CHP’den Kürt raporu geliyor!

CHP içindeki gençlerin partiyi değişime ittikleri, devletin hapsettiği çerçeveyi kırmaya, CHP’yi evrensel değerlerin şekillendirdiği bir parti haline getirmeye çalıştıkları aşikar.

Birkaç gün önce CHP milletvekili Eren Erdem ekranda, referandum öncesi ve sonrasını değerlendirirken, partisinin ‘demokratik duruşu’nu büyük bir heyecanla anlatıyordu.

Erdoğan anayasasının mutlaka eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasayla değiştirilmesi gerektiğini söylüyor, hiç kimsenin inancı, düşüncesi, kimliği nedeniyle ötekileştirilmediği bir Türkiye için mücadeleye devam edeceklerini vurguluyordu.

İşte tam bunları anlatırken konu kaçınılmaz olarak Kürt meselesine geldi. Ve Eren Erdem bombayı patlattı!

SHP’nin Kürt raporuna atıf yaparak, ondan daha ileride, güncellenmiş bir Kürt raporu üzerinde çalışıldığını söyleyiverdi. Üstelik bu rapor yakında açıklanacakmış.

Erdem’i dinlerken CHP’den değil, evrensel insan haklarını, evrensel hukuku, sosyal devleti temel alan bir Avrupalı sosyal demokrat partiden bahsettiğini zannettim.

Erdem sözünü ettiği Kürt raporunun şimdilik ayrıntılarını açıklayamayacağını da ekledi. Erdem’in genç bir politikacı olarak heyecanla dile getirdiği o bir dizi demokratik hedefe gönülden inandığına eminim.

Özellikle CHP içindeki gençlerin partiyi değişime ittikleri, devletin hapsettiği çerçeveyi kırmaya, CHP’yi evrensel değerlerin şekillendirdiği bir parti haline getirmeye çalıştıkları aşikar.

Referandum sonrası gençlik örgütlerinden gelen tepkileri, PM’deki tartışmaları basından izliyoruz. Değişim talebi yalnız gençlerle de sınırlı değil. CHP’nin eski kurmaylarının, partiye çok emeği geçmiş pek çok ismin ve gerek PM gerek MKYK’daki bazılarının bu talebi yüksek sesle dile getirdiğini biliyoruz.

Lakin, adını veremeyeceğim bir CHP milletvekilinin kulağıma fısıldadığı "Aslında parti içindeki ulusalcıların sayısı sanılanın aksine az.  Ama hâlâ ana damarı ellerinde tutuyor ve bu sayede hakimiyetlerini sürdürüyorlar" gerçeği karşımızda isim isim duruyor.

Bakınız, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde. AKP/MHP bloğu ile omuz omuza fotoğraf veren CHP’lilere.

AKPM’de AKP’nin tüm hukuksuz ve gayrı meşru uygulamalarını, oylarıyla onayladılar.

AKPM’de Kopenhag kriterlerinin yanında değil,"diktatör" dediği kişinin ve "faşizm" dediği yeni devlet düzenin yanında yer alan CHP şimdi YSK’nın şaibeli uygulamalarını hangi yüzle AİHM’e götürecek?

CHP, AKPM’deki oylamada,  referandum boyunca hukuksuz ve hatta yasasız biçimde gözaltına alınanların, saldırıya uğrayanların, AKP’liler tarafından boynu kırılan, kendi sandık görevlisi kadının değil apaçık zorbaların yanında yer aldı.

CHP gözaltına alınan veya tutuklanan gazetecilerin, işlerinden olan ve hapse atılan akademisyenlerin, "barış"  dedikleri için ‘terörist’ ilan edilenlerin, evlerinin bodrumlarında katledilenlerin, yerlerinden sürülenlerin değil AKP’nin yanında yer aldı.

CHP’nin çizgisini anlamak için, genel başkanlığı döneminde partisinin Sosyalist Enternasyonel’den dışlanmasını sağlamış bir isimle AKPM’ye gitmesine bakmak yeterli.

Partisini baraj altında bırakmış ve yıllarca yeni üye kaydetmeye bile korkmuş bir yönetimin, sözüm ona değişen genel başkan ve yönetime rağmen sahneden inmemesi hangi siyasi gücün ürünüdür, aşağı yukarı biliyoruz.

Dolayısıyla yeni bir Kürt raporundan bahseden Eren Erdem’in umut saçan sözleri ile partisinin bugünkü uygulamaları arasında karanlık bir ‘derin’ çelişki var.

Nitekim YPG’nin Karaçok dağında bulunan merkezinin 25 Nisan günü TSK’ye ait savaş uçakları tarafından bombalanmasına, Şengal’e ve Afrin Kantonu’na yönelik operasyonlara CHP’den gelen tepkiler, Kürt Raporu’nu daha  açıklanmadan boşa çıkardı.

CHP’de Genel Başkan Yardımcısı olan Öztürk Yılmaz, söz konusu bombalamayı normal ve gecikmiş bir 'operasyon' olarak gördüklerini söyledi.

Ama Öztürk Yılmaz, milletvekilliğini borçlu olduğu 101 günlük İŞİD tutsaklığı döneminde, AKP hükümeti ile İŞİD arasındaki ilişkiye yönelik tanıklığına ilişkin ağzını açmadı.

Partideki bu devletçi çizgi öyle bir hal ki; bir ‘sosyal demokrat’ın söz konusu olan İŞİD gibi radikal İslamcı bir terörist örgüt ve bu örgütle şüpheli ilişkileri olan bir devlet aparatı bile olsa susabiliyor.

Sözün özü,  ya CHP  "AKP devleti" derken gerçeği söylemiyor,  bildiğimiz eski devlet ‘AKP gibi’ vitrinlendiği için CHP yönetimi eski-yeni memurların hegemonyasından kurtulamıyor ya da iki partili sistemde kalacak ikinci parti olmaya razı edilerek ‘muhalefet’ rolüyle yetiniyor.

Olabilir de o "dipten gelen" dalga buna izin verecek mi? 

Ulusalcı-statükocu kesimle yüzünü evrensel değerlere dönmüş, değişim isteyenler arasındaki çatışma kaçınılmaz olarak büyüyecek.

Özellikle genç partililerin yükselen sesleri, bu çatışmadan hiç olmadığı kadar ‘Hayır’lı bir sonuç çıkacağına ilişkin güçlü işaretler veriyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi