Sosyalistler, 64 Rum sürgününü ne zaman anacak?

1996 yılında İstanbullu Rum gazetecilerin yurttaşlıktan atılıp, Kapıkule’den dehlenmesi de, hadi büyük basını anladık, sosyalist basında bile yer almayacaktı.

Tam Gezi Günleri, Paramaz ve Hınçak Partisi üyelerinin idam edildiği Beyazıd Meydanı'nda onları anacağız ilk kez.

Yolda giderken, vazgeçildiği haberi geliyor. Saldırı olabilir diye. Anmayı daha güvenli saydıkları Taksim’e almak istiyorlar. "Ben gidiyorum!" diyorum, birkaç arkadaş daha katılınca, Taksim’den vazgeçiliyor.

Saldırı falan da olmuyor!

Bu yıl Paramaz ve arkadaşları, gömüldükleri Ermeni Mezarlığı'nda anıldılar.

Sarkis Usta’dan (Çekezyan) dinlemiştim bu hikâyeyi ilk kez. Edirnekapı’da gömüldükleri yerden alınıp gizlice, Ermeni Mezarlığı'nda 1908 Anayasal Devrimi'nden sonra, tiranlık dönemi 1895-96 kurbanları anısına dikilen obeliskin altına gömüldüklerini söylemişti. Belki de Bolis efsanelerinden biri. Mesela bu Konstantiniye efsanelerinden biri de, Fatih Sultan Mehmed’in Rum olan annesinin, inancında devam ettiği için, Fatih Camii'nin altında gizli bir mahfile, Ortodoks ritüellerine göre gömüldüğü idi.

Bu yıl anmanın Ermeni Mezarlığı'nda yapılması çok anlamlı oldu. 

Sarkis Usta'nın anlattıklarına bir yazımda yer verdikten sonra 2010 yılında Beyrut’ta Haygazyan Üniversitesi'nde bir konferansa katıldığımda Lübnan parlamentosunda mebus olan Hınçaklardan biri gelip gömülmeleri ile ilgili bu bilgiyi bana soracaktı. Artık Hınçaklar için bile bu, sis perdesinde kalmış bir olguydu.

15-16 Haziran işçi başkaldırısının bu tarihe gelmesi ne kadar anlamlı. Ermeni sosyalistlerinin asıldığı tarihle çakışması.

Bugün İstanbul Üniversitesi'nin yer aldığı binalarda o zamanlar Harbiye Nezareti (Savaş Başanlığı) bulunmaktaydı. Bugün Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin bulunduğu yer ise askerî cezaevi idi. İşkencesi ile de ünlü Bekirağa Bölüğü. Kimler geçemedi ki oradan?

Paramaz ve arkadaşları, Beyazıd’da merkez binada yer alan odalardan birinde kurulan askerî mahkemede yargılandılar. Bekirağa Bölüğü'nde tutulduktan sonra Beyazıd Meydanı'nda asıldılar.

Herhalde merkez binanın önündeki yoldan geçtiler.

1968'de Deniz Gezmiş, bu yoldan Rektörlük binasına arkadaşları yürüterek başlatmıştı daha sonra bütün Türkiye’ye yayılacak olan üniversite işgallerini. Meşaleyi orada tutuşturmuştu.

Onun kaderi de Paramaz ve arkadaşlarından farklı olmadı.

O zamanlar ön kapıya kadar olan alan boştu, üniversite olduktan sonra ağaçlandırıldı.

Az cenaze kaldırmadık Merkez binanın ortasındaki iç avludan.

Doktora hocam Cahit Orhan Tütengil’in cenazesi de bu iç avludan kaldırılmıştı. ANZ Merkez binadaki Maliye Enstitüsü Kütüphanesi yöneticisi iken, son büyük işgal olayı yaşanmıştı. 1975 Ocak'ında Kerim Yaman’ın cenazesi iç avluda tutulmuş, cenazesine onbinler katılmıştı. 2 ay sonra 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulacaktı.

Hrant Dink’in öldürülmesi gibi büyük bir infial yaratmıştı, salt solcu diye Kerim Yaman’ın öldürülmesi.

Bekir Ağa Bölüğü'nde Mütakere’den sonra 1919 yılında 1915 felaketinden sorumlu İttihatçı liderler de tutuldu. Daha doğrusu misafir edildiler. Otel gibi evlerine gidip gelmelerine izin verildi. Hatta Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey'in kaçmasına da olanak sağlandı.

Türkiye solu kendi tarihini nasıl adeta modern arkeoloji yapıp kazarak öğrendi ise, diğer milliyetlerden devrimci ve sosyalistleri de çok geç farketti.

Belki bu bir biçimde anlaşılabilir.

Ama Türkiye solunun hâlâ özeleştiri vermediği bir olay var ki, bu da 1965 İstanbul Rumlarının tehciridir.

Ki o zaman TİP, solun yükselen partisi idi. Sosyalist basında tek bir eleştiri olsun çıkmadı.

Yine 1965 yılında üstelik sosyalist Ermenistan’da soykırımın 50. yılı anmasının görülmezden gelinmesi gibi.

Türkiye’deki baskı rejimi yurttaşların belleğinde temizlik yapmada çok mahirdir.

Bunlardan biri de Varlık Vergisi olayı idi. Unutulup gitmişti. Genç bir araştırmacı, Rıdvan Akar bana Varlık Vergisi'ne ilişkin master ödevini getirdiğinde çok heyecanlanmıştım. Nihayet diyerek. Belge hemen bunu kitaplaştıracaktı. Yıl 1990. Kürt tabusu ve Dersim Jenosidi tabusunu deşmeye başladığımız yıl.

4 yıl sonra, Rıdvan Akar ve Hülya Demir’in 1964 tehcirine ilişkin, "İstanbul’un Son Sürgünleri" adlı Türkiye’deki ilk araştırmayı yayınlayacaklardı. (1994 İletişim, 1999 Belge Yayınları)

TİP’in, Herkül Millas gibi Rum üyeleri de vardı. Ya da Zaven Biberyan gibi Ermeni üyeleri vardı. Ya da Moris Gabay gibi Yahudi üyeleri.

TİP’in gündemine ise o dönem, ne 1915 anması, ne 1964 İstanbul Rumları sürgünü girebilmişti.

Kıbrıs sorunu, ABD’nin engellemeleri öfke yaratmış, ABD karşıtlığı antiemperyalizm sanılmıştı. Ulusalcı dalganın yükselişinden sol da nemalanmıştı.

1996 yılında İstanbullu Rum gazetecilerin, Bakanlar Kurulu kararı ile yurttaşlıktan atılıp, Kapıkule’den dehlenmesi de, hadi büyük basını anladık, sosyalist basında bile yer almayacaktı.

90 küsur yıl sonra çok geç olsa da, Paramaz artık anılabiliyor.

Bakalım 64 Rum sürgünü ne zaman hatırlanacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi