'Cumhurbank hissedarlarına mektup'

Cenevre. Kitap Fuarından selamlar. Yoğunluk nedeniyle köşemde Sinan Zarakolu'nun Cumhurbank Hissedarlarına Mektup adlı sarkastik yazısını sizinle paylaşmak istiyorum.

"Sevgili Sade Vatandaş

Uzun süredir kazıklandığını hissediyor ama bunun nasıl olageldiğini bir türlü çözemiyorsun değil mi? İşin özünü baştan söylemeli. Vatandaşlık haklarının ekonomik karşılığına kafa yormadan neden kazık yediğini hiçbir zaman tam olarak anlayamayacaksın. Devleti yönetmek üzere iktidara gelenlerin ağzından, "biz devleti şirket yönetir gibi yöneteceğiz," laflarını duymuşsundur. Merak etme, hükümetler bu laflar edilmeden önce de devletleri şirket yönetir gibi yönetmekteydi. Yani kaptan köşkündeki durumlar uzun zamandan beri aynı. Ve sevgili sade vatandaş, senin durumların da uzun süredir aynı. Kendini sadece sade vatandaş olarak bildiğin için aynı. Az çok haberdarsın vatandaşlık hakların var ama maalesef yediğin kazıklara mani değil, olamazda. Olması için dön başa, kafanı haklarının ekonomik karşılığına yormak durumundasın. Tüyoyu veren yukarıda anılan politikacılar, madem onlar devleti (ve de dünyayı) şirket yönetir gibi yönetiyor o zaman bir şeyleri değiştirmek için senin de kendi haklarını "şirketin ortağı" gibi yönetmen lazım.

Seksen milyonluk bir ülkenin vatandaşı isen öncelikle bu ülkeye ait ne değer varsa bunun seksen milyonda birinin sana ait olduğunu bilmelisin ve maalesef borçlar da buna dâhil. Tam hanlar, hamamlar, bereketli tarlalar hayal edecekken hoş olmasa da meselenin izahına borçlardan başlamalı. Ticarette hissesini arttırmak isteyen açıkgöz ortakların başvurduğu bir numara vardır. Açıkgöz olan, diğer ortaklarının imkânını zorlayacak miktarda parayı sermaye olarak şirkete sokar. Diğerleri o miktarda parayı bulamayınca sermayedeki payları küçülür. İşi bilenler mazur görsün yine de örnek verelim. Ahmet ve Mehmet 10'ar lira para koyup iş kurar. Sonra Mehmet 80 lira daha bulup getirir. Başta yarı yarıya ortaktırlar ama bu yeni gelen para ile sermaye 100 lira olunca Ahmet'in hissesi %10'a düşer, Mehmet ise %90 hisse ile büyük patrondur artık. Normalde Mehmet'in parayı nereden bulup getirdiğinin önemi yoktur ama Ahmet bir gün Mehmet'in o parayı borçlanarak getirdiğini öğrenince işler değişir. Hele ki %90 hisseli yeni büyük patron bir de bu borcu ortak şirketlerine ödetmeye başlayınca, Ahmet ne yapsın, tepesinin tası atar.

Sevgili sade vatandaş sanırım şimdi anlıyorsundur yıllar içinde ülkenin ekonomisi büyürken senin kazancının nasıl olup da değişmediğini. Büyüyen, seninle beraber hepimizin ortak olduğu şirketin sermayesi ve küçülen ise senin bu işteki hissen... Acı gerçek parayı borçla bulup kendi paylarını büyütenler sonra bu borcu ceplerinden ödemiyorlar, şirkete yani ülkeye ödetiyorlar yani sadece hissen küçülmüyor aziz dostum üstüne bir de borcun büyüyor. Hikâyenin sonraki kısmını zaten biliyorsun, emeklilik yaşı giderek büyür, son kalan kamu malları satılır, vergilere harçlara durmadan zam yapılır, oluşan ek bütçe ancak borcun faiz ödemesine yeter...

Gelin bir başka şirket numarasına daha bakalım. İşleri zora giren uyanık patronlar yırtmak için bazen firmalarına finansal ortak getiriler. Yırtıncaya kadar gelen ortak ağadır, paşadır; para bir kez alındı mı uyanığın tek derdi yeni gelen ortağa para koklatmamak olur. Oysa kendisi düzenli olarak şirketten geçinmeye devam etmektedir. Doğal olarak işe para koyup ortak gelen duruma ayar olur ama uyanık, "ben şirkette yönetici olduğum için maaş alıyorum; bildiğin işçiyim yani. Sene sonunda şirket kar ederse hissemiz oranında sen de ben de kârdan payımızı alacağız," diye durumları açıklar ama ne hikmetse şirket hiçbir zaman kar payı dağıtmaz.

Sevgili sade vatandaş, büyük ihtimal cebine giren yüzünden sen bu ülkeye katkını küçük görüyorsun ama milyonlarcasın, hem çalışıp değer üreten hem de kazandığı ile her pazara müşteri olansın. Sen bu ülkenin aslında en büyük finansal ortağısın ve bil ki kârdan payını hiçbir zaman alamayacaksın, oyunun kuralı bu. Yönetici olanlara yani hükümetlere, bürokratlara, büyük iş çevrelerine de kârdan pay düşmeyecek ama bu hiçbir zaman durumunuzu eşitlemeyecek. Onlar yüklü maaşlarını hep alacaklar, ne de olsa şu koca ülkede işçi olan onlar, öyle değil mi?

Millet, güncel mesele babında çiftlik bank, süt bank benzeri düzeneklerle geri para ödenecek vaadiyle ahalinin birikimlerinin üzerine nasıl yatıldığını hayretle tartışırken, asıl çiftliğin ülkenin ta kendisi olduğunu görüyorsunuz değil mi? Eşit haklara sahip yurttaşlık vaadiyle kandırılıp para koklatılmayan küçük ortak konumuna düşürülmüşsünüz bir kere. Ve hala kazandığınız ve harcadığınız her kuruşla bu Cumhur Bank'a para yatırmaya devam ediyorsunuz; ineklerden sağılacak sütten size pay verilecek diye. Sadece ömrünüzü törpülemek pahasına bu değerli yatırımı yapmakla da kalmıyorsunuz tabii. Bir de bu iştiraki yönetecekleri seçmek için oy veriyorsunuz. Dikkat buyurun iştirakin nasıl yönetileceğine değil kimler tarafından yönetileceğine karar veriyorsunuz. Oyunuza talip siyasal partilerden biri veya bir kaçı ikna ediyor sizi, sandıklar kapanıyor, sonraki görüşme bir sonraki bahara. Alın size bir başka şirket numarası daha.

Yeter miktarda hissedarın toplanması ile gerçekleştirilen şirket genel kurullarında ilk olarak önceki senenin faaliyetleri ibra edilir, yani ne harcanmış ne kazanılmış ne kalmış kayıtlar denetlenir. Sonra da yeni yönetimin belirlenmesi işine girişilir. Mevcut yönetimin tekrar seçilmek için takip ettiği yöntemler tanıdık gelecektir; öncelikle geçen senenin mali tabloları olabildiğince şirin gösterilir. Hissedarları kurt gibi olan şirketlerde rakamları cici göstermek zor iştir ama hissedarlar milletim gibi kuzu ise gerektiğinde rakamlar tahrif bile edilebilir. Yeter ki her şey tozpembe görünsün. Gelecek yılın planları afili sunumlar ile tanıtılır; toplantı salonunun duvarında rengârenk çeşit çeşit resimler, grafikler görürsünüz ama hiçbir yazılı doküman verilmez; verilse de sunumda gösterilenlerin özeti şeklinde hazırlanmıştır. Yani olabildiğince bağlayıcı taahhütlerden kaçınılır.

Genel kurullarda yapılan bir diğer numara, sadece gerekli katılımcı sayısına ulaşılacak kadar uyumlu hissedarın çağrılmasını sağlamaktır. Özellikle yönetime talip olacak, yeni yönetim isteyecek veya mevcut yönetimin ibrasında sorun çıkarabilecek hissedarların bir şekilde toplantıya katılamamaları için çabalanır. Diyelim ki genel kurul öncesinde mevcut yönetim kurulu başkanına, "seni başkan yaptırmayacağız," diyen kişilerin takip eden genel kurulda yer alamaması sağlanır. Mesela uzak bir adreste zorla misafir edilebilir ve genel kurulu şanssız bir şekilde kaçırabilirler. Eğer bir şirkette hissedar iseniz en doğrusu genel kurula bizzat katılmanızdır. Eğer bizzat katılamıyorsanız, sizi temsilen oraya göndereceğiniz vekilinizi çok iyi seçmeniz gerekir. En doğrusu sizinle aynı çıkarlara sahip hissedarlarla ortak hareket etmenizdir. Sizin yerinize katılacak kişi, siz oradaymışsınız gibi hareket edecek yani verdiğiniz vekâlete sadık kalacak biri olmalıdır. Aksi durumda mevcut hesapları denetlesin, yönetime muhalefet etsin hatta yeni yönetime talip olsun diye gönderdiğiniz adam bir bakmışsınız başkan yardımcısı olup maaşa bağlanmış.

Sevgili sade vatandaş, derler ya olmuşa ve ölmüşe çare yok o sebep yine esnaf deyişiyle giden dalgaya değil gelen dalgaya bakmak lazım. Geçen zaman içinde hisseni küçülttükleri bir vaka; buna rağmen hala şirketin/ülkenin esaslı finansal ortağısın. Şu gün küstüm bir hafta evde oturacağım desen dünya bedavaya oynamam der dönmeyi bırakır. Yetmezmiş gibi birileri kendi hissesini büyütürken borç kullanmış sonrada bunu şirkete yani ülkeye, sana, bana yüklemiş. Şimdilik buna da çare yok gibi ama adil bir yönetim seçebilirsen o zaman tekrar bakılabilir, borç kimin alacak kimin? Yine vaka ki sen hep boğaz tokluğuna talim yaşadın, altına bir araba çekince kendini zengin sandın. Ülkenin elde ettiği kârdan sana düşecek payı düşünmeye fırsatın oldu mu, işte o meçhul. Ama bir düşün derim kardeşim, işportada hıyar satarken bile kârını gözetiyorsun bunu mu ıskalayacaksın?

Dost acı söyler ya belki de ıskalayacaksın, belki de tekrar tekrar ıskalayacaksın. Şirketin genel kurulunda birleşip iş çevirmeyin diye sizi birbirinize düşürecekler. Mütedeyyin hissedarlar bir yana, İzmir kafası diğer yana savrulacaksınız. Belki birilerinin ilan ettiği, işiniz olmayan kutsal savaşlara nefer olacak; genel kurulu yine unutacaksınız. "Benim payıma düşeni gasp ettiler, ben de yeni şirket kuruyorum," diyeni düşman zannedeceksin. Oysa o da hırsızlık mağduru, sen de. Mağdur kardeşinin koluna girip genel kurula beraber gitmeyi, ittifak olmayı teklif edebilecek misin, belki hiçbir zaman. Başka zaman o sana seslendiğinde, duyabilecek misin? Kim bilir?

Sevgili sade vatandaş, sen bu şirket işlerine dâhil olmazsan, mevcut yönetim devam etse de yeni yönetimler oluşsa da bazı şeyler hiç değişmeden kalır. Birileri yönetici olarak kaynakların üzerine oturur, gayrimeşru biçimde bundan kazanç elde eder. Yetmez, kısıtlı bir çevrenin de bundan nasiplenmesini sağlar, alınan şirket kararlarında çıkarlarınız yeterince savunulmaz ya da hepten göz ardı edilir. Ve siz değerli finansal ortaklar ne yönetim kararlarında belirleyici olursunuz ne de şirketin yaratacağı kardan pay alabilirsiniz. Çünkü anlatılan modeldeki şirketler hiçbir zaman kârdan pay dağıtmaz. Oyunun kuralı bu..."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi