Bir acıya komşu olun efendim

Dersim’in gençleri ömürlerini doldurarak, oğul ve torunlara karışmadan, yani zamanı gelince ölmüyorlar genellikle. Ölümü hak etmiş olarak görüldükleri yerde öldürülüyorlar göz göre göre.

Ey Türkiye...
Ey samimiyetin göğe uzanan serin selvileri...
Kendine hayat, başkalarına ölüm biçen zalimler. Ey...

Biraz tahammül lütfen, sessiz de olsa biraz kabul. Kimsenin ömründen gün, damağından tat almadık bugüne kadar. ‘Biraz da siz’ hiç demedik. Bize yapılanın başkasına yapılmasını da istemeyiz. Yalansa, ‘yalandır’ deyin. Sayın ki, tetik düştü ve kurşun çıktı namludan. Geri alınmayan kurşun gibi bir gerçektir bu, çıktı dudaklarımızdan. Söyledik, gitti. Üstünüze alının ama biraz sağa, biraz sola eğilip, yaralanmayın efendim...
***
Bizim Dersimliler, övülseler övülecek yerde oluyorlar kimilerine göre. Kimilerine göre de sövülseler sövülecek yerde oluyorlar. Yaşadıkları acılarına rağmen çoğu zaman görülmez de olabiliyorlar, duyulmaz da...
Dersimliler kendilerini nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar aleyhinde konuşanlar anında haklı oluyorlar, sanki lanetlerini beraberlerinde taşıyorlar. Kendilerine yaşatılanlar; ağacına, suyuna, doğadaki kurduna, kuşuna da yaşatılıyor. Bu nedenle doğasına dokunulduğunda her Dersimli olduğu yerde tutuşuyor, bilmiyorlar...

Suya koysan bu ülkeyi, ilk onlar ıslanıyorlar. Ateşe atsan, ilk onlar yanıyorlar ne hikmetse. Muhtarlara göre onların akılları hayallerinde ikamet ediyor. Yine onlardır, akla gelmeyen ama hayale gelen işler peşinden koşanlar.

Polisler ilk onları takibe alıyorlar nedense. İlk onları yakalıyorlar arka mahallelerde. Ölü, yaralı hepsi onlardan. İşkenceden geçirilmelerine rağmen yine de doktor raporu verilmez onlara. Doğmakla suçlu sayılanlar yine onlardır, hangi şehir ve hangi ülkede ikamet ediyorlarsa orada. Soylarından soplarından ‘suçlarını’ devralır gibi yaşayıp gelenler onlardır. Bu nedenle annelerimiz durmadan ‘suçlu’ çoğaltan, ebelerimiz ise yardım ve yataklıktan annelerimizin suç ortağı...

Memleketin bütün cezaevlerinde uzun uzun yatanların başında yine onlar gelirler. Annelerinin doğum acısından daha kötü bir sancıdır hiç gitmedikleri şehirlerde cezaevlerini arayıp bulmaları. Bu nedenle her görüş günü anneler çocuklarını yeniden doğururlar, her yasaklanmış görüş ölü doğumdur onlar için. Gün söküp, ay diker beklerler çocukları çıkıp eve gelsinler diye.

Bu memlekette nedense sağcısının da solcusun da mutlaka bir Dersimli arkadaşı oluyor. Bir asker arkadaşı, bir yatılı okulda sınıf arkadaşı, bir şantiyede beraber çalışmış, bir karakolda beraber sabahlamış oluyor mutlaka. Tek tek tanıyanlar devlet gibi düşünmezler, onlara göre onlardan iyisi yoktur bu dünyada.
Örgüt kurucuları onlar oluyorlar, her örgütün en tepesinde onlar. Savcılara göre yine onlardır örgütleri sevk ve idare edenler, örgütlere bulaşmasalar dünya iyisidirler aslında. Darbelerde ilk asılanlardan sırayı başkalarına vermiyorlar nedense. Son mektuplarını yazanlar yine onlardır, daha sonra buluşur gibi vedalaşanlar. Ağrılarına ilaç bulunmaz, baş göz üstünde taşınırlar.

Dersim’in gençleri ömürlerini doldurarak, oğul ve torunlara karışmadan, yani zamanı gelince ölmüyorlar genellikle. Ölümü hak etmiş olarak görüldükleri yerde öldürülüyorlar göz göre göre. Ölenin kendini savunma hakkı öldürülmekle ellinden alınmış olduğuna göre, müsaadenizle bırakın bari biz yaşayanlar onların acılarına eğilelim. Başlamış ve sonuna kadar gidememiş hayatlar karşısında eğilmek bütün bir hayata hürmettendir. Onları bulan ölüm sizi de bulsun demiyoruz. Sadece bir acıya ev sahibi değil bir kere de komşu olun efendim...
...


[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi