125. gün önemli

125. gün önemli
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık grevindeki 125. günleri. Bizler saymayı bıraksak da; vücudumuzun belleği, açlığı ve açlığın yol açtığı değişiklikleri gün güne kaydediyor.

Dr. Nevin KÜÇÜKÇALLI


Yapılan bilimsel araştırmalar açlığın belirli dönemlerinde, vücudumuzda bazı değişikliklerin, bozuklukların ve hastalıkların daha sıklıkla görüldüğünü söylüyor. 2000 yılında Türkiye cezaevlerinde başlayan ölüm orucu sürecinde yaptığımız bir çalışmadan yola çıkarak, bazı bilgilerin açıkça paylaşılması gerektiğine inanıyorum.

Yaptığımız çalışmada, ölüm orucu süresinin ortalama 185 gün olduğu görülmüştü. Cezaevlerinde daha önceden yapılan açlık grevlerinde ortalama açlık sürelerinin 60 gün olduğu düşünüldüğünde, ortadaki en büyük farkın, 2000'li yıllarda yapılan ölüm oruçlarında,  B1 vitamini alımı olduğu, bunun da ölüm orucu sürelerini artıran en önemli etken olduğu belirlenmişti. B1 vitamini sinir sistemini koruyor, kusmaları önlüyor, böylelikle sıvı alımı devam edebiliyor (sıvı alımı olmadığında koma ve ölüm gerçekleşir), kusmalara bağlı sıvı kayıpları ve enfeksiyonlar (en önemli ölüm nedeni) daha az gelişiyordu. B1 vitamini eksikliğinde gelişebilecek Wernicke-Korsakoff Sendromu (WKS) yani kalıcı sinir sistemi hasarından da belli oranda korumakta veya geciktirmekteydi.

"125. GÜNDEN SONRA KALICI HASARLAR OLUŞABİLİR"

B1 vitamini alımının ölüm orucu sürelerini artırmasına rağmen, açlık devam ettiği sürece, kişilere göre değişmekle birlikte, belirli hastalıklara (WKS gibi) ve yıkımlara rastlanabilmektedir. Hiç tanı almamış kişilerin ortalama ölüm orucu sürelerinin 125 gün olduğu belirlenmişti. Ölüm orucu süreleri uzadıkça, kişilerin hastalanma/herhangi bir tanı alma oranlarının arttığı tespit edilmişti.

Bütün bunlar ne demektir? B1 vitamini alınmasına rağmen uzun sürmüş açlığın, ortalama olarak 125. günden sonra kalıcı olabilecek ağır hasarlara, hastalıklara ve yıkımlara yol açacağı, süre uzadıkça da bunların görülme oranlarının da belirgin bir şekilde artacağını, bir süre sonra da kalıcı zararların görülmemesinin neredeyse mümkün olmadığını söyleyebiliriz.

Çalışmada en sık görülen şikayetler vücutta yaygın ağrı ve halsizlik, uyuşukluk, ışık ve ses hassasiyeti ile görme bozuklukları; en sık rastlanan nörolojik bulgular ise koordinasyon ve yürüme bozuklukları; psikiyatrik bulgular ise zihinsel işlev ve yakın hafıza bozukluklarıydı.

Basında gördüğümüz kadarıyla Nuriye ve Semih'te de yaygın ağrı ve halsizlik şikayetleri, kas-iskelet sistemi ve yürüme bozuklukları ortaya çıkmış, hatta bu nedenle istedikleri havalı yatak taleplerine olumsuz cevap verilmiştir. Cezaevi koşullarında hijyen eksikliği nedeniyle enfeksiyon riski yüksekken ve bu kadar uzun süreli açlık sonrasında kas yıkımı kaynaklı ağrıları, kasılmaları ve hassasiyetleri olduğu biliniyorken, olası yatak yaralarının önüne geçebilmek ve mevcut ağrılarını hafifletebilmek için havalı yatak temin edilmemesi, düpedüz işkencedir.

Yine basında yer alan haberler, Nuriye ve Semih'in, 45 gündür hekim muayenesi ve gözetiminde olmadıkları yönündedir. Bu, çok önemli bir eksikliktir. Ulusal ve uluslararası her türlü meslek etiği ilkeleri ve bildirgeler; bu kişilerin, baskı ve yasal düzenlemelerden bağımsız hareket eden hekimler tarafından sağlık hizmeti almalarının yaşamsal olduğunu, savaş ve her türlü olağanüstü durumda da bunun sağlanması gerektiğini söyler. Açlık grevi yapan kişilerin her gün düzenli ayrıntılı muayene edilmesi, gerekli tetkiklerinin yapılması, gerekirse başka bir hekim görüşü alabileceklerinin kendilerine bildirilmesi, açlık grevi sürecinde olabilecek şeyler hakkında bilgilendirilmeleri, açlık grevlerinin her aşamasında onamlarının alınması ve olası bir bilinç kaybında ne yapılmasını istediklerinin belirlenmesi için düzenli ziyaret edilmeleri, iletişim kurulması ve Türk Tabipleri Birliği'nin oluşturduğu muayene ve aydınlatılmış onam formlarının doldurulması gerektiği çok açıktır.

"ZORLA MÜDAHALE MESLEK ETİĞİNE AYKIRIDIR"

Açlık grevi yapan kişinin isteği dışında, zorla yapılan müdahaleler ve tıbbi girişimler ölüm ve sakatlık riskini artırmakta, dahası onur kırıcı bir müdahale şekli olduğundan meslek etiği ve hukuki düzenlemelere aykırıdır. Açlık grevinin her aşamasında kişilerin onur ve mahremiyetlerine saygı gösterilmesi, bilinçleri açıkken kendi iradeleri ile aldıkları kararların gözetilmesi ve bunlara uygun davranılması gerekmektedir. Açlık grevi yapan kişiler, aileleri ve yasal temsilcileri, sağlıkları hakkında bilgi alabilmeli, bunun için de öncelikle bağımsız sağlık hizmeti alabilmeleri sağlanmalıdır. Açlık grevinin hiç bir aşamasında açlık grevini bırakmaya zorlanmamalı ancak her aşamada açlık grevini sonlandırabileceklerini bilmeleri, olası böyle bir kararlarında bunu öncelikle hekimlerine söyleyebilecekleri ortam oluşturulmalıdır.

Açlık grevi ölmek için değil, kişinin kendi özgür iradesiyle bir duruma dikkat çekmek, protesto etmek ya da bir takım taleplerinin elde edilebilmesini sağlamak için yapılır. Onur kırıcı müdahalelerden kaçınarak kişilerin iradelerine saygı gösterilmeli, savaş ve olağanüstü hallerde bile geçerli asgari etik ilkelerden taviz verilmemeli, devletin, kişilerin hayatını korumakla olduğu yükümlülükleri hatırlatılmalı, sağlıklı olarak yaşamak ve bir işte çalışabilmek gibi en temel haklarının sağlanması için, 125. günlerin önemli olduğunu unutmadan, kalıcı zararlar ortaya çıkmadan bir an önce harekete geçilmelidir.

 

* Adli Tıp Uzmanı ([email protected])

 

KAYNAKLAR:

1. https://www.ttb.org.tr/eweb/aclik_grevleri/tez_nevin_k.pdf

2. https://www.ttb.org.tr/kutuphane/aclikgrevhek.pdf

3. https://www.artigercek.com/nuriye-ve-semih-te-kas-yikimi-basladi

Öne Çıkanlar