Bizim futbolcular Avrupa’da neden başarısız?

Çocuk yaşta iyi bir spor okulunda değil de mahallede edinilen futbol kültürünün de kalıcı etkileri bu süreçte önemli bir belirleyici mi?

Eser KARAKAŞ / FUTBOL


Bu sorunun net cevabını ben de bilmiyorum ama bildiğim gerçek, bizim yetenekler Avrupa’da, belki bir ölçüde Tugay Kerimoğlu hariç, istikrarsız ve başarısız oluyorlar.

Beşiktaş İkinci Başkanı, Everton’a (Birleşik Krallık) transfer olan Cenk Tosun için "mutsuz ise hemen Beşiktaş’a dönebilir, kapımız kendisine her zaman açık" demiş.

Cenk Tosun daha yeni gitti, bu laf nereden çıktı, anlamadım; üstelik Cenk Tosun futbol stili olarak muhtemelen Avrupa futbolüne, hatta Birleşik Krallık futbolüne çok da uzak olmayan bir isim, giderken de formunun adeta zirvesinde idi.

Avrupa liglerinde bugün top koşturan çok sayıda Türkiye vatandaşı isim var ama bunların kahir ekseriyeti çifte vatandaş yani futbol bilgi ve görgüleri zaten Almanya’da, Hollanda’da, Fransa’da oluşmuş.

Türkiye’de yıldız olup da Avrupa’ya gidenler bir biçimde gittikleri takımlarda, ülkelerde istikrar sağlayamıyorlar, kısa bir süre sonra da dönüyorlar ve kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Bu süreç çok da eskilere dayanıyor; benim, internet araştırması yapmadan hatırladığım en eski isim 1950’lerin başında İtalya’da top koşturan Şükrü Gülesin.

Yeni kuşaklar Milliyet gazetesinde bir ara yayınlanan Enişte ve Molekül (Şükrü Gülesin-Altan Erbulak) karikatürlerini bilmem hatırlarlar mı, daha doğrusu duymuşlar mıdır?

Şükrü Gülesin yine üç ya da dört sezon İtalya’da oynamış, önemli başarılara imza atmış ama nihai analizde de tam da tutunamamış bir büyük yetenek.

Şükrü Gülesin’i gençler pek hatırlamayacaklar ama çok meşhur, Türkiye futbolü ile özdeşleşmiş isimlere gelebiliriz.

Can Bartu, Lefter Küçükandonyadis, Metin Oktay gibi isimler de Avrupa’da oynamış isimler ve çok da büyük yetenekler; bu isimlerin futbol tekniklerinin o dönemlerde Avrupa’da, İtalya’da top oynayan İtalyanlardan daha az olduğunu söylemek mümkün değil ama bu büyük futbol ustaları dahi Avrupa’dan bir biçimde ülkeye dönmüş, kariyerlerini orada tamamlayamamışlar.

Hakan Şükür de yine İtalya’da başarısız olmuş bir büyük futbol yeteneği.

Arda Turan da büyük yetenek ama İspanya’da bir türlü istikrarlı bir kariyer götüremedi.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama anlamsız.

Avrupa’da, üstelik Birleşik Krallık’ta istikrarlı bir kariyer galiba sadece Tugay Kerimoğlu’na nasip oldu.

Bu durumu sadece nispi olarak daha az gelişmiş bir ülke kültüründen sonra Avrupa’ya ayak uyduramamak olarak tanımlamak kanımca çok doğru olmayabilir zira Avrupa’da başarılı ve istikrarlı yabancı futbolcuların çok büyük bölümü bizden çok daha az gelişmiş ülkelerden geliyorlar; onların zaten başka seçenekleri yok, gemileri yakıp geliyorlar açıklaması ne kadar doğru bunu da tam bilemiyorum.

Türkiye futbolünün Avrupa başarısızlıkları ile Türkiye çıkışlı büyük yeteneklerin, mesela Arda, mesela Can, mesela Metin, kısa sürede Avrupa’da havlu atmaları arasında acaba bir korelasyon var mı, bir ortak açıklama kümesi olabilir mi?

Çocukluk senelerindeki yetersiz beslenmenin kalıcı fizik özelliklerinin, boy ve kiloyu kastetmiyorum, Avrupa maçlarında kendini göstermesi hem takımlarımız hem de oralara top oynamaya giden büyük yeteneklerimiz için bir açıklama olabilir mi?

Çocuk yaşta iyi bir spor okulunda değil de mahallede edinilen futbol kültürünün de kalıcı etkileri bu süreçte önemli bir belirleyici mi?

Arda Turan’ın büyük bir yetenek olduğuna hiç kuşku yok ama, ne yalan söyleyeyim, ne zaman Arda’yı izlesem gördüğüm futbol stili ve anlayışı bana çocukluk yıllarımda mahalle arasında oynadığımız küçük kale, mini saha, üç korner bir penaltı maçlarının büyük yeteneklerini hatırlatıyor.

90’lı yılların ikinci yarısında bir-iki sene için Fenerbahçe’de Tarık Daşgün isimli top tekniği çok iyi bir genç vardı, bizim gibi mahalle arasında futbol kültürü edinmiş kişiler çok beğenirlerdi, top ayağına gerçekten çok yakışırdı ama Fenerbahçe forması ile 52 maça çıkmış, ancak iki gol atabilmiş; yanlış hatırlamıyorsam Otto Bariç (Veselinoviç de olabilir) Tarık’ı kadro dışı bıraktı ve bunun nedenini soran gazetecilere de "bu çocuk topla iyi oynuyor ama futbolcü değil" dediğini hatırlıyorum.

Avrupa dillerini bilmemek ve daha da önemlisi öğrenmemek için gayret göstermek de (Can Bartu hariç galiba) Avrupa başarısızlıkları için bir neden olabilir.

Takımlarımızın, milli takımımızın Avrupa başarısızlıkları ile Avrupa’ya transfer olan önemli yeteneklerimizin başarısızlıkları arasında muhtemelen önemli bir bağ var, başarı istiyorsak bu iki konuyu kanımca beraber araştırmak gerekiyor.  

SİYASİ EK: Bugün Türkiye hukuk tarihi için bir utanç günü, aynen Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasının reddedildiği gün gibi.

İktidar siyasetçileri her dakika bağımsız ve tarafsız yargı masalını okuyorlar ama nedense Başbakan Almanya’da iken Deniz Yücel serbest bırakıldı; Deniz Yücel’in serbest kalması çok iyi de siyasetçilerin yalanları, hele bağımsız yargı yalanları çok mide bulandırıcı. Tesadüfün böylesi çok ilginç, yargının aklına Deniz Yücel’i hukuken (!) serbest bırakma nedense şimdi geldi.

Mehmet Altan, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ve diğer üç kişiye ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi; idam cezası kalkmasa idi, bu ceza idam cezasına tekabül ediyor, Mehmet, Ahmet, Nazlı Hanım idama mahkum edilmiş olacaklardı. Bu günler, bu kararlar Türkiye için gerçekten utanç verici.

Bu konuyu yazılarımda ısrarla ele alacağım, bugün özellikle yazmıyorum, futbol yazısını değiştirmedim çünkü sinir durumum suç unsuru içermeyecek bir yazı yazmama bugün engel.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi