AKP’liler fakirleşmiyor mu?

Türkiye’nin içine düştüğü bu durum sadece siyasi iktidara eleştiren yüzde 50’ye yakını etkilemiyor. AKP’ye oy verenlere de etkiliyor, etkileyecek. Hamasi nutuklar gerçekleri değiştirmiyor.

Bir önceki yazımın başlığı "Yüzde 50’siyle kavgalı ülke güçlü değildir" idi ve şöyle bitiyordu: "Şunu unutmayalım Türkiye, içeride yüzde 50’si ile kavgalıyken, dışarıda güçlü bir ülke olamaz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve siyasi iktidar yönetici ve temsilcileri, son günlerde doların hızlı yükselişi ve ABD ile yaşanan kriz karşısında, "Türkiye’ye karşı başlatılan ekonomik savaş" olduğunu sıkça tekrarlıyorlar.

Hoş bazı parti temsilciler doların yükselişinin küresel olduğu ve sadece Türkiye’yi etkilemediği haklı tespitinde bulunsa da, bu, TL’nin hızla değer kaybetmesi gerçeğini değiştirmiyor.

Dahası iktidara yakın medyayı izlediğimizde doların değil TL’nin yükseldiğini, doların ve ABD’nin ekonomik krizde olduğunu sanıyorsunuz.

Bu medya aracılığıyla olan değil olması gereken anlatılıyor. Olmayan gerçeklik sürekli yeniden üretiliyor.

Neyse.

Şunu bir kez daha kayda geçirelim, her ülke uluslararası hiyerarşide bulunduğu konumdan yukarı çıkmak ister. Bu, ekonomik ve siyasi açıdan elde edilen güçle olur.

Türkiye de 2000’li yılların başında attığı siyasi adımlarla bu hiyerarşide yükselmiştir. Hem Batı ile ilişkiler hem AB üyelik süreci, Türkiye’yi önemli bir ülke yapmıştır.

GERÇEKÇİ OLALIM

Yine uluslararası ilişkilerde bir kural da şüphesiz her ülkenin, kendisinden aşağıda olan ülkeleri orada tutmak istediğidir. Bu açıdan hiyerarşinin yakarısından başlayarak her ülke kendisinden aşağıdakine karşı emperyaldir.

Bu Türkiye için de geçerlidir.

Nasıl Türkiye kendisinden aşağıdaki ülkelere karşı emperyalse, bizden yukarıdaki ülkeler de bize karşı emperyaldir.

Buna karşı mücadelenin ilk koşulu, bu ülkelere karşı içeride yara bırakmamak, sorunları çözmek ve bize dolaylı ve doğrudan müdahale imkanlarını ortadan kaldırmaktır.

Evet Türkiye’ye -AKP iktidarına- karşı bir ekonomik savaş başlatılmış olabilir ama buna karşı mücadelenin yolu hamaset değildir, temeli olmayan bir meydan okuma değildir. Bu duruma yol açan nedenleri ortadan kaldırmaktır.

Buna karşı mücadele, siyasi iktidarın yok saydığı yüzde 50’yi böyle bir savaşın varlığına ikna etmektir.

Yani farklı olanla konuşmak, onu siyaseten muhatap almaktır. Toplumsal barış, iç barış konusunda adım atmaktır.

Son yıllarda terk edilen demokrasi, özgürlük, hukuka dönüştür.

DOLARIN YÜKSELİŞİ BİR SONUÇ

Türkiye’nin uluslararası alanda içine girdiği bu tıkanma halinin nedeni dış politika ve iç politikadaki yanlış siyasal tercihlerdi.

Bu siyasal tercihler Türkiye -ve AKP iktidarını- dış politikada yalnızlaştırırken içeride AKP’yi bizatihi muhalefetsiz biçimde ülkeyi yönetmeye itti.

Dışarıda yalnızlaşan içeride tek başına olmayı tercih eden iktidar, keyfiliği kurumsallaştırıp, demokrasiyi, özgürlükleri ve hukuku bir anlamda askıya aldı.

Bugün, Türkiye’nin içine düştüğü açmaz tam olarak budur.

O yüzden Türkiye uluslararası alanda yapılan pek çok araştırma ve değerlendirmede hızla irtifa kaybediyor.

Bunun sonucu olarak ekonomik alanda yatırımlar duruyor, yabancı ve yerli yatırımcılar yurt dışına gidiyor.

Düşünce ve ifade özgürlüğünde, hukuk ve şeffaflık endeksinde sürekli aşağılara düşüyor.

Sadece sermaye değil, yetişmiş insanlar da genç beyinler de Türkiye dışına çıkıyor.

Türkiye sadece ekonomik olarak değil kültürel olarak da çoraklaşıyor.

İşte bütün bu noktalar, Türkiye’nin zayıflıkları ve içerideki yaraları. Bunların hepsi bizim üstümüzdeki emperyal ülkelerin oyunları ya da faaliyetleri değil. Bizim kendimize yaptığımız kötülükler.

Doların yükselişi bu tablonun bir sonucudur. Dahası ekonomik tüm göstergeler olumsuzdur. Bunlar, Türkiye’ye karşı açılan ekonomik savaşın sonuçları değil, siyasi iktidarın tercihlerinin bir sonucudur.

İLK ADIM İÇ BARIŞ

Doların düşmesi, ekonomide iyileşme olacaksa bu ancak siyasi olarak normalleşme ile mümkün.

Yani toplumsal uzlaşmadan, demokratikleşmeden, hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesinden geçer.

Türkiye içerideki sorunları çözmedikçe, dış politikada yönünü Batı değerlerine dönmedikçe içine düşülen kaos hali devam edecektir.

Şunu unutmayalım ki, Türkiye’nin içine düştüğü bu durum sadece siyasi iktidara eleştiren yüzde 50’ye yakını etkilemiyor. AKP’ye oy verenlere de etkiliyor, etkileyecek.

Hamasi nutuklar manevi olarak ruhumuzu iyi gelebilir ama gerçekleri değiştirmiyor. Fakirleşiyoruz ve hızla kaybediyoruz. AKP’lisiyle, MHP’lisiyle, CHP’lisiyle, HDP’lisiyle, İyi Parti’lisiyle hep birlikte kaybediyoruz.

Biz kendi sorunlarımızı çözmedikçe, başkalarının acı çözüm reçetelerine maruz kalıyoruz. Canımızı yakan acı gerçek bu.

Unutmayalım, kimse bize savaş açmış değil. Bizim kendimizle savaşıyoruz ve bu gerçeği kabul edemiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi