16. Kuruluş yıldönümünde iktidardaki partinin sadece adı aynı...

16. Yıldönümünde AK Partinin kurucu değerlerinden bahsedenler, kuruluş günlerinin en büyük vaadinden,'Yasaklar, Yolsuzluk ve Yoksullukla (ÜÇ 'Y' İLE)  Mücadeleden' hiç söz etmiyorlar.

Adalet ve Kalkınma Partisi, hafta başında kuruluşunun 16. yılını kutladı.

Tv ve gazetelerin günlerce reklamını yaptığı ve bütün programı canlı yayınladığı tören, doğal olarak oldukça kalabalıktı. Ancak bütün abartılı duyurulara ve toplanan kalabalığa karşın, ortamda garip bir burukluk vardı ve bu burukluğun dışında geriye ne önemli bir söz, ne de iz kaldı.

Kurulduğu tarihten itibaren, -bir buçuk yıl hariç- siyasi yaşam süresinin tümünü iktidarda geçiren bir parti için, bu görüntü oldukça şaşırtıcı.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 90'lı yılların sonunda yaşanan ekonomik kriz ortamının ardından, 2001'de kuruldu. Bu dönem, iktidarı ve muhalefetiyle Meclis'teki tüm partilerin kamuoyunda güven ve destek yitirdiği, aynı zamanda bir siyasal kriz dönemiydi.

2002 sonunda yapılan ilk genel -ve erken- seçimde, Meclis'teki bütün partiler, -iktidarı muhalefetiyle- barajın altında kaldılar. Yeni bir parti olarak AKP ve -önceki 1999 seçiminde barajın altında kaldığı için- Meclis dışında olan CHP, Meclis'e girdiler.

Bu ilk dönemde AKP iktidarı daha çoğulcu, AB yanlısı, demokrat bir tutum sergilerken, CHP muhalefeti daha tutucu, devletçi, elitist karşı tavır izledi. Muhalefetin bu tavrı ve önceki iktidarların eksik bıraktığı birçok alanda iktidarın aldığı popülist önlemler, AKP'nin 2007 ve 2011 seçimlerinde de tartışmasız başarılı olmasına yol açtı.

İngiliz devlet adamlarından birine atfedilen bir söz vardır: "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır." Bu söz, 40'ların CHP'si, 50'lerin DP'sinin uzun ve mutlak iktidarları dönemlerinde yaşanan olaylarla ülkemizde de denenmiş ve doğruluğu kanıtlanmış bir özdeyiştir.

2011 Sonrasında uzun süren her yönetimin yaşadığı yıpranma ve yozlaşmaları AKP iktidarı da -hem de fazlasıyla- yaşamaya başladı.

Hala yerinde kalmasının kerametini,  bence artık bu partinin başarısında değil, muhalefetin başarısızlığında aramak gerekir.

Çünkü muhalefet olayları doğru anlayamadı, zamanı doğru kullanamadı; etkili ve sonuç alıcı eylemler yapabileceği eşiklerde gerekeni yapmadı, yapamadı.

Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, son üç-beş yılda yaşadığımız olayların biri bile yaşansaydı, iktidar değişirdi. Bugün, bütün bu yaşananlara karşın, ayakta duruyorsa, bu iktidarın başarısı değil, muhalefetin tarihe geçecek başarısızlığıdır.

Son üç dört yılda yaşanan olağandışı olaylar karşısında muhalefet iktidarı değiştirmeyi başaramadı, ama iktidar yerini ve konumunu tahkim etmek için her eşikte beklenmedik adımlar atarak kendini, söylemlerini, vaatlerini, uygulamalarını, program ve yol haritasını değiştirdi.

Adalet ve Kalkınma Partisi, kuruluşunda lider partisi değil, program ve kadro partisi görünümündeydi. Genel Başkan 'hakim-i mutlak' değil, eşitler arasında birinci (primus inter pares), bazıları kuşkusu duysa da geniş bir desteği çevresinde toplamış, yetenekli ama o ölçüde de mütevazı bir siyaset adamıydı.

Geçen süreçte kurucu liderler kadrosu hemen tümüyle tasfiye edildi.

Sadece Genel Başkan konumunu ve statüsünü sürekli yukarıya taşıyarak, tek karar mercii olarak kaldı.

Siyasette yol arkadaşlığı ebedi değildir. Yorulanların yerine yenilerin gelmesi doğal sayılabilir. Önemli olan program, söylem, halka verirken sözler ve bu sözlerde tutarlı ve kararlı olmaktır.

Asıl vahim gelişme de bu noktada yaşandı.

Genel Başkan, Parti'nin, Hükümetin, devletin neredeyse tek yetkilisi olarak kaldı. Kaldı, ama yakın geçmişte bütün söylediklerinin tam tersini söyleyip yaparak, bambaşka bir bir siyasetin temsilciliğini üstlendi.

Elimde bir kitapçık var:

"AK Partinin 2007 Seçim Bildirgesi, Genel Başkan Erdoğan'ın Konuşması". Haziran 2007'de yayınlanmış.

Kuruluş yıldönümü vesilesiyle yeniden okudum. Bu değişim konusunda çok  önemli bilgiler içeriyor.

Hemen 4. ve 5. sayfalarda şöyle söylüyor:

"Anayasa, Cumhuriyetimizin değişmez nitelikleri olan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerini daha da pekiştirmeli, bireylerin haklarını en etkin şekilde korumalı, temel hak ve özgürlükleri 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin  ve 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin getirdiği ilke ve standartlarda güvence altına almalıdır.

"Yeni Anayasa kısa, öz ve açık olmalı; YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI ERKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER PARLAMENTER SİSTEMİN KUVVETLER AYRILIĞI ESASINA GÖRE AÇIK VE NET OLARAK anlatılmalı, bu çerçevede Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden tanımlanmalı, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır.."

Adalet ve Kalkınma Partisi 2013'ten itibaren bu söylemden vazgeçti. 2015'ten itibaren de bütün bu vaatlerin tam karşıtı yeni bir anayasa değişikliği, devlet organlarının açık yanlı tutumuyla ülkeye dayatıldı.

2011 Seçim Bildirgesinde "Ne aldatan, ne de aldanan olduk" diyen bir siyasal partinin, yazılı belgelere geçmiş vaatlerinin tam tersi bir yönetim biçimini dayatması karşısında, adı aynı olsa bile siz, bu partinin aynı parti olduğunu kabul edebilir misiniz?

Bugünlerde kurucu değerlerden sıkça söz ediliyor. Parti yönetimi, teşkilatlarda yapılacak nöbet değişiminde bu değerlere bağlılığın gözetileceğini söyledi. Ne güzel!

Kuruluş günlerinin slogana dönüşmüş bir büyük vaadi vardı: 'Üç Y ile mücadele etmek': Yasakları, Yolsuzluğu, Yolsuzluğu Yenmek! Bu kutlama töreninde, kuruluş günlerinin neredeyse amentüsü gibi tekrar edilen bu vaadi hiç anımsayan, tekrar eden, duyan var mı?

Yoksa, Adalet ve Kalkınma Partisine oy ve destek veren sade yurttaşlar, siz, iktidarda kim var sanıyorsunuz?

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi