'Ayşe öğretmen siyaset programına bağlansaydı bu olmazdı'

'Ayşe öğretmen siyaset programına bağlansaydı bu olmazdı'
'Çocuklar ölmesin' dediği için cezaevine girecek olan öğretmenin avukatı Artı Gerçek'e konuştu: Ayşe öğretmen pişmanım diyemezdi, çünkü o yasaklı ilçenin mağduru.

Bahar KILIÇGEDİK

ARTI GERÇEK- Sokağa çıkma yasağı döneminde bir televizyon programına bağlanarak "Çocuklar ölmesin" dediği için yargılanan öğretmen Ayşe Çelik’e verilen 1 yıl 3 aylık hapis cezası, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yargılamayı yapan Bakırköy 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi kararında, Çelik’in suç tarihinde PKK'nin şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterdiği ve bu şekilde "terör örgütü propagandası yapmak" suçunu işlediği gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetmişti.
Çelik’in avukatı Mahsuni Karaman, Ayşe öğretmenin hapis cezası kararına üzüldüğünü ancak sözlerinin arkasında olduğunu söyledi. Avukat Karaman, mahkeme kararını Artı Gerçek’e değerlendirdi.

GENİŞ BİR KİTLEYE MESELENİN BU ŞEKİLDE ULAŞMASI TEHLİKELİ GÖRÜLDÜ

"Yargının verdiği bu karar ifade hürriyetini, düşünce ve kanaat hürriyetini katleden bir karar" diyen Karaman, neden böyle bir karar verildiğini şu şekilde anlattı: "Ayşe öğretmen, bir siyaset programına bağlansaydı, izleyici ve dileyici kitlesi zaten bu meseleyle ilgili alakalı olan kişiler olduğundan, bu sözlerle onların etkilenmesi ya da hükümetin saklamaya çalıştığı meselenin ifşa edilmesinin bir anlamı olmazdı. Zaten bu izleyici kitlesi, meselenin ne olup-olmadığını çok iyi biliyor. Asıl tehlikeli olan mesele şu, popüler kültürün cenderesindeki milyonlara daha insani ve daha hissi bir yerden girilerek ulaşılmasıdır.
 

Zaten Beyazıt Öztürk’ün konuşmasının ardından Ayşe Çelik’i takdir edip, kendisi ve konuklarına alkışlattırması ve kıyamet gibi alkışların gelmesi… Tehlikeli görünen de bu oldu. Beyazıt Öztürk’ün programı, öyle tahmin ediyorum ki Türkiye’deki show programları arasında en üst sırada. Geniş bir kitleye meselenin bu şekilde ulaşması, tehlikeli görüldü. Rahatsız etti. O dönem Güneydoğu’da, sivil alandaki operasyonların meşruiyetini hükümet asla ve asla tartıştırmak istemiyordu. ‘Ben böyle bir operasyon yapıyorum. Devletin bekası söz konusu, dolayısıyla siz bana işte fantastik insan hakları ile yaşam hakkı gibi haklarla gelmeyin’ diyordu. Bu hakla gelen insanlar, cılız ses çıkarıyorsa onlara da karışmıyor, sert ses çıkarıyor ancak lokal bir alanda kalıyorsa, o da çok önemli değildi. Ama show programını böyle bir insani çığlığı, hassasiyeti, duyarlılığı böyle bir yardım çığlığı atılınca mesele bu şekilde siyasi cenahta hassasiyet yaratıyor.

PİŞMANLIK GÖSTERMESİ İÇİN ‘ÇOCUKLAR ÖLSÜN, ANNELER AĞLASIN’ MI DEMESİ GEREKİYOR?

Mahkeme ‘sanığın pişmanlık göstermeyen kişiliği gözetildiğinde bir daha suç işlemekten çekineceğine dair kanaatin mahkemece oluşmadığından hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına’ karar verdi. Ayşe öğretmen ne suç işlemişti, 'Anneler ağlamasın, çocuklar ölmesin. Her şey medyada farklı gösteriliyor. Lütfen sesimizi duyun. Çığlığımızı duyun. Çocukları terk eden öğretmenlere sesleniyorum. Bu çocukları terk ediyorsunuz ama bu çocukların gözlerine nasıl bakacaksınız’, bu beyanların hangisinden pişmanlık duyalım. ‘Çocuklar ölmesin demiştim de çok özür dileriz’ ya da pişmanlık duymak için ‘çocuklar ölsün, anneler ağlasın’ mı demesi gerekiyor Ayşe öğretmenin. Absürd bir mevzu. Bu meseleyi bence, hukuki bir mecradan çok ahlaki ve vicdani bir mecrada tartışmak gerekiyor. Türkiye’de, Ayşe öğretmen bu anlamı ile ahlaki ve vicdani bir sorgulamaya da vesile olur."

TAYBET ANAYI, MİRAN BEBEĞİ, CEMİLE’Yİ, TAHİR ELÇİ’Yİ NEREYE KOYACAĞIZ?

Televizyon kanalına bağlanarak, yaptığı konuşmanın ardından hedefe konması, dava açılması gibi gelişmelerin Ayşe öğretmenin hayatını nasıl etkilediği sorusuna Karaman, "Ayşe öğretmen çalışmıyor. İş bulamadı. Böyle bir teşebbüsü de olmadı. Zaten olmayacağını da biliyor. Bu kadar toplumda kriminalize edilmiş bir insanın, iş bulması mümkün müdür? Bu saatten sonra herhangi bir okul ya da özel bir müessese Ayşe öğretmeni çalıştırmak istese onlarca kez düşünür. Karara üzülüyor. Ama sözlerinin de arkasında. Bu sözlere karşı durmamak zaten mümkün değil. Ne diyebilir ‘Anneler ağlasın, çocuklar ölsün mü! Öğretmenler siz de iyi yaptınız, iyi ki gittiniz. Ey toplum, ey Türkiye Cumhuriyeti Devleti ben yalan söyledim. Aslında hiçbir anne ağlamadı. Hiçbir çocuk ölmedi. Kimse açlık çekmedi. Öğretmenler gitmedi’. Böyle bir şey olabilir mi. O zaman ahlaken kendimize bunu sorgulatmaz mıyız? Cesedi 7 gün sokaklarda kalan Taybet anayı, ne yapacağız. Ya da babasının kucağında vurulan Miran bebeği, ne yapacağız. Buzdolabında cesedi saklanan Cemile’yi nereye koyacağız. 4 ayaklı minarenin altında vurulan Tahir Elçi’yi nereye koyacağız. Bu gerçekler ortada dururken… Ayşe öğretmen, ‘devlettir veya şu örgüttür’ demiyor. Ayşe öğretmen sebeplere değil, sonuçlara vurgu yapıyor. En önemli husus budur. Ayşe öğretmen 2015 yılının ikinci yarısında başlayan Güneydoğu’da 25-26 yerleşim biriminin tamamen ablukasıyla sonuçlanan bir sivil yaşam alanlarındaki tüm hak ihlallerine genel soyut bir çığlık atıyor. Yani burada evet bir mağduriyet var. Çocuklar da ölebiliyor, anneler de ağlıyor.

AYŞE ÖĞRETMEN YASAKLI İLÇENİN MAĞDURU

Ayşe öğretmen sosyal, siyasal ve politik bir sorumlulukla bunları söylemiyor. Ayşe öğretmen Silvan ilçesindeyken, bizzat sokağa çıkma yasağı sürecinde günlerce elektriksiz, susuz kalan, gıdasız kalan bir mağdur zaten. İkamet ettiği yerde tüm bu mağduriyetleri yaşayan bir insan. Ayşe öğretmeni değerlendirirken, vicdani ve ahlaki bakmak lazım bu meseleyle…  Vurgu yaptığı şeyler doğru şeylerdi, yalan söylemiyor. Mağduriyetler oluştu. Çocuklar öldü. İnsanlar, yerinden edildi. Bunları görmezden gelmek ne kadar doğru ne kadar ahlaki."

KARARA İTİRAZ EDİLECEK

Karara itiraz edeceklerini ifade eden avukat Karaman, "Yargının verdiği bu karar ifade hürriyetini, düşünce ve kanaat hürriyetini katleden bir karar. Ayşe öğretmenin bu beyanlarını, Terörle Mücadele Kanun’nun 7/2 maddesindeki hiçbir suç için öngörülen unsurda kıyas yapmak mümkün değil. Ayşe öğretmen, hiçbir terör örgünün adını anmıyor. Hiçbir terör örgütünün meşru sayılmayacak, cebir- şiddet içeren yöntemlerini meşru kılacak, övücü kılacak, sempatik kılacak bir beyanda bulunmuyor. Siyasal bir çatışmanın sonucunda meydana gelen mağduriyetlere dikkat çekiyor.

Bölge Adliye Mahkemelerinin vermiş olduğu 5 yılın altındaki hapis cezaları kesindir. Bundan sonraki süreç, infaz sürecidir. Dosya Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelecek ve mahkeme, kesinleşen bu hükmü İnfaz Savcılığı’na gönderecek. Savcılık da Ayşe öğretmene,  cezasının infazı için davetiye çıkaracak. Ancak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesinde Ağustos ayı içerisinde bir değişiklik yapıldı. Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu örnekte olduğu gibi kesinleşen kararlarına karşı, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı’na itiraz imkanı getirildi.

Biz İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Ayşe öğretmen kararına yeniden itiraz etmesini talep edeceğiz. Başsavcılığın resen de itiraz etme hakkı var. Bu kararın bozulması, kaldırılması için Ayşe öğretmenin kararını onayan mahkemeye yeniden başvuru hakkımız var. Ancak, böyle bir başvuru infaz sürecini durdurmuyor. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkanımız var, onun hazırlığına başladık. Temel gerekçemiz, Anayasanın 25-26’ıncı maddelerinde düzenlenen düşünce, kanaati hürriyeti, ifade hürriyeti yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesindeki ifade hürriyeti haklarının müvekkil açısından ihlal edildiği yönünde başvurumuz olacak. Bir yandan da adil yargılanma hakkının ihlali yönünde taleplerimiz olacak, bunun tespitini isteyeceğiz. Anayasa Mahkemesi’nden tatmin edici, onarıcı ve adilane bir karar çıkmaması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız" dedi. 

Öne Çıkanlar