AKP’lilerin Suudi telaşı…

AKP’nin ‘Stratejik Çukur’a dönüşmesine rağmen bir türlü vazgeçemediği ‘Stratejik Derinlik’ politikası, artık son raddesinde. Suud telaşına giren AKP kalemşörleri bunun ayırdında.

Suudi Arabistan’daki gelişmeler AKP’li kalemleri tedirgin etmişe benziyor. İşin ucunun önümüzdeki dönemde Türkiye’ye (Siz bunu AKP ve Erdoğan, diye okuyun) dokunacağını, telaşla yazan çok sayıda AKP kalemşörü var.

AKP medyasında neredeyse tüm gündemini Suudi Arabistan’daki gelişmelere ayıran gazetelerin başında Yeni Şafak geliyor. İlk telaş yazısını da bu gazetenin Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül kaleme aldı. Karagül’ün, "Riyad’da aslında ne oluyor? Herkes tetikte olsun, ABD ve İsrail bir ‘cephe’ kuruyor" başlıklı yazısı, telaşının göstergesi Karagül yazısında, Türkiye düşmanı olarak tanımladığı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed Bin Zaid’i suçluyor, Suudi Arabistan’daki gelişmelerin arkasında ABD ve İsrail yanlısı Muhammed Bin Zaid’in olduğunu iddia ediyor.

Karagül’ün bir iddiası da, Suudi Arabistan’daki gelişmelerin ABD ve İsrail’i koruma amacıyla bölge devletlerini bölme hedefi içerdiği yönünde. Ona göre bölgeyi küçük devletlere bölme planının ilk adımı Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı ile yaşama geçirilmek istendi. Ancak Türkiye, İran ve Irak’ın işbirliği ile bu planın bozulması üzerine devreye BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zaid girdi ve ABD ile İsrail’i koruma kalkanı, devreye Suudi Arabistan’ın girmesiyle bu kez daha güneye kaydırıldı.

Gelişmeleri telaşla kaleme alan bir tek Karagül değil. Aynı gazetenin eski istihbaratçı yazarlarından Bülent Orakoğlu da aynı telaşı yaşıyor. Orakoğlu, çitayı bir tık daha yükseltip "Amerika ve NATO Türkiye ile savaşa hazırlanıyor" diyor.

Son 15 Temmuz Darbe Girişimi de dahil 1960’tan günümüze yaşanan tüm askeri darbelerin ABD eliyle gerçekleştirildiğini yazan Orakoğlu, "Türkiye’ye örtülü silah ambargosu uygulayan Amerika derin devleti -Müesses Nizam- ‘Türkiye’nin işgal edilmesi’ lobisinin başını çeken Almanya ve Yunanistan ile birlikte Girit Adası’nda bulunan ‘Chania NATO Füze Fırlatma Üssü’nde Patriot ve Stinger füzelerinin kullanıldığı tatbikata başladı" diyerek ABD’nin NATO öncülüğündeki bir operasyon ile Türkiye’yi işgal etmeye hazırlandığını iddia ediyor.

Orakoğlu, söz konusu yazısında uçmuş. Tüm iddialarını tek tek ele almaya gerek yok. Ancak yazısında belirgin olan şey şu ki tüm dünya işi gücü bırakmış, Türkiye’yi (Siz bunu yine AKP ve Erdoğan olarak okuyun) yok etmek için sıraya girmiş. İnsan yazıyı okuyunca, ‘İyi ki Türkiye’nin başında Reis gibi biri var ki tüm dünyaya kafa tutup Türk’ün kahramanlığını herkese gösteriyor’ diyesi geliyor.

Aynı gazetede konuyla ilgili çok yazı var ama birini daha ele aldıktan sonra meramımıza gelelim.

Son ele alacağımız yazının kalemşörü, Özlem Albayrak. O da "Suud’un agresifliği gücüyle orantılı mı?" diye sorarak Suudi Arabistan’ın gücünü nereden aldığını sorgulamış. Yazının özeti şu: Suudlular iradesiz, çapsız, para ve eğlence düşkünü insanlar. Bunları yöneten ise ABD. Albayrak, ABD’nin Suudi Arabistan üzerinden bölgeye müdahale ettiğini de savunuyor.

Bu kalemlerin yazdıkları ‘tencere dibin kara seninki benden kara’ misaline öyle uyuyor ki!..

Düşünün, AKP medyasındaki kalemşörlerin suçladığı Suudi Arabistan, AKP yönetiminin krize girdiği her dönemde Türkiye’yi parasıyla ayakta tutan ülkelerin başında geliyordu. Suudi Arabistan’ın Türkiye'ye destek olmayı ABD’nin isteği üzerine yaptığı da su götürmez bir gerçek.

Şimdi ne oldu da AKP'li kalemler bunca telaşa kapıldılar?

Peki, bölge devletlerinin bölünerek daha küçük devletlere ayrılacağı ve böylece ABD ile İsrail’in bölge gücünün artacağı iddiasına ne demeli? Hele Irak Kürdistanı’ndaki bağımsızlık mücadelesinin ABD'ye rağmen Türkiye, İran ve Irak’ın işbirliği ile bozulduğu zırvası?

Tam bir şizofreni!..

Şimdi bir kez daha düşünün. Başından beri bağımsızlık referandumuna karşı olduğunu belirten, referanduma 2 gün kala bunu bir mektupla Mesud Barzani’ye bildiren, Irak’ta Abadi hükümetini cesaretlendirmek için her türlü tavizi veren ABD, Irak’ın parçalanmasını, Kürdistan’ın kurulmasını istemiş ama Türkiye, İran ve Irak bunu engellemiş.

Bir zırva da, ABD ve NATO’nun Türkiye’ye savaş açacağı, megalomanisi.

Hayatını komplolar üzerinden kuran yazarlar yazdıklarına inanıyor mu bilmem ama bu söylemler üzerinden Türkiye’nin 'AKP sevdalılarını' etkiledikleri, daha doğrusu kandırdıkları bir gerçek. Kapı arkalarında ABD’den Rusya’ya tüm muhataplarına yalvarmayı bir dış politika sanatı olarak belleyenlerin böyle bir savaş riski karşısında nasıl bir tutum takınacağını tahmin edebilir misiniz? Yerlere kapaklanırlar. Ama bu manüplatif söylemler üzerinden Reis’in gerçekten kahraman olduğuna hala birilerini inandırabiliyorlar.

Şurası doğru. Suudi Arabistan’daki gelişmeler bölgelerdeki dengeler içinde ABD’nin kendi gücünü artırma istek ve çabasından bağımsız değil. ABD, bölgedeki gücünü, en rahat kontrol edebileceği ülkeler üzerinden artırma yönünde adımlar atıyor ki Suudi Arabistan bunun için bulunmaz nimettir. Bu ince hesabın arkasında yatan öncelikli hedefin İran olduğu da açık. Elbet, İran’ın dümen suyuna girecek AKP'li bir Türkiye’nin de ilerde topun ağzına girmeyeceğini, kimse iddia edemez.

Tüm bunların sonucunda ortaya çıkan sonuç şu ki AKP’nin Arap Baharı’ndan bu yana kapıldığı ve ‘Stratejik Çukur’a dönüşmesine rağmen bir türlü vazgeçemediği ‘Stratejik Derinlik’, artık son raddesinde. AKP kalemşörleri bunun ayırdındalar elbet. Bu nedenle yapabildikleri en iyi şeyi, yani AKP tabanına gaz vermeyi tercih ediyorlar. Yoksa ne ABD ve NATO’nun Türkiye’ye açacağı bir savaş var, ne de BAE’nin ve Suudi Arabistan’ın ABD ve İsrail’in yararına hareket ederek bölgeyi küçük ülkelere bölme hesabı var.

Öncelikli hesap şu ki IŞİD’in bitişiyle birlikte AKP’nin de umut bağladığı Sünni radikalizminin sonu geldi. Hiç kuşku yok bunu bitiren temel güç de Rojavalı savaşçıların öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçleri oldu. Sünni radikalizmin yerini alan Şii radikalizmi halen yayılmacılık emellerinden vazgeçmiş değil. Müslüman Kardeşler’den başlayıp Nusra’ya, oradan IŞİD’e uzanan AKP’nin ‘Stratejik Derinlik’ uzmanları, şimdi de çaresizlik içinde İran’ın kuyruğuna takılıp Şii radikalizminin oyuncağı olmaya hızla koşuyorlar.

Bu koşuyu, AKP kalemşörlerinin iddia ettiği gibi ABD’nin öyle savaşla falan durduracağı gibi bir durum söz konusu bile değil. Bunu durduracak tek güç var o da Kürdüyle Türküyle, tüm halklar ve inançlarıyla birlikte Türkiye’nin ilerici, devrimci, yurtsever, demokrat, sosyalist, liberal, dindar olması fark etmez tüm namuslu insanlarıdır.

Şu Akşener’in allanıp pullanan partisini bir yana bırakın. Ondan çözüm içeren bir kapsayıcılık, çıkmaz. Türkiye’nin değişimi önündeki tek handikap sanıldığı gibi AKP de değil. Tek handikap, hala statükonun devamı için kendini paralayan CHP’li ulusalcılarıdır. AKP’nin tek kazancı bu ulusalcı statükocuların hala ana muhalefetin ana gücünü oluşturmasıdır. Bunlar, HDP’den, Kürtlerden, devrimcilerden, namuslu liberallerden, dindarlardan, sosyalistlerden, herkesin kendini özgürce ifade edeceği ve yöneteceği bir ülkeden korktukları sürece risk devam eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi