Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Ömer İnönü uçaktaydı

İnönü, Deniz'lerin idamına karşı çaba harcadı. Ama bir noktada durdu. Ne tesadüf ise, İnönü’nün oğlu Ömer’in de olduğu bir uçak Deniz'lerin idamını engellemek amacıyla kaçırıldığında.

Deniz’in idamının onaylanması Meclis’te tartışıldığında, sözde 12 Mart darbesi ile devrilen, ama ruhu 12 Mart hükümetlerine egemen olan sözde "adalet" Partisi lideri Süleyman Demirel, adeta bir isteri krizi içinde "3’e 3" diye bağırıyordu.

Yani Menderes-Polatkan-Zorlu’nun idamına karşı Deniz-Hüseyin-Yusuf’un idamı. Yani öç alma. Yani kan davası…

Hayatımın ilk siyasal mitingine Tandoğan Meydanı'nda katıldım. Cumhuriyet Lisesi Orta Okulu 2. Sınıf öğrencisi idim.

1961 Anayasası'nı destekleme mitingi. Temmuz ayında yapılacak olan halk oylaması öncesi. Demek ki daha önce de Antakya’da Atatürk heykeline saldırıyı protesto mitingi… 1960 Aralığı… Okul yönetimi, öğretmenlerimiz ile birlikte!

1945 Aralık'ında da üniversite gençliği, Tan gazetesi ve sol yayın ve kitapevlerini tarumar etmekle meşgul…

İsrail evlerinde kalıyoruz. Ya da Mebus evleri. Feryat figan. Çünkü mebusların çoğunluğu Yassıada’da. Zulüm adası. Yassıada’da Menderes’e zulmeden heyecanlı zabitler, daha sonra 90’lı yılların kirli savaşının beyinleri olacaktı.

1961 yılı Eylül’ünde, Menderes idam edildi. Deniz ve bizler orta okul öğrencisi.

Meğersem, Menderesleri biz astırmışız! Öyle ya 3’e 3 değil mi?

Eğer mevzu darbecilik ise, 3 olmasa da, darbeyi beceremedikleri için 2 subay asılmamış mıydı? Fethi Gürcan ve Talat Aydemir. Aydemir hapiste okudu diye, Babeuf’ün "Devrim Yazıları" bile yasaklanmış, çeviren Vedat Günyol ve Sebahattin Eyüboğlu mahkemeye verilmişti. Ama yetmez!

Olayın özü, Vatan Cephesi kurup, sistemi tek parti rejimine dönüştürmek isteyen DP yönetimine karşı 28 Nisan öğrenci direnişinden dolayı, 27 Mayıs askerî darbesinden üniversite gençliğinin sorumlu tutulması.

Askeriye ile hep iş beceren Demirel, 1968’de öğrenci cinayetleri için düğmeye basan, 28 Şubat operasyonunu askeriye ile birlikte yapan Demirel, kirli savaşı Yassıada zabitleri ile yürüten Demirel…

DP’nin oylarına sahip çıkma adına kurulan AP’nin başına, 1964 yılında tepeden indirilen Demirel.

Ama bir yandan da eski DP’lileri siyasetten izole etmek için elinden geleni yapan Demirel.

İnönü, bu DP sömürüsüne son vermek için, Bayar ile buluşup, bir af çıkmasını sağlayacaktı.

Af tartışmaları, daha 1962’lerde başlamış, bir şekilde Bayar’ın serbest kalması sağlanmıştı.

Malum "Gençlik" ise, buna karşıydı. Yeni İstanbul gazetesi önüne geldiklerinde, Demirel, arka pencereden kaçacaktı. Onun kini de vardı. Ama Deniz o sıralarda orta okulu yeni bitirmişti.

Ne de olsa eski Teşkilat-ı Mahsusa üyesi, Anadolu’yu Rumlardan arındıranlardan, 6-7 Eylül sorumlularından… İnönü de 1915’lerde, tehcir sahalarında…

Devletin A ve B takımı meseleleri… Arada giden gariban Menderes…

Annem Safiye Hanım, Demirel’e "öğrenci katili" derdi. 1968 yılında başlayan arkası gelen öğrenci cinayetlerinden dolayı.

Bunu bir yazımda kullandığım için, "Cumhurbaşkanına hakaretten" yargılandım. Ama beraat ettim. O sıralarda sıkıysa, "Türk ordusuna hakaret" suçlamasından beraat edin.

Human Right Watch’un "Savaş ve İnsan" adlı raporundan dolayı yargılanırken mahkûm olacaktık aynı sıralarda.

6 Mayıs 1972 sabahı 6’da annem odama geldi, "çocukları astılar" dedi. Davutpaşa Kışlası'ndan yeni bırakılmıştım. 31 Mart'ta da Davutpaşa Kışlası'nda, Deniz’lerin idamını engellemek için bütün varlıklarını ortaya koyan Mahirlerin katledilme haberini almıştık. Özel savaşçılar tarafından. Yassıada’da başladıkları tedrisatlarının stajını orada yapmışlardı. Sonra 93-95 kirli savaşı doçentliği, ardından 28 Şubat parlamenter operasyonu ile profesörlük mertebesi!

1000 yıllık projelerini ilan etmişlerdi.

Kürtlere zulüm, Akın Birdal suikasti derken Hrant cinayeti, misyoner cinayetlerine gelinmişti. Hani şu meşhur "kaos planı" söylencesi…

Ama 100 binlerin sokağa dökülmesi, "artık yeter" demesi, kafalarını karıştırmıştı. İlk kez bocaladılar. Kafaları karıştı. Düğmeye basamadılar. Yararlanan RTE oldu. En üst kontrol mercii Çankaya’yı düşürdüler.

Ama devlet aklı direngendir. 1961 Mayıs'ında 61 Anayasası'nı destekleme mitingine katıldığımız meydana adını veren Nevzat Tandoğan da eski Teşkilat-ı Mahsusa mensubu idi devlet içindeki kariyerine başladığında. Ankara vilayetinin hem valisi, hem belediye başkanı, hem parti il başkanı idi.

Her şeye karşın 40’lı yıllarda sosyalist bir gençlik baş göstermişti. Operasyonlardan sonra tutuklanan genç üniversitelilere çemkiriyordu: "Size mi kalmış sosyalizmi getirmek ülkeye. Eğer memlekete sosyalizm gerekirse, onu da biz getiririz".

Mim Kemal de bir zamanlar, bir timine resmî Komünist Partisi kurdurmamış mıydı? Hatta Komintern Kongresi'ne delege yollamaya kalkmamışlar mıydı? Sovyetler de, "kendinizi bu kadar zorlamanıza gerek yok" deyip, kibarca delegeleri kabul etmemişlerdi.

Şimdi de Tandoğan kafası, "memlekete İslamcılık gerekirse, onu da biz getiririz" havalarında hükmünü icra etmeye devam ediyor, CHP koltuk değneği ile…https://3.bp.blogspot.com/-jlAnUfPhcpU/WLaggv9zEcI/AAAAAAAACik/xp4gxi9Fvg0GOP7At6eA-BaY5YBxV60QQCEw/s1600/Turhan%2BFeyizo%25C4%259Flu%2B-%2BDeniz%2BBir%2B%25C4%25B0syanc%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2B%25C4%25B0zleri.jpg

Zaten bu kafa, "memlekete Kürtçülük gerekirse, onu da biz getiririz" havalarına girmemiş miydi?

Deniz'lerin idamı için sadece AP’liler oy kullanmadı, CHP’liler ve ondan kopma Turan Feyizoğlu’nun Güven Partisi de oy kullandı.

Hakkını yemeyelim, İnönü, her ne gerekçe ile olursa olsun Deniz’lerin idamına karşı çaba harcadı. Bir anlamda DP’lilerin affını sağlaması gibi… Demirel’e karşın!

Ama bir noktada durdu. Ne zaman? Ne tesadüf ise, İnönü’nün oğlu Ömer’in de olduğu bir uçak Deniz'lerin idamını engellemek amacıyla kaçırıldığında. Kaçıranlar idam haberini Bulgaristan cezaevlerinde aldılar. "Devrimci özeleştiri" yapıp yapmadıklarını bilmiyoruz. Sadece bir daha siyasi çalışmaya katılmadıklarını, ülke dışında kendi hayatlarını kurduklarını biliyoruz bu gençlerin. Belki de amaçladıklarının tam tersi bir sonuç aldıkları için. (*)

O sırada Deniz'lerin idamına karşı Emil Galip, Sandalcıların öncülüğünde başarılı bir sivil kampanya yürütülüyordu. Anayasa Mahkemesi, Deniz'lerin idamı kararını bozuyordu. Bu uçak kaçırma olayından sonra CHP ikinci kez Anayasa Mahkemesi'ne bozulma talebi ile gitmeyecekti.

Ve Emil Galip ve kampanyayı yürüten aydınlar, "uçak kaçırtma" iddiası ile tutuklanıp, işkenceden geçirileceklerdi.

Sonuç olarak, Türkiye’de devletin A ve B kadroları arasındaki erk çekişmelerinde temel motto: "Çok zulüm gördük, şimdi zulmetme sırası bizde!"


(*) 12 Eylül cuntası Deniz Gezmiş’e ilişkin bütün kitapları yasaklamıştı. Hafıza merkezi gibi çalışan, 41. yılını kutladığımız Belge Yayınları, Yaşam ve Anılar dizisinde, genç araştırmacı Turan Feyizoğlu’nun "Deniz/Bir İsyancının İzleri" kitabını yayınlayarak, 12 Eylül sonrası Deniz’e ilişkin suskunluğu kırmayı başardı. Kitaba bu adı da Belge verdi. Kapak için grafikerimiz sevgili Yusuf Aslan (evet Yusuf Aslan) ile nasıl keyifli bir kolaj çalışması yaptığımızı hatırlıyorum. Araştırmacının Mahir Çayan’a ilişkin kitabını ise, yayınlamadık. Daha çok THKPC içindeki Yusuf Küpeli kanadının görüşlerinin etkisinde kalındığı, nesnelliğini yitirdiğini düşündüğümüz için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi