğimiz konferansta, "Niye mi şimdi Kürt sorunu üzerine konuşuyorum, çünkü 70’indeyim, artık korkmuyorum" diyecek kadar da açık sözlüydü.

Ama 1995 yılında, Der Spiegel dergisine aynı konuda verdiği demeç nedeniyle yargılanıp "mahkûm" olacaktı. Bu ise aydın ve yazarların, "Bu suçu ben de işliyorum" adlı, sivil itaatsizlik kampanyasına yol açacaktı. Yaşar Kemal aldığı Barış Ödülü'nü de bu kampanyaya bağışlayacaktı.

Hey gidi Yaşar Abi! Bu dünyadan bir Yaşar Kemal geçti.


(*) Zabel Yeseyan, Silahtarın Bahçeleri, Önsöz: Elif Şafak, Türkçesi: Jülide Değirmenciler, Belge Yayınları, 2006.

(**) Zabel Yeseyan, Yıkıntılar Arasında, Türkçesi: Kayuş Çalıkman Gavrilof, Aras Yayınları, 2014.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi