biz tek, siz hepiniz

şu an derdimiz, hangi partinin seçmeni olursa olsun en fazla sayıda insanın demirtaş’a oy vermesini sağlamak olmalı çünkü hdp’nin barajı aşması saray ittifakına zarar verecek en önemli şey.

istesek, çabalasak böyle bir durum yaratamazdık. bir yanda saray ittifakı, diğer yanda, milliyetçilikte saraydan geri kalmayanların köşe taşlarını oluşturduğu ittifak… kendileri için barajı sıfırlayan ittifakların karşısında, tek başına barış ve demokrasiyi temsil eden hdp.

türkiye’nin sadece barış ve demokrasiye ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum ama türkiye’nin ihtiyacı olan her şeyin seçimle sağlanamayacağının farkındayım ve bin tane şaibesi bulunan ve ite kaka sürüklendiğimiz bu seçimde bunların sağlanması bile güç. hedefimiz sınırlı; göndermek. tekrar altını çizeyim, seçimle bundan fazlası olmaz, bu seçimle bunun bile olacağı şüpheli.

bu yazıyı yazdığım gün, ira yani irlanda cumhuriyet ordusu üyesi bobby sands’in, 1981 yılında, otuz yaşında bile değilken, açlık grevinin 66. gününde ölmesinin 37. yıldönümüydü. bobby sands 9 nisan’da, cezaevinde ve açlık grevindeyken, britanya parlamentosuna seçilmişti.

hdp seçmeni dışındaki birçok insana da güven vermeyi başarmış olan demirtaş da, hiç sesi duyulmasa bile oy alacaktır ve gerisi bize almış. 

ama bütünüyle yalnız olmadığımızın tek kanıtı bu değil. kendisine millet ittifakı adını layık görmüş birliktelikte yer alan bazı siyasetçilerin selahattin demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğini ifade etmesi, bu ittifaktaki partilerin seçmenlerinden bazılarının, en azından sosyal medyada, aynı şeyi talep etmesi önemsiz değil. buna karşı, bu partilerin gerçek yüzünü teşhir eden ifadelerle karşı çıkmanın da anlamlı olmadığı bir aşamadayız, bence. size doğru bir adım atmış kişiye, "bütün geçmişini silmezsen ve her konuda benim doğrularımı benimsemezsen attığın adımın önemi yok" denmez. bunun için konuşma, dokunma mesafesine gelmesi beklenir. ayrıca "o tek, biz hepimiz"in kapısı da başka türlü açılmaz.

gezi’de bir arada duranlar, "hayır" için bir arada çalışanlar tekrar konuşur hale gelebilir mi? bir kere daha, bizden olmayanlara derdimizi anlatabileceğimiz bir ortam oluşur mu? şimdi buna niye ihtiyacımız var ki, diyebilirsiniz. öyle ya, seçim, tek bir oyun atıldığı, diyalogla ortaklaşmanın falan mümkün olmadığı ve bu kadar kritik olmayan dönemlerde bile kutuplaşmanın yükseldiği bir politik atmosfer yaratıyor. ama kutuplaşmanın iktidarın en önemli taktiklerinden biri olduğunu da biliyoruz. şunu da hatırlatayım, her seçime "bu son…" diye başlayan cümlelerle katılıyoruz. "bu son seçim olabilir" gibi, "bu son şansımız…" gibi. ama öyle olmuyor ve daha önemlisi şu bence. kendimize, kararlılığımıza güveniyorum ama aynı şekilde, akp’nin seçimi kaybetmeme konusundaki kararlılığına da güveniyorum ve ellerindeki araçlarla kafalarındaki tilkileri göz önüne aldığımda, esas işimizin seçimlerden sonra başlama ihtimalini yüksek görüyorum. bilmiyorum, siz ne dersiniz? o yüzden, "ertesi sabah"ı hesaba katarak, o sabah konuşmamız mümkün olanlarla, konuşmamız gerekenlerle yüz yüze bakacak şekilde davranmak zorundayız bence. onlar aynı sorumlulukla davranmayabilir ama zaten onlar sadece yönetmeye talip. bu ülkenin hatta insanlığın geleceği konusunda sorumluluk almış olan bizleriz…

şunu da unutmamakta fayda var. her siyasi faaliyetin belirli bir hedefi var, hukuksuz olduğu açık seçim yasası, bize karşı olduğu aşikâr yüksek seçim kuruluyla bariz biçimde gayrı meşru olan şu seçime katılmamızın ya da katılmama iradesi göstermememizin sebebi malum: acaba gönderebilir miyiz, ihtimali. ikinci turu falan da bir kenara bırakıp (onu zamanı gelince düşünürüz) buna odaklanmakta fayda var. şu an derdimiz, hangi partinin seçmeni olursa olsun en fazla sayıda insanın demirtaş’a oy vermesini sağlamak olmalı çünkü hdp’nin barajı aşması saray ittifakına zarar verecek en önemli şey.

yani iki farklı dinamik var, bir tanesi demirtaş için mümkün olan en fazla oyu almaya odaklanmak, diğeri de derdimizin (göndermek!) seçimle hallolmama ihtimalinin yüksek olduğunu hatırda tutmak.

iktidar, seçimi politik meselelerden uzak tutmaya, simgelere, rivayetlere dayanarak propaganda yapmaya çalışıyor. bu şaşırtıcı da değil, sağ siyaset kitlelerin apolitizasyonuna dayanır zaten. ama bizim seçimden sonra da yola devam etmek için, tam aksine, bu kadar çok siyaset konuşulan seçim dönemini halkın politize olması, yani gündelik hayatıyla ilgili gerçeklerin arkasındaki siyaseti görmesi için bir fırsat olarak kullanmaya ihtiyacımız var. ayrıca siyaset bir ürünün reklam kampanyasını andıran siyasal kampanyalarla yürürken hdp’nin farkını ortaya koyması için de, sohbetlerden görsellere, politik içeriğin öne çıkması bence çok önemli. yanılıyor muyum?

şu günlerde türkiye’nin her yerinde, sadece profesyonel siyasetçiler değil, barış ve demokrasiden yana herkes seçim çalışmasına başladı; bir kere daha deneyeceğiz, bir kere daha ümitleneceğiz, olmazsa yine yola devam edeceğiz. hepimize kolay gelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi