Biriken konular

AYM kararından bile bağımsız olarak Anayasaya aykırılığı açık bu durumla, boykot kavramını telaffuz etmiyorum, seçimlere girmeyi kabul edecek mi CHP?

Cumartesi günleri futbol sektörü üzerine yazılar yazıyorum, daha doğrusu yazmak istiyorum çünkü futbol ya da eğitim konularını, ne yalan söyleyeyim, siyasete oranla çok daha fazla seviyorum ama Türkiye’nin gündemi insanı bazen çaresiz bırakıyor.

Bugün, yine bir Cumartesi, futbol yazamayacağım demek çünkü biriken ve mutlaka, beğenilsin, beğenilmesin, görüşlerimi paylaşmak istediğim konular var.

Sırasıyla gidelim.

1- Milli şeften Reise; malum, tek parti döneminde, İsmet Paşa (İnönü) için Milli Şef ifadesi kullanılırdı (1938-1950) ve bu ifadenin, Milli Şef, bir cumhuriyette hoş bir ifade olmadığına yönelik eleştiriler yapıldı son dönemlerde, özellikle 1990’dan sonra. Şef kelimesinin modernleşme iddiası bulunan bir Cumhuriyet’te yakışık almadığı ve bu ifadenin (Milli Şef) aynı dönemde Avrupa’yı ateşe atan üç liderin sıfatını Hitler’i (Führer), Mussolini’yi (Duce), Franco’yu (El Caudillo) çağrıştırdığı iddia edilirdi.

Bu iddiaları o dönemde (1990 sonrası) milli görüşçüler kısmi bir haklılık payıyla da dile getirirlerdi.

Aradan seneler geçti, Erdoğan Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu, şimdi kendisine eski milli görüşçüler, bugünün AKP’lileri "Reis" (Milli Şef?) diyorlar, sanki tek parti döneminin Milli Şef ifadesini bir dönem çok sert eleştirenler kendileri değillermiş gibi; insanda utanma olmayınca her şey mümkün olabiliyor galiba.

Son ittifak yasasından sonra bence de "Milli Reis" desinler, ortama daha da yakışır kanaatindeyim.

2- TSK-ÖSO-Suriye bayrağı; basında bir haber çıktı, tekzip edildiğine şahit olmadım, TSK destekli ÖSO’cular, yanlarında bizim subaylara benzeyen üniformalılar da vardı galiba, Kuzey Suriye’de bir noktayı ele geçirdiklerinde yere attıkları Suriye bayrağını çiğnediler.

Hepimizin hafızasında mevcuttur, tarih efsanesi de olabilir ama İnşallah değildir çünkü hoş bir konudur, Mustafa Kemal 1922’de İzmir’e girdiğinde Hükümet Konağından Yunan bayrağı indirilir, Türk Bayrağı göndere çekilir ve indirilen Yunan bayrağı çiğnemesi için Mustafa Kemal’in ayakları altına atılır ama Mustafa Kemal bu bayrağın bir milletin simgesi olduğunu söyleyerek çiğnemeyi reddeder, bu doğrultuda da yanılmıyorsam ve muhtemelen Genelkurmay arşivinden bir görüntü de mevcuttur, iyi ki de öyle yapmıştır Mustafa Kemal.

Peki, Kuzey Suriye’de Suriye bayrağını bizim subayların yanında çiğneyen ÖSO’cu (TSK’nın emrindeler değil mi?) görüntüsünden sonra bu 1922 tarihli çok hoş hatıra bir daha nasıl dillendirilecektir, doğrusu çok merak ediyorum.

3- İttifak yasası; İttifak yasası TBMM’den geçti, muhalefet ise daha ziyade sandık güvenliği konusuna odaklandı, oysa, bu yasa özünden Anayasa’nın 67’nci maddesindeki "temsilde adalet" ilkesine aykırı, en önemli mesele de hiç kuşkusuz bu. CHP bu yasayı muhtemelen Anayasa Mahkemesi’ne götürecek, götürürken bu konuyu da, Anayasa 67’ye aykırılık, mutlaka işleyecek. İttifaka girmiş bir parti yüzde üç dahi alsa, ittifak oyları yüksek çıktı diye TBMM’ye milletvekili sokarken, ittifak yapmayan başka bir parti, ittifak yapmak mecburi değil, olamaz, yüzde 9.5 alsa dahi TBMM’ye giremiyor, bu durumun anayasal olarak kabul edilebilir bir yanı da yok.

Anayasa Mahkemesi bu aykırılık iddiasını mutlaka değerlendirecek ama bir nedenden bu maddeyi Anayasa 67’ye aykırı bulmaz ise, CHP ne yapacak?

AYM kararından bile bağımsız olarak Anayasaya aykırılığı açık bu durumla, boykot kavramını telaffuz etmiyorum, seçimlere girmeyi kabul edecek mi CHP?

İskemle sayısı arttırılmış Meclis’te olabilmek için bu anti-anayasallığa razı olmak mümkün müdür acaba CHP için?

4- KHK Komisyonu; Bu komisyon çok gırgır bir komisyon, gırgır diyorum çünkü kendi dediklerini bile yapmıyor; Ocak ayında basına yansıyan habere göre Şubat başından itibaren KHK mağdurları (mağdur diyorum, çünkü haklarında kararlar yargı kararı bile olmadan son derece gayrı ciddi, mahalle dedikodusu düzeyinde, hukuk dışı değerlendirmelerle verildi) durumlarını bu komisyona yaptıkları başvurunun numarasıyla internet üzerinden izleyebilecekler idi. Bu yazıyı 16 Mart günü yazıyorum, bu konuda hala bir ilerleme yok.

5- 16 Mart 1978; bu yazıyı yazdığım gün 16 Mart 1978 Beyazıt katliamının kırkıncı senesi ve kırk senedir faili çok belli bir olay tarihe faili meçhul olay olarak geçti.

Bir ülke acaba bunun gibi faili belli ama resmi kayıtlarda meçhul kaç olayı sırtında taşıyabilir sonsuza kadar.

                                                           ***

Yukarıda gündemimde olan beş konuya değindim; bu konuların hiç biri normal bir ülkede yok ve olamazlar ve bu ülkelerde insanlar sevdikleri konulara, mesela futbol, mesela eğitim daha fazla zaman ayırabiliyorlar.

Bugün futbol yazamadım, temennim bundan sonra program dışına çıkmamak ama bizim memlekette bu her zaman mümkün olamıyor maalesef.    

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi