Bu ifadeler çok can yakacak!..

Bu ülkede siyasetin içinde yaşıyorsanız ve benim gibi 60 yaşına geldiyseniz, darbe yapacak kadar deneyim sahibi oluyorsunuz.

Darbe girişiminin olduğu 24 saati inceleyen hiç kimse bu darbeyi geçmiş darbelerle kıyaslayamaz. Ya da şöyle söyleyeyim, bu darbe girişimini ancak geçmişteki başarısız darbe girişimleriyle, mesela 9 Mart 1971 darbe girişimiyle ya da Ergenekon darbe girişimleriyle kıyaslayabilirsiniz. Peki; bu darbe girişiminin davasını hangisiyle kıyaslayabiliriz, tabi ki yine aynı darbe girişimleriyle... Neden böyle yazıyorum, çünkü ikisinden de beraat kararı çıkmış herkes aslanlar gibi, hiçbişey olmamış gibi görevlerine dönmüşlerdir.

Darbe girişimi sonrası yapılan tutuklamaları görünce, mahkemelerde çok şeyin değişeceğini ve akıl almaz bağlantıların çıkacağını yazmıştım. Ergenekon davalarını yazmaya başladığımda bana Ergenekoncu demeye başlamışlardı, bu davaları yazdıkça da Gülenci diyecekler. Nedenini açıklayayım, çünkü bu davaya Gülen darbesi diye bakanlara ilk günden beri karşı çıktım da ondan, bu davaya onların deyimiyle Fetö darbesi davası diye baktığınızda darbe davası suya düşer, belki Ergenekon davasından farklı olarak 4-5 kişi mahkum olur ama çoğunluk beraat eder...

Bu kanıya varmamın çok nedeni var ve sanırım uzun süre bu davayı yazacağım. Yazacağım çünkü 60 yıllık ömrüme kaç darbe ve girişimi girdiğini artık sayamaz haldeyim, ciddi deneyim sahibi oldum. Bu ülkede siyasetin içinde yaşıyorsanız ve benim gibi 60 yaşına geldiyseniz, darbe yapacak kadar deneyim sahibi oluyorsunuz.

İlk darbeyi 3, ikinci darbeyi 13, üçüncüsünü de 23 yaşımda karşıladım. Normalde benim gibi insanların psikolojik tedaviye alınması gerekirken, biz hâlâ darbe girişimlerini ve davalarını yazmaya devam ediyoruz. Sanırım bunun en büyük nedeni darbeyi bile kanıksamış olmamız.

2 örnek bunu kanıtlamaya yeter sanırım. 9 Mart 1971 darbe girişiminin mimarı ve 12 Mart 1971 darbesinin hava kuvvetleri komutanı Muhsin Batur CHP tarafından senatör yapıldı ve az daha cumhurbaşkanı oluyordu. Aynı dönemin 2 darbecisi olan Ali Elverdi ve Faik Türün de Adalet Parti'sinden vekil yapılmıştı.

İkinci örnek Turgut Özal'dır. Özal 24 Ocak kararlarının mimarıdır ve o kararların askersiz uygulanma olasılığı olmadığından darbe yapılmış ve Turgut Özal darbe hükümetinin ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olmuştur. Buraya kadar gayet normaldir esasında. Ama demokrasiye geçiyoruz diye yapılan seçimlerde Turgut Özal, darbeciler tarafından kurulan Turgut Sunalp'in partisi MDP'ye karşı demokrasi havarisi diye kazanmış ve 3 idamda imzası olan bir demokrat olarak yıllarca ülkeyi idare etmiştir. Anlayacağınız bu halk, esasında darbecileri çoğunlukla bağrına basmış ve onlara oy vermiştir.

Turgut Özal örneği Türkiye'de ciddi bir şekilde incelenmesi gereken dönemdir esasında. Nedeni ABD'nin artık askeri darbelerden vazgeçip sivil darbelere yönelmiş olmasıdır. Özal Türkiye'de sivil darbenin başlangıcıdır... Fethullah Gülen de sivil darbe aşamasının en büyük kozudur.

Darbe girişimi yazılarıma başlarken bunları anlatmamın başka bir nedeni var esasında. Yazının başında yazdım bu davanın beraatle sonuçlanacağını, çünkü bu davanın başlangıç mantığı yanlıştır. Yanlış davanın Fethullah Gülen davası olarak görülmesinden başlıyor. Şimdi içinizden "Hoppala, Ahmet Nesin Gülen'i mi koruyor..." dediğinizi biliyorum. Hatta Ergenekon davasında olduğu gibi bir kısmınızın "Fetöcü" diyeceğini de...

Oysa kendimden eminim, ben 2008 yılında, yani Fethullah Gülen'in beraat ettiği ve Türkiye'ye nasıl geleceği tartışılırken bir yazı yazmıştım. Yazı Erdoğan'ın iktidarda olduğu sürece Gülen'in Türkiye sınırlarından içeri giremeyeceği üzerineydi. O tarihte ben Erdoğan'la Gülen'in kavgalı olduğunu yazdım. Abdullah Gül'e bile tahammül edemeyen Erdoğan'ın Istanbul'da bir (Onların deyimiyle) Hocaefendi'ye katlanma şansı yoktu.

Doğal olarak bu halk onun evine devamlı ziyarete gidecek ve kuyruklar oluşacaktı. Halk siyasetçinin evine akın etmez ama doğru yada yanlış din adamının evine akın eder, bahçesinde çadır bile kurar. Bu da Erdoğan'ın ikinci plana atılmasıdır ki, bugün ıcığını cıcığını tanıdığınız Erdoğan buna katlanamaz. Oysa Gülen'in birinci adam olmasının arkasında din adamlığının ötesinde olaylar vardır ve Erdoğan bunun farkına vardığında kendi yapmak istediği sivil darbeye karşı ABD-Gülen sivil darbesi çoktan yapılmıştır.

Neden bu davanın Gülen darbesi olarak başlaması yanlıştır diye yazmamın nedeni çok açıktır esasında. Çünkü Gülen hareketinin askeri darbeye gereksinimi yoktur, onun liderliğiyle kurulan okullar ve orada yetişen çocuklar ABD'nin hazırladığı sivil darbenin parçalarıdır ve askeri darbeye gereksinimi yoktur. Erdoğan'ın Gülen'e karşı başlattığı ilk eylemin neden dershaneler olduğu mantığını burada aramak gerekir.

Sonraki yazımda Gülen'in neden darbeye gereksinimi olmadığını daha detaylı yazacağım, sonraki yazılarda da ifadelerle davanın nasıl traji-komik hâle geleceğini yazacağım...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi