AKP bizi ‘seçim’ derdinden kurtarıyor

Muhalefetin 'Demokratik Seçim' önerisini hazırlaması, OHAL’in kaldırılmasını talep etmesi, olmuyorsa Meclis’ten çekileceğini deklare etmesi gerekir. Özellikle CHP’nin halka borcu var.

AKP, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) teşkilat yapısını belirleyen bir yasa tasarısı hazırlamış.

Öğrenince bir "oh" çektim.

Bizi boşuna yorulmaktan kurtardılar.

Bundan böyle ne müşahit, ne sandık kurulu üyesi olmak için, ne sandıkları güvenceye almak için, ne de sandık listelerini doğru tutmak için enerji harcamamız gerekecek.

Bundan böyle, adamın birinin sandığı basıp dışarıdan getirdiği oyları kameralar önünde mühürlediği, itiraz edeni dövdüğü, tehdit ettiği ya da sayım sonuçlarını elle değiştirdiği görüntülerle oyalanmayacağız.

YSK’nın seçimin gidişatını beğenmeyip son dakikada verdiği "mühürsüz oylar geçerlidir" gibi "skandal" kararlara da rastlamayacağız. 

Sonunda sadede geldik!

Seçim sonuçları artık bir tür "atama-yönetme" şeklinde önceden belirlenecek.

Daha kestirmeden söyleyeyim, bundan böyle "seçim" diye bir derdimiz olmayacak.

Eh "seçim" diye bir derdimiz kalmayınca "demokrasi mi diktatörlük mü" tartışması da bitmiş olacak.

Biz göstermelik demokrasiden, onlar da seçimin risklerinden kurtulmuş olacak.

Sen sağ, ben selamet…

Bahsettiğim sadece YSK ile ilgili yasa tasarısı da değil. Bu ilk adım.

Tasarıya, kamuoyuna sunarken parlak bir kılıf bulmuşlar yine.

Bu kez sis bombası işlevini görmesi beklenen maddenin, Adalet Bakanlığı’na bağlı olan YSK’nın, teklif yasalaşırsa bağımsız olacağına ilişkin iddiası.

Gerçek ise seçim güvenliğinin tamamen yok edilmesi.

Düzenlemenin kabul edilmesi durumunda bundan böyle seçimlerde sandık kurulu başkanları kura ile belirlenemeyecek. Kurul başkanlarının memur olması şartı yürürlüğe girecek.

Yandaş sendika üyeleri sandık başkanı olurken, partiler bir sürü formaliteyi aşarak ve sınırlı sayıda müşahit görevlendirebilecek.

Düşünün AKP’lilerce kuşatma altına alınmış sandıklardaki bir iki müşahit müdahale etmeye çalışacak. Sonrasını söylemeye gerek yok, en son referandumda görmüştük örneklerini.

Pek çok sandıkta zaten müşahitler hiç sokulmayacak.

İktidarın seçim hazırlığı bundan ibaret değil.

Daha haziran ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sisteminin de değiştirilmesi için kurmaylarına talimat verdiği, YSK’nın yanı sıra seçim ve siyasi partiler yasası ile de ilgili çalışmalar yürüttükleri basına yansımıştı.

Bu kapsamda AKP’li hukukçuların "dar bölge"den ziyade, "daraltılmış bölge" üzerinde yoğunlaştığı, bu sisteme geçildiği takdirde partilerin mevcut durumlarına göre kaç milletvekili çıkarabileceklerine yönelik simülasyonlar yaptığını öğrenmiştik. 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli seçim barajının indirilmesi gerektiğini söyleyince çoğunluk bunu MHP’nin baraj altında kalmaktan korkmasına bağladı, ama mesele bu değildi.

Neredeyse tabeladan başka varlığı kalmamış bir MHP’nin derdi baraj değil artık. Bahçeli ve yanındaki üç beş kişi AKP ile mutlaka meclise girmenin yolunu bulur. Görünen o ki; Bahçeli ve temsil ettiği devlet aklı için endişe yaratan, sandıktan ittifakın bile iktidarı garantilemeye yetmeyebileceği sonuçların çıkması.   

Onların eline gelen anket sonuçlarını bilmiyoruz, ama kamuoyuna açıklananlar iktidar güçlerinin seçimleri kaybetme riskinin yüksek olduğunu gösteriyor. Üstüne bir de "şaibe"li yollarla seçim kazandıkları gerçeği var.

Yapacakları değişikliklerle fazladan emek harcamadan, işi masa başında bitirmenin formülünü arıyorlar.

Dolayısıyla Bahçeli, belli ki yakın zamanda gündeme gelecek yeni seçim sistemi için kamuoyunu hazırlıyor.

Gelelim iktidarın üzerinde durduğu "dar bölge" ve "daraltılmış bölge" sistemine.

Dar Bölge sisteminde baraj tamamen kaldırılsa bile sonuç istisnasız en çok oyu alan partiye yarıyor.

Bu sistemdeki ‘sis bombası’, seçmenin milletvekiline erişimini kolaylaştırması. Öte yandan temsilde adaleti sıfırlaması.

Burada sözü, konuyu mükemmel açıklayan Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Burak Cop’a bırakalım:

"Örnekleyelim. Ortaköy-Arnavutköy dar bölgesinin seçmenleriyiz. En çok oyu alan kişi meclise gitti. En çok oy alan kişi belki yüzde 40 oy almış olacak. O takdirde seçmenin yüzde 60’nın oyu çöpe gidiyor. Yüzde 20 ile bile birinci gelebilirsiniz. O zaman oyların yüzde 80’i çöpe gidiyor. Yurt genelinde birinci partiden çok diğer partilerin oyları çöpe gider. Hem boşa giden oy oranı çok yüksektir, hem de birinci parti (oy oranıyla karşılaştırırsanız) hak etmediği kadar yüksek bir sayıda vekil çıkartır."

Bahçeli’nin istediği gibi barajın düşürüldüğü, örneğin yüzde 5’e indirildiği durumda bile sonuç, gücü elinde tutanların iktidarı garantilemesine yarayacak.

 "Barajı indirdik" propagandasıyla ‘demokrat’ kesilecekleri diğer alternatif ise "daraltılmış bölge".

Doç. Dr. Burak Cop’un 2013 yılında Evrensel Gazetesi’ne verdiği röportajdan alıntılayarak devam edelim:

"Sözgelimi Ortaköy, Beşiktaş, Dolmabahçe ve Taksim bir seçim çevresi teşkil edecek. Bu sistem 12 Eylül döneminden bile daha adaletsiz sonuçlar doğurabilir. Kanun bu çevrelerin sınırlarının ne olacağını çok ayrıntılı düzenlemez, muğlak bir ifade kullanılır. Siyasi iktidarın, seçim çevrelerini kendinin lehine veya muhalefetin aleyhine çizmesinin yolu açıktır.
Seçim çevrelerinde ‘gerrymandering’ denilen hileyi/istismarı yapabilir Hükümet. Bu açıdan bence dar bölgeden daha tehlikeli bir sistem. Çünkü Tunceli ile Bingöl’ü birleştirdiniz mi, Bingöl’de CHP’nin oyu olmadığından, CHP’ye en az 1 milletvekili kaybettirdiniz demektir."

Yani demokrasinin göstermelik de olsa en önemli aracı olan sandık bile emir-komuta zinciriyle tam denetim altında olacak.

Muhalefetin geç olmadan "Demokratik Seçim" önerisini hazırlayıp, kamuoyuna sunması, OHAL’in kaldırılmasını talep etmesi ve gündemi buna yöneltmesi, bunun için mücadele etmesi gerekir.

CHP ve HDP, OHAL’in kalkmadığı, sonucu önceden belli bir seçime girip, halkı imitasyon demokrasiyle oyalayarak iktidara meşruiyet kazandırmaktan vaz geçmeli, Meclis’ten çekileceğini açıkça kamuoyuna deklare etmelidir.

Bunu yapmak özellikle CHP’nin yükümlülüğüdür.

Şaibeli referanduma çeşitli gerekçelerle boyun eğen, tepki gösteren halkı pasifize eden, referandumun sonuçlarını sessizce kabul eden, sanki her şey olağanmış gibi başkan adaylarını tartışan CHP’nin halka ve demokrasiye karşı borcu vardır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi