Anonim bir öykü kitabı: Benim Adım 10 Ekim

Anonim bir öykü kitabı: Benim Adım 10 Ekim
'Bu kanlı gün, sadece orada ona tanık edenlere, ölenlerin yoldaşlarına ve ailelerine miras kalmamalıydı.'

ARTI GERÇEK-"Falkland Hakimi" imzasyla çıkan ‘Benim adım 10 Ekim’ kitabı, 10 Ekim 2015’te yaşanan Ankara Gar Katliamına eğiliyor.

Katliam sonrası yaşanan kırılmayı odağına alan ve birbirinden farklı karakterler ve hikâyeleriyle saldırının toplumsal karşılığının arayışına giren kitap, katliamda hayatını kaybedenlerin resimlerini de kapağına taşıyor.

Kitabın yazarı kitabı, "10 Ekim çok büyük, devasa bir acıydı. Çorum, Sivas, 19 Aralık gibi pek çok katliamın kanla 'kirliye çekilmesiydi' belki. Hepsinin üstünü çok daha büyük bir katliamla kapatma çabasıydı. O yüzden bu kanlı gün, sadece orada ona tanık edenlere, ölenlerin yoldaşlarına ve ailelerine miras kalmamalıydı diyerek, katillerin devlet korumasında bilinmezlik zırhına büründüğü 10 Ekim sonrası, herkes bu büyük katliamın hesabını sorma duygusuna sahip olabilsin diye, 10 Ekim için yüreği acı ve öfkeyle çarpan herkesin kalem tuttuğu bir kitap" olarak tanımlıyor. Falkland Hakimi, kitabı "Ben bir insanım diyen herkesin kitabı" olarak tanımlıyor:

-10 Ekim Gar Katliamı'nı farklı karakterler üzerinden öyküleştirme fikri nasıl çıktı ortaya? Motivasyonunuz ne oldu?

Gar katliamında asıl  hedef olanlar sadece orada bulunanlar değildi. Bu saldırı tüm topluma, barış isteyen veya bunu dillendirme potansiyeli olan herkese karşı yapıldı. Toplumun tüm kesimleri, orada bulunmayan ve de orada bulunanları haklı bulmayanlar da bu katliamın yarattığı şiddet ikliminden nasibini aldı. Oradakiler ve yolu oradakilerle bir biçimde kesişenleri ilk olarak etkilese de dediğim gibi, sınıfsal ya da politik tarafı net olmayanları da etkiledi. Barış talebini sadece savaşın o anına dair bir talep olarak değil, bir yaşama biçimi olarak düşünüyorum. Barış, toplumda tüm ezilenlerin birarada yaşayacak hayat kurgusunun koşullarından biridir. O yüzden öykülerin anlattığı insanlar barışa dair taleplere sahip ezilenler.

Özelde ise bu kitaptaki tüm karakterler 10 Ekim günü patlayan bombaları, eylemin içinde olmasalar bile, o günü hayatlarının bir başka noktasında kendilerine ait sıkıntılarıyla hissettiler. Farklı karakterler, farklı hayatlar, farklı ezilmişlikler için ortak buluşma noktası, barış talebi çevresinde şekillenecek hayata dair özlemdir, ki bu karakterlerin şimdilik özne olmaması bu talebin gerçekleşmediği noktada, onların da bu şiddetten kaçınamayacağıni gösteriyor. Kitabın ismide bu yüzden "Benim adım 10 Ekim". O günü herhangi bir haliyle yaşayan herkes için o gün bir milattır. Ayrıca şunu da belirtmem gerkiyor, kendi adıma barış talebim naif bir edilgenlik üzerinden değil, tam da "saraylara savaş, kulübelere barış " sloganının tariflediği bir noktadan şekilleniyor.

-Bu denli yoğun yaşanan bir acının edebiyatını yapmak, yazmak zor mudur?

Edebiyat geçmişim yok, bu benim için ilk defa derli toplu bir çalışma oldu. Yazarken ilk başta o gün orda olup  yaşanan acılara ilk elden tanık olduğumu söylemem gerekli. Acının edebiyatını yapmak çok zor. Öncelikle acıyı estetize etmek zaten zor birşey. Hele de o gün patlamadan sonra yardıma koşmak, insan bedenleri arasında yaralılara yardım etmeye çalışmak, ölen arkadaşları görmek ve belki en zoru ailelere ölüm haberlerini vermek... Tüm bunların yaşanmışlıkları üstüne yazmak zaten  başlı başına zor.  Ama 10 Ekim safi bir acıydı, anlatırken o acılardan bahsetmemek de imkansız.  O anları tekrar tekrar yaşayarak ama herşeyden öte o güne ve acılara dair tarihe not düşülmesi için yazılması gerekiyordu. Tarihimiz acılar ve katliamlarla doluyken, bunların tekerrür etmemesi, ancak yaşananların unutulmaması ile mümkün olabilir.

Son öyküde, o anda alanda yaşadıklarımı özellikle olabildiğince kısa anlattım. Bazı ayrıntılardan bilerek kaçınmaya çalıştım. Yaşanan büyük bir trajedi ve küçük bir örnek bile yetiyor bunu ifade etmeye. Okuyanların bunu kavraması için daha çok ayrıntıya ihtiyaçları olacağını düşünmüyorum.

-İsminizi kullanmamak istemenizde özel bir neden var mı?

İsim kullanmamak fikri bir kaç noktadan şekillendi. İlki ve en önemlisi anonime ve kolektif yaratıma dair olan tercihimdir. Her şeyin herkese ait olduğu fikri, bu eserin de herkese ait olması fikrini, niyetini oluşturdu bende. Kolektif bir hafıza oluşumuna anonim bir ismin daha çok etkili olacağını düşündüm.

İkincisi; yazılan bu eserden bireysel olarak hiç kimsenin en ufak bir "çıkar" sağlamaması gerekiyordu. Bu nedenle kitabın tüm geliri 10 Ekim mağdurları ile dayanışma amacıyla kullanılacak. Bu kitabı yazan olarak kendime aldığım kitabın dahi ücretini ödediğimi belirteyim. Maddi faydanın dışında manevî olarak da kimse bir çıkar kazanmamalı diye düşünüyorum. Yani dışarıda birilerine, bu kitabi ben yazdım demenin vereceği manevi haz dahi edinilmemeli. Bana o acıyı hisseden herhangi biri olarak, elimden geleni yapmaya çalışmış olmak yetecektir.

FALKLAND HAKİMİ

Daha önce internet başta olmak üzere birkaç farklı mecrada görmüşlüğünüz vardır belki. Bizler gibi Ankara’da, bu sokakları arşınlayan, bu sokaklarda mücadele eden ve mücadele edenlere tanıklık eden biri.

90’lı yılların başından bu yana Ankara’da Ulucanlar gibi pek çok katliama tanıklık etti, birçok memur, işçi, öğrenci eyleminde de sanıklık.

10 Ekim onun için başka bir tanıklıktı. Yoğun tavsiye üzerine gittiği psikoloğun "post travmatik sendrom" demesi karşısında, ülkede katliam yaşanmasının vaka-i adiyeden olduğunu "Yanlış söylüyorsunuz. Burada insanlar pre-travmatik sendromla yaşıyorlar" yorumuyla anlatmıştı.

10 Ekim ve Ankara’da mücadele geleneğine dair pek çok detayı Falkland Hakimi adıyla yazdı. Çünkü bu her şeyden önce anonime ve kolektif yaratıma dair bir tercihti.

Herşey herkesin deniyorsa, kitabın da sahiplenilmemesini başat ilke olarak görmek doğal.

 

Öne Çıkanlar