Bir yıldönümünün düşündürdükleri

Çözülmesi zor bir AKP tabanı ile karşı karşıya olduğumuzu not etmek gerekiyor. Başka bir partiyi ve lideri darmaduman edecek bu siyasi çizgi Erdoğan’dan çok bir şey koparmadı.

15 Temmuz sabahı, iki yıl önceki uğursuz darbe girişiminin yıldönümü vesilesiyle özel sayılar hazırlamış gazetelere bakarken bir yandan da aklımdan şunlar geçmekteydi:  Daha üç hafta önce bir seçimi geride bırakmıştık. Kritik bir seçimdi bu. Bütün sistem baştan aşağı değişecekti. Tartışmalı bir sonuçla Erdoğan kazanmıştı. ‘Peki’ dedim, ‘Oy sayımındaki usulsüzlük iddialarının tümünü doğru kabul edelim.’ Tamam öyle olduğunda seçim ikinci tura kalıyordu, orası tabii ki çok önemliydi. Ancak bunu böyle kabul ettiğimizde diyelim ki Erdoğan’ın oyu yüzde 49’a iniyordu. Haydi 48’e insindi. Peki tamam, haydi 45’e insindi. Ya da diyelim ki Erdoğan’ın oyu yüzde 43’tü.

Yüzde 43... Erdoğan "Milli kıraathane kuracağız" "Millet bahçeleri kuracağız" dışında hiçbir yeni şey söylemeden yüzde 43 oy mu almıştı yani? Evet elbette biliyorum, tüm medya onun elindeydi, tüm devlet imkanları onun elindeydi. HDP adayı Demirtaş hapisteydi (ki hala hapistedir) CHP adayının mitinglerini TRT vermiyordu, emeklilere dağıtılan ikramiye, imar barışı adı altında imar suçlarının affedilmesi, bunların hepsi önemli etkendi. Hepsini kabul ediyorum ve artırıyorum: Son derece eşitsiz koşullarda gidilmiş, seçim lafı ortaya atıldığında muhalefetin "He demezsek olmaz" alışkanlığından gelen bir gelenekle gidilmiş hiç de meşru olmayan bir seçimdi bu. Belki de muhalefetin boykot etmesi gerekirdi. Ancak bu seçim öncesi çok tartışıldı ve kabul görmedi. Geçtik artık oraları.

Gelmeye çalıştığım yer şu aslında. İki yıl önce bir darbe girişimi olmuş. Bu darbe girişimini gerçekleştirenler Erdoğan rejimin bir vakitler en has işbirlikçileri. Darbe girişimini gerçekleştiren komuta kademesinde kim varsa AKP döneminde o kritik görevlere getirilmiş. O vakitler "Ya ne yapıyorsunuz" diyen kim varsa bizzat AKP’liler tarafından lafları ağızlarına tıkılmış, Gülen Cemaati aleyhine kim laf etmişse "darbeci" ilan edilmiş, bizzat AKP’liler  tarafından.  (Buradaki kara ironiye bakar mısınız?) Velhasıl bu darbe girişiminin birinci  sırada gelen sorumlusu AKP. Ve bu sorumsuzluk neticesinde 200’ü aşkın insan can vermiş üstelik sokağa çıkanların tümü seçmen.

Bunları niye anlatıyorum? Şimdi normalde böylesi bir siyasetin seçmen nezdinde bir bedeli olması lazım değil mi? Sürekli lanetlenen bu darbe girişimi eğer oldu ise bunda birinci sıradaki sorumluluk AKP’nin. Elbette 80’ler ve 90’lar boyunca devlet içinde etkili diğer  kesimleri ve siyasetçileri de listeye koyabiliriz ancak, birinci sırada kimin yer aldığına hiç şüphe yok.

Ya da şöyle düşünün. Şu durumda olan parti AKP değil de başka bir parti olsaydı, siyaset sahnesinde nasıl köşeye sıkıştırılacaktı ve seçimlerde ona kimbilir nasıl bir ceza kesilecekti? 40 yıl önceki yağ ve tüp kuyruklarını hala unutmamış bir toplumdan bahsediyoruz.

Peki, "aldatıldık" dışında hiçbir hesabın verilmediği böylesi büyük bir siyasi hata karşısında Erdoğan’ın oyu düştü mü? Hayır. Kendi gül hatırımız için yüzde 43 olsun Erdoğan’ın oyu. AKP  kadar yani. Peki buradan nereye gelmek istiyorum?

Çözülmesi zor bir AKP tabanı ile karşı karşıya olduğumuzu tekrar not etmek gerekiyor. Başka bir partiyi ve lideri darmaduman edecek bu siyasi çizgi AKP değil belki ama Erdoğan’dan çok bir şey koparmadı.  Şöyle bir taban bu: Kürt meselesinde çözüme de evet diyor savaşa da, gerekirse imhaya da. Gülen cemaati ile al takke ver külah ortaklığa da evet diyor, savaşa da. Ekonomik kriz, büyük bir dert değil. Sadece lider ve parti değil, seçmen de artık iktidar bağımlısı olmuş durumda, iktidarsız yapamayacaklar, rejim onları iktidarın organik uzantıları haline getirmiş.

Peki, böyle bir tablo içinde muhalefet ne yapabilir? Kestirmek çok zor. Ancak eğilip bükülmemek şart. Geçen gece CHP adayı Muharrem İnce’yi dinledim Habertürk televizyonunda. Seçim yenilgisinden sonraki ilk kapsamlı röportajdı. Aynı seçimden bir gün önceki Kartal mitinginde olduğu gibi renksiz, projesiz, politikasız ve en önemlisi kararsızdı. "Apolet meselesini uzatarak hata ettim" dedi.

Buradan başlayalım. Hayır hata etmediniz. Doğru bir tavırdı ve uzatmalıydınız. Belki size yüzde 30 oyu o getirdi, nereden biliyorsunuz? Asıl nükleer santrallere karşı çıkmayarak hata ettiniz. Üçüncü havalimanına, üçüncü köprüye, şu devasa talana karşı çıkmayarak hata ettiniz. Derelere yeteri kadar sahip çıkmayarak hata ettiniz. Demirtaş’ı ziyaretinizi daha güçlü bir sesle savunmadığınız için hata ettiniz. 50 bin avukata hazır ol dedikten sonra ortadan kaybolarak hata ettiniz. Ama bence en önemlisi, OHAL rejiminden bunalan kesimin yanında güçlü durmayarak hata ettiniz.

Siyasi nezaketi anlarım. Ancak kararlı durmak ve topluma yeni bir gelecek sunmak gerekiyor. Politika geliştirmek gerekiyor. Bunları CHP’den çok büyük beklentilerim olduğu için ya da İnce hayranı olduğum için yazmıyorum. Ülkedeki iki büyük seçmen blokuna ve toplumsal hareketliliğe baktığımda gördüğüm manzara budur. O vesileyle yazıyorum. Uzun ve hayli zor bir yol var yine önümüzde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi