Dik duruşun meali

Dik durmanın ne demek olduğunu öğrenmek için hapishanelerde tutulan gazetecilere, parti başkanlarına, milletvekillerine, belediye başkanlarına bakmak gerekiyor.

Yıldırım Türker

Uykusuz bir gece, reyting şampiyonu ‘Survivor’ yarışmasının bölüm sonuna rastladım. Anlaşılan birkaç erkek arasında erk sürtüşmeleri alıp yürümüştü. Birer birer çıkıp önce birbirlerine olan öfkelerini kusuyor sonra kendi hayatlarından, şahsiyetlerinden dem vuruyorlardı.

Birbirlerinde  tahammül edemeyip küçümsedikleri; kaypaklık, onun bunun suyuna gitme, dedikoduyla insanların arasını bozma ve benzeri ‘delikanlı’ya yakışmayan özelliklerdi.

Sıra kendilerini seyirciye sunmaya gelince, önce derin yoksulluk ve binbir çileyle geçen çocukluk-ilkgençliklerini, (Bu arada durmadan el yükselterek elbette. Biri 13’ünde çalışmaya başladıysa diğeri 7’sinde) sonra hep ama hep, dik ama DİMDİK durarak, kimsenin önünde eğilip bükülmeyip, tabii Allah’tan gayri kimseden korkmayarak bu noktaya geldiklerini anlatıyorlardı. Ben kim olduklarını kavrayamadığım için kat ettikleri mesafeyi de hesaplayamadım, ama büyük ihtimalle seyircinin bir kısmının gönlünü fethetmişlerdir.

Dik durma, dimdik durma merakı, bildiğiniz gibi, erkeklerin hayatını zehreden takıntılardan biridir. Bu kadar popüler olup popüler düstur çağrısı olarak hayatımızı işgal etmesi, Erdoğan’la başlamıştır. Dolayısıyla 20 yıl öncesinin furyası "Yıkılmadım Ayaktayım" savsözünün aksine, siyasi söylemden popülere geçmiştir. Yıkılmayıp ayakta kalabilmişteki gözyaşını yeni silmişlik halinden uzak, özgüveni sağlam bir duruşu işaret ediyor. Survivor delikanlılarının özgeçmiş anlatılarında kendine bir yer buluyor ama fethetmiş olduğu bütün alanlara diktiği bayraklar gibi dimdik dikilmiyor rakiplerinin önünde.

Bu topraklarda bombalayıp içine girdiği evlerin kalan aynaları önünde dimdik duran, öldürdüklerinin cesetlerine basıp dimdik pozlar veren nice kahraman resmiyle karşılaştık.

Samsun’da bir ilçeye yanlışlıkla iniveren yavru bir yaban domuzunun başına gelenleri izlediniz mi? O içinde soluk almaya çalıştığımız vahşet bütününü en kısa yoldan anlatan bir haber videosuydu.

Galeyana gelmiş bir tabur erkek, canını kurtarmak için kendini oradan oraya atan hayvanı dört bir yandan kıstırıp taşlar, odunlar ve ellerine ne gelirse onlarla yaralayıp sonunda yere yıkıyorlar. Gözü dönmüş bir coşku içinde tek tek yanına yanaşmaya korktukları hayvanı hep birlikte linç ediyorlar. Linçin salyalı sevinci yansıyor her hallerine.  Devirdikten sonra da ayaklarını hayvanın başına dayayıp resimler çektiriyorlar. DİMDİK. Kafiri helak ettiler. Zaferlerinden bir anı kalmasın mı?

Hiç kuşkusuz mikrofon tutulsa, ağızlarından benzer sözler dökülecek. Dimdik adamlara olan hayranlıklarından bahsedip, kendilerinin de Allah’tan başka kimseden korkmayan dik yiğitler olduğunu savuracaklar.

Çünkü onlar dik durmaktan, dik dik konuşmayı, dik başlı olup yasayı, vicdanı, merhameti hiçe saymayı, en önemlisi, hayatın kadınların halkların özgürlüklerin önüne dikilip onlara geçit vermemeyi anlıyor.

Öte yandan dik durduğu iddiasını her gün defalarca yüzümüze haykırıp yüz kızartıcı manevralarla tükürdüğünü yalayanların iktidarında ikbal kapılarını tokça çalmasa da tıklatır bu çağrı.

Dik durmanın ne demek olduğunu öğrenmek için hapishanelerde sorgusuz sualsiz tutulan gazetecilere, parti başkanlarına, milletvekillerine, belediye başkanlarına bakmak gerekiyor.

Dik durmak ilkelerinden vazgeçmemek, bir siyasetçi için özellikle temsil ettiklerini mahçup etmemektir. Dik durmak dürüstlüktür, özgürlükçü olmaktır. Herkesin eğilmeden, eğilmek zorunda kalmadan yaşayabileceği bir dünya için ayakta, tetikte durmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi