Yalçın Ergündoğan

Yalçın Ergündoğan

Cumartesi Anneleri’ne neden saldırıldı?

Cumartesi Anneleri hareketi, kökleri çok eskilere ve derinlere uzanan 1915’lerden bu yana gelen devlet geleneğine uzun erimli, sabırlı bir karşı duruştur, direniştir.

Yıllardır ‘Cumartesi Anneleri’ oturma eylemlerine katılır, çığlıklarına, haykırışlarına omuz veririm.

Hatta, 2010 yılında İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ‘Kayıplara Karşı Komisyon’ca desteklenen bir uzun yürüyüşe de katılmıştım.

‘Gözaltında Kaybedilenlerin Yakınları’ ile birlikte, hak savunucuları olarak 12 Haziran 2010 Cumartesi günü İstanbul, Beyoğlu ‘Cumartesi Anneleri Meydanı’ndan (Galatasaray) hareketle Gülsuyu –Tuzla-Gebze-Dilovası-İzmit-Yalova-Gemlik-Bursa-Eskişehir-Polatlı güzergahından yürüye yürüye 18 Haziran günü Ankara’ya geldik.

Diyarbakır, Urfa, Bingöl, Batman, Mardin. Nusaybin’den gelen ailelerle buluştuk. Taleplerimizi TBMM'de görüştüğümüz siyasi partilerin grup başkan vekillerine ve milletvekillerine ilettik.

Ayrıca TBMM Başkanlığı'na da bir dilekçe ile başvuruda bulunduk. Gözaltında kaybedilenlerin yakınları ve insan hakları savunucularından Hüseyin Ocak, Kadriye Ceylan, Muzaffer Yedigöl, Mikail Kırbayır, İrfan Bilgin, İrfan Babaoğlu, Adnan Örhan, Meryem Gündem, Nevzat Özgen, Cemal Özdemir, Gülseren Yoleri, Meral Çıldır, Ayşe Yılmaz, Leman Yurtsever ve Yalçın Ergündoğan’ın imzaları ile 21 Haziran 2010 günü TBMM Başkanlığı'na verdiğimiz ve henüz halâ yanıtlanmayan dilekçemizde; "TBMM bünyesinde, gözaltında kayıpları araştırmak ve incelemek üzere; içine insan hakları örgütleri ve kayıp yakınlarının dahil edildiği kalıcı bir komisyon kurulmasını, bu komisyonun; faaliyetine zaman geçirmeden başlamasını, devletin zorla kaybedilmeye karşı uluslararası sözleşmeyi koşulsuz imzalamasını" talep etmiştik…

Bu kez, İzmir’de idim, İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi’nce Konak’ta düzenlenen 700. hafta dayanışma eylemine katıldım. ‘Cumartesi Anneleri/İnsanları’na İzmir’den eklemlendim.

YENİ TİP BİR DİRENİŞ…

Cumartesi Anneleri’nin eylemleri bir ‘vicdan hareketi’ falan değildir. Düpedüz, doğrudan doğruya büyük bir insanî direniştir. Kökleri çok eskilere ve derinlere uzanan 1915’lerden bu yana gelen devlet geleneğine uzun erimli, sabırlı bir karşı duruştur. Devletçe insanların ortadan kaldırılıp kaybedilmesi uygulamasına bir başkaldırıdır. 1990’lı yıllarda çok yoğun olarak bir devlet politikası olarak uygulanan, devletçe gözaltına alınıp kaybetmeye karşı aslında başarı da kazanmış bir harekettir.

İnsan Hakları Derneği verilerine göre 90’lı yıllarda yoğun yaşanan devletçe gözaltına alınıp kaybedilenlerin sayısı 17 bin 500’ü aşmıştı.

‘Ergenekon’ olarak kodlanan, yoğun olarak ‘silahlı askeri bürokrasi’ içinden güç alan yapının rolü o günlerde, tartışmasızdı…

* * *

Devlet bugün insan kaybetme politikasını büyük ölçüde terk etti ise; bunda Cumartesi Anneleri hareketinin, direnişinin payı büyüktür.

İstanbul Beyoğlu ilçesi, Taksim/İstiklal caddesi üzerindeki Galatasaray semt meydanı Cumartesi Anneleri’nin önüne çıkartılan türlü çeşitli engelleri aşa aşa bugüne ulaştırdığı eylemleri ile çoktan Cumartesi Anneleri Meydanı’ adını aldı.

27 Mayıs 1995’te başlayan ‘Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın küçük kesintilerle 23 yıldır sürdürdükleri müthiş mücadele 25 Ağustos 2018 günü 700. haftasına erişti. Dile kolaydı.

Büyük bir kalabalık yapılan çağrılar üzerine alana toplanıyordu ki; devletin müdahalesi annelerin üzerine çöktü…

* * *

Bu köşede epey bir zamandır dillendiriyorum. Koalisyonları kötüleye gelen AKP iktidarının en başından beri bir koalisyondan ibaret olduğunu vurguluyorum.

Malûm gelişmelerle bitirilen "cemaat" koalisyonu sonrası, AKP ve R. T. Erdoğan’ın "denize düşen yılana sarılır" misali Balyoz/Ergenekon davaları ile tasfiye ettiği güçlere yeniden sarıldığını gözlüyorum.

Yeni rejimde koalisyonun, "büyük ortağı" nın da itibarları Erdoğan’ca iade edilen bu güçlerden oluştuğunu da sıklıkla ifade ediyorum.

Fazla yankı yapmayan, belki de dikkatlerden kaçırılan bu haber 9 Ağustos günü Sözcü gazetesinde manşetten yayınlandı: "Yıllarca cezaevinde yatan 20 general ve amiral TSK’nın stratejik birimlerine atandı."TSK’nın başına Balyoz geldi…"

* * *

‘Ulusalcı’ frekanstan yorum yapan Can Ataklı da, Korkusuz gazetesindeki köşesinde 18 Ağustos günü "Balyozcular önemli görevlere nasıl geliyorlar?" başlığı altında bu soruya yanıt aramış ve şöyle yazmıştı:

"Bilmiyorum sizin de dikkatinizi çekiyor mu?
Son yapılan askeri atamalarda yıllarca Balyoz alçaklığı yüzünden hapishanelerde kalan bazı komutanlar çok etkili noktalardaki makamlara getiriliyor.
Artık atamaları doğrudan Erdoğan yapınca insan ister istemez kuşkulanıyor.
"Darbe yapacaklar" diye içerde tutulan ve hayli de eziyet edilen insanlara çok etkili ve hassas noktalarda görev vermek için bu kişilerin "çok güvenilir" olduğuna kaanat getirmek gerekir.
Çünkü sonuçta bir kumpas ortaya çıkarılmış olsa bile o acıları yaşayan komutanlar bunun için asıl talimatın bizzat iktidardan geldiğini biliyorlar.
Peki komutanlar Erdoğan'a bu güveni nasıl verdiler?
İçimde "Hepsi Nedim Şenerleşti mi?" duygusu var.
Hayli etkili eski bir askere sordum bunu.
‘Hayır’ dedi. ‘Sadece şunu söyleyeyim. Türkiye'de her şey sanıldığı gibi sadece Erdoğan'ın keyfine göre yürümüyor’…"

* * *

Yukarıdaki yorumda yer alan; "Türkiye'de her şey sanıldığı gibi sadece Erdoğan'ın keyfine göre yürümüyor" cümlesi manidar gelmiyor mu size de?

Cumartesi Anneleri’ne hunharca müdahalede, aklıma gelmiyor da değil hani…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yalçın Ergündoğan Arşivi