‘Bakın işte yara hâlâ sıcak ve kanıyor’

‘Bakın işte yara hâlâ sıcak ve kanıyor’
Ankara Katliamı’nda ağır yaralanan ve bir bacağını kaybeden Günay Karakuş, 'Bacağımın eksikliğini yaşamadığım bir an bile yok. Ama barışa olan inancım hiç eksilmedi' diyor.

Erdal İMREK


ARTI GERÇEK - 10 Ekim 2015’te Ankara’daki ‘barış mitingi’nde 102 kişiyi yaşamdan koparan bombalar 500’ü aşkın insanı da yaraladı. Yaralılar uzun ve zorlu bir tedavi süreci geçirdi. Bazıları hayatlarını eskisi gibi devam ettiremeyecekleri yaralar aldı. Saldırıda yaralananlardan biri de ‘barış istiyoruz’ demek için Adana’dan Ankara Tren Garı önüne giden Çukurova Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencisi Günay Karakuş’tu. Günay Karakuş, saldırıda bacağını kaybetti ve oldukça zor bir tedavi süreci geçirdi. Tedavi nedeniyle okuluna devam edemedi. İngilizce öğretmenliği okuyordu ve aynı zamanda resim çiziyordu. Tedaviden sonra okulunu bitirdi ancak ataması yapılmayan binlerce öğretmen arasına katıldı. Resim çizmeyi sürdürüyor. Yakında Ankara’da bir sergi açacak. Günay Karakuş, yaşadığı tüm zorluklara rağmen yaşama bağlı, sözünü çizerek söylemeye devam ediyor.

Katliamın 2. yıldönümünde, Günay Karakuş’la konuştuk.

UZUN, SANCILI BİR HASTANE SÜRECİ

"2 yıllık bu süreç yalnızca kayıplar yaşayan aileler değil, o gün katliama tanıklık eden herkes için yıkıcı ve zor bir dönem oldu" diyen Günay Karakuş, 10 Ekim’den sonra çeşitli ameliyatlarla birlikte uzun, sancılı bir hastanede süreci geçirdiğini anlattı. 

‘ŞİMDİ ATANAMAMIŞ BİR İNGİLİZCE ÖĞRETMENİYİM’

6 aylık tedavisinin ardından yarım kalan eğitimine devam ettiğini ve mezun olduğunu söyleyen Karakuş, "Şu an atanamamış bir İngilizce öğretmeniyim ve 15 Kasım’da Ankara’da gerçekleştireceğim resim sergisine hazırlanıyorum" dedi.

‘BACAĞIMIN EKSİKLİĞİNİ HİSSETMEDİĞİM BİR AN BİLE YOK’

İki yıl boyunca defalarca Ankara’ya gidip geldiğini söyleyen Karakuş, "Protez bir bacağa alışmak zor oldu. Kilo alıp verdiğimde ayakkabının vurması gibi sorunlar yarattı. Çok kez Ankara’ya gitmek zorunda kaldım. Bunları yaşamanın tahribatı büyük elbette. Protez bacağı taktıktan sonra her şey hallolmuyormuş bunu deneyimledim. Bacağımın eksikliğini yaşamadığım bir an bile yok. ‘Fantom ağrısı denen bir ağrı’ diyor hekimler. Tarifi yok. Olmayan bir uzvun hissetirdiği ‘hayalet ağrı’ da diyebilirmişiz. Tıpkı yaşadığımız coğrafyada olmayan adalete karşı halkın yaşadığı sancıya                                                                              benzetiyorum bu ‘fantom ağrısını’ diyor.

BARIŞI DİLE GETİRMENİN SUÇ SAYILDIĞI YERDE, ZULME ‘DUR’ DİYEBİLMEK

Patlamanın yaşandığı günü hatırlatarak, "10 Ekim sabahı Ankara’da olmamızın haklı sebepleri vardı" diyen Karakuş devam ediyor; "Öncesinde yaşanan Diyarbakır ve Suruç patlamasına rağmen orada olabilme cesaretinin arkasında sürece yönelik tercihlerimiz vardı. Bizim kimliğimizin, insanlığımızın boyutunu ve niteliğini yansıtan tercihler. Örgütlü bir mücadele içinde olmak gibi. Çünkü barışı dile getirmenin suç sayıldığı topraklarda, zulme ‘dur’ diyebilmemin en somut, en uygulanabilir, en inandırıcı hali kitlesel mücadele içinde olmak ve bunu büyütmek. Barışı isteyen herkesin bu toplumsal perspektife sahip olması gerekir. Ülke giderek daha faşizan bir rejime doğru ilerliyor. Hukuk denilen kavram asıl görevinden, var olma nedeninden uzaklaşmış ve bu rejimi dayatmanın bir aracı haline gelmiş."



Günay Karakuş katliamda kaybettiği arkadaşlarını tuvale böyle yansıttı


‘SÖZCÜKLERİN ANLAMINI YİTİRDİĞİ NOKTADA RESİM CAN SİMİDİM OLDU’

Ülkenin, işini yapan gazetecilerin hukuksuzca tutuklanmalarından tutun, ‘çocuklar ölmesin’ diyen bir öğretmenin dahi ceza almasına kadar vahim uygulamalara tanıklık ettiğini dile getiren Karakuş, "Tüm bu zorbalıklara rağmen devam ediyoruz. Yazarak, çizerek, konuşarak, meydanlarda haykırarak... Mücadeleyi her yoldan devam ettiriyoruz. Benim bu iki yıllık süreçte meramımı anlatma yöntemim hep resim yaparak, çizerek, boyayarak oldu. Bu yönde tutundum belki. Çünkü sözcüklerin anlamını yitirdiği noktada resim benim için bir can simidi oldu. Bir nevi iletişim dili. Derdimizi kavgamızı anlatma çabası, üretebilme gayesi, anlatma güdüsü. Galerileri süsleyen resimler değil bunlar. İfade özgürlüğünün olmadığı topraklarda sonsuz ve sınırsız ifade özgürlüğü sunar resim. Ve belki de dramatize etmemek için anlatamadıklarımı göstermektir. ‘Bakın işte yara hâlâ sıcak ve kanıyor’ demektir. Bu yara artık olmayan ayağımın yarası değil, yanı başımızda yitirdiğimiz yoldaşlarımızın bıraktığı yaradır. Kanıyor, çünkü kavgamız sürüyor" diyor.

‘SAVAŞTAN BESLENENLER, SAVAŞI BESLEMENİN YOLUNU ARAR’

Ankara Katliamı davasının duruşmalarında gidişatının, ülkede despotluğun artmasının, anti demokratik uygulamaların hüküm sürdüğü koşullarda dirayetli durabilmenin herkes için zulüm haline geldiğini söyleyen Günay Karakuş, "10 Ekim öncesinde de iktidar sahipleri başkanlık yolunda, yeni bir rejim projelerine çoktan başlamışlardı zaten. Kıyım ve katliamlar ekmeklerine yağ sürdü. Çünkü savaştan beslenenler, savaşı beslemenin yolunu arar" şeklinde konuştu.

‘BARIŞI GETİREBİLECEĞİMİZE OLAN İNANCIM HİÇ EKSİLMEDİ’

"Peki biz ne ararız? Biz neyi arıyorduk" diye soran Karakuş, hastanedeyken bazı hemşirelerin kendisine ‘Ne arıyordun orada’ diye sorduğunu söylüyor ve ekliyor; "Bu saflıkla ve merakla sorulmuş bir soru değildi. Tamamen politikti. Hükümetin empoze ettiği, kin barındıran bir soru. Ne arıyorlarmış orada? Suruç’takilere de demişlerdi. Hatta Berkin’e bile diye bilmişlerdi" diyor. Karakuş sözlerini şöyle sonlandırıyor; "Bıçak kemiğe dayandı ve hatta bıçak kemiği kesti belki ama kuşatıldığımız ve boğulmak istendiğimiz bu günün şartlarında insanlığın umudu ve özlemi olan barışı getirebileceğimize olan inancım hiç eksilmedi. Ümit sadece gelecekle ilgili değil, gerçekleştirilen anla ilgili bir şey. Bu yüzden biliyorum ki birgün mutlaka ‘emek’ kazanacak."

                              


 

Öne Çıkanlar