'Buraya Norveç'ten gelmedik'

'Buraya Norveç'ten gelmedik'
Davanın 5. ve son oturumu başladı. Bugün söz avukatlarda: Adalet fışkırsın demiyoruz ama hukuksuzluktan ölüyoruz?

İSTANBUL- Cumhuriyet çalışanlarının yargılandığı davanın son oturumu avukatlarının savunmalarıyla devam ediyor. 11’i tutuklu 17 Cumhuriyet yazar, çizer, muhabir ve yöneticisi için bugün ara karar verilmesi bekleniyor.

Avukat Ali Rıza Dizdar derhal beraat talebiyle yaptığı savunmayla başlayan 5. duruşmada mahkeme başkanı, derhal beraat koşullarının oluşmadığını, yargılamanın devamını gerektiren olgular olduğunu söyleyerek talebi reddetti.

Dizdar'ın ardından söz alan Kadri Gürsel vekili Avukat İbrahim Koyuncu ise "İddianamede somut suçlama yok. Önce kendimizi suçlayıp sonra savunacağız. Müvekkil vakıfta hiçbir zaman görev almamıştır. Yenigün haber ajansında bir görevi yoktur. Basın kanunu kapsamında suç duyurusu da yok. İddianamede 2013 sonrasında bir takım usülsüzlükler olduğu iddia ediliyor. Müvekkilim 2013 öncesinde Milliyet gazetesinde çalışıyordu. Vakıf yönetiminde de hiç yer almamıştır" diye konuştu.

İbrahim koyuncu "Biz buraya Norveç'ten gelmedik. Bugün buradan adalet fışkırsın demiyoruz, bunun olmayacağını biliyoruz ama hiç değilse bir kırıntı bekliyoruz. Ancak hukuksuzluktan da ölüyoruz" diyen İbrahim Koyuncu tutuklu yargılanan gazetecilerin tahliyesini talep etti.

Daha sonra avukat Köksal Bayraktar, konuşmaya başladı. Bayraktar, şunları söyledi:

'NEREDE BİZİM TOPUMUZ, TÜFEĞİMİZ'

"Basın hürdür. Sansür edilemez. İnsanın düşüncesi sınırlandırılamaz insanın düşüncesine gem vurulamaz. Basın özgürlüğü ile düşünce özgürlüğünü birbirinden ayıramazsınız. 
Basın haberdar olur bilgi kaynaklarını hangi iktidar olursa olsun engelleyemez. 
Anlatır, aktarır, karikatürize eder. Engelleyemezsiniz. Topluma yayar. Engelleyemezsiniz. Haber alma hürriyetini yerine getirir. Basın bu üç hakkını yerine getirebilmek için çalışırken mutlaka ve mutlaka düşünce özgürlüğünden yararlanır. 
Yargıtay ceza genel kurulunun kararları var. Bu kararda diyor  ki: basın ve düşünce özgürlüğü açık somut tehlikeye yer vermiyor ve bir şiddeti önermiyorsa sınırsızdır.

Aynı şekilde AİHM’nin kararları: Basının ve düşünce özgürlüğünün sınırsızlığı yer alıyor. Biz burada manşetleri yargılıyoruz. Bizim bu lekeyi silmemiz lazım. Bizler tarafından bunun aşılacağını göstermemiz lazım.

Yeni basın kanunu eleştiren Bayraktar, buradan iddianamenin çok tartışılan hukuki yönüne değindi.
TCK 314. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanması, fikri yanlıştır.  Bu madde silahlı örgütlerde uygulanır. Bu önemli bir hatadır. Silahlı örgütleri kapsayan ceza maddelerinin bu dosyada atıf yapılması büyük bir hatadır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince iddianamenin belli başlı bazı maddelerinde silahlı örgüte üyelik kapsamındadır. 

Bölümlerde 11 suç var bunlardan 9’u cebir ve şiddet kullanarak diye yazılmış. Basın özgürdür sınırlama koyulamaz. Basın cebir ve şiddet kullanamaz. Yapısına aykırıdır. Cebir ve şiddetin işlenmek istenen suça uygun nitelik taşıması gerekir. Nerede bizim silahımız, topumuz, tüfeğimiz?
Dünyanın en önemli basın örgütü IPI üyesi gazetecimiz ve gazeteci arkadaşlarımıza sanık sıfatını nasıl yazarsınız?

Müvekillim evinde kahvesini içip gazetesini okurken bir haber geliyor. Cumhuriyete baskın diye, müvekkilim koşup gidiyor. O esnada müvekkilimin evine gelip basıyorlar ve evin her köşesi aranıp tüm özel eşyalar çuvallara doldurulup götürülüyor. Bunlar söylenmedi ama mahkeme heyetine sunmak zorundayım. Müvekilim aylardır tutuklu ben ona kitaplar götürdüm almadılar. Bilgisayar yok kitap yok bir gazeteci için en büyük cezalandırmadır ama anlamlandırmak zor."

'KAMU VİCDANI YARALANIYOR'

Bayraktar sözlerini tahliye talebiyle bitirirken avukat Mehmet Tokuç ise "Türkiye’de gazetecilikten yargılanan gazeteler. Bu kamu vicdanını yaralıyor.
Benim müvekkilim gazeteci 60 yıllık gazeteci. Türkiye’de şu anda gazeteciler gazetecilik faaliyetinden yargılanıyor. Tahliyelerini talep ediyorum" dedi.

Avukat Kaan Karcıoğlu ise Hikmet Çetinkaya tarafından yazılan kitaplarla başladı konuşmasına:

"2014 yılında yani müvekilimizin örgüte dönük tavır değişikliği içine girdiği iddia edilen tarihten sonra kitabın yeni basımında Gülen’in karikatürize edildiği ve güncellendiği görülmüştür. "Fetullah Gülen’in 40 yıllık serüveni" kitapta ayrıca Çetinkaya Gülen’in bir darbe hazırlığında olduğunu açıkça yazmaktadır. Kitabın iki nüshasını heyetinize sundum.
Müvekkilimiz nisan 2012’deki yazılarında yine Gülen tehlikesine işaret ediyor ve tehlikeyi hatırlatıyor."

'DURUŞMAYA BİLE KORUMALARLA GELİYOR'

Hikmet Çetinkaya avukatı Burak Oder: "Yapılmak istenen bir zan yaratmak kaygısıdır. Bunlar suç isnadı değil. Sanık yaratmak amacı taşıyor, ‘sanmak’ fiilinden geliyor. Suçlu sanılsınlar…
HTS kayıtları, muhasebe çalışanıyla konuşmasını almış iddianameye koymuş. Emre (İper) arkadaşımızın telefonunda ByLock olmadığı dosyaya eklenmiş. Bir sms gelmiş müvekkilime ve bu smsi atan kişi de ByLock varmış. Bayramda seyranda yaşanan seri sms'ler var, nasıl engelleyeceğiz?
0850 ile başlayan bir tele pazarlama numarası nedeniyle aranmış, bu var iddianamede. Konuşma da 10 saniye sürmüş. Buradan bir zan yaratılıyor.
Delil denen şeylerin hangi kaygıyla toplandığı merak konusu.
Müvekkilimiz aldığı tehditler nedeniyle bu dava hususunda isnat edilen örgütler tarafından aldığı tehditler nedeniyle korumalara sahiptir. Suç isnat edilen örgütlerden korunmak amacıyla koruma ekibine sahiptir. Bu duruşmaya bile bu korumalarla gelmektedir."

'VAKFIN AMACI GAZETEYİ YAŞATMAK'

Musa Kart avukatı Uğur Yetimoğlu: "Cumhuriyet gazetesinin 90 yıllık kuruluş felsefesinden saptığı iddia ediliyor. Burada bir kez daha gördük ki bu felsefeye sonuna kadar sadık arkadaşlarımız gazetecilikten yargılanıyor. 
Gazete sahibi şirkete vakfın ödünç para vermesi ve suç sayılmış. Vakıf senedinde amaçlar kısmında Cumhuriyet Gazetesini yaşatmak vardır. Bu açıdan Bu ödünç parada nasıl bir sorun olabilir?
Vakıf yönetiminde olmak da seçilmek de suç değildir."

'SUÇ YOK, PEŞİN CEZA VAR'

Avukat Yıldız İmrek: "Mc Carty yargılamaları bir utanç olarak durur tarihte çünkü ifade özgürlüğü yargılanmıştır. Burada anayasa ve hukuk düzeninde olmayan isnatlarla bir suç kurgulanıyor. İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü yargılanıyor. Suç ve kuvvetli şüphe de yoktur. 9 ay tutukluluk bir peşin ceza olmuştur. Özgürlük talep ediyoruz."

Avukat Tora Pekin: Musa Kart'ın çizdiği karikatürlerin karşıtı şeylerle nasıl suçlanabildiğini biz kelimelerle anlatmaya çalışıyoruz.

Avukat Can Atalay: Ahmet Şık, tutuklanana kadar el konulan bir eşya yok. Neden bunları anlatıyorum. Ahmet Şık'ın bu davaya dahil edilmesinin nedeni bir tweet.
Savcı önce 301'den başlamaya heves etti... 

SAVCI: KAĞIT İŞLERİ UZUN SÜRÜYOR

Avukat Tora Pekin bu sırada 'Önce 301'den başlayamazsınız izin aldınız mı?' sorusunu yöneltti. Savcı ise bu soruya 'Kağıt işleri uzun sürüyor' yanıtı verdi.

Can Atalay şöyle devam etti:
"İfade Terörle Mücade Şubesi'nde savcı tarafından alındı. Yasak sorgu yöntemidir. Tutanakta imzası olmayan sivil biri ifadeyi takip etti. Twitler meselesi en acı ve eğlenceli olanı. Aynı konuda Anadolu Adliyesi'nde 7 Kasım'da ifade verdik çıktık. Şikayetçi Antep'ten gazeteci. 
Tipik bir Ahmet Şık sorgusu oldu ve tututluluğa sevkten farklı bir gerekçe gösterildi.
Savcı bize sorgu bittikten sonra şöyle bir haber var cevap vermek ister misiniz dedi. Ahmet Şık: Siz mi soruyorsunuz Nazif Karaman mı?
Ahmet Şık gözaltına alındığı gün Sabah'ta Nazih Karaman'ın haberinde 'Ahmet Şık'a şu soru sorulacak' diye yazıyor ve savcı o soruyu soruyor. Ahmet Şık da 'Siz mi soruyorsunuz, Nazif Karaman mı soruyor' diye soruyor bunun üzerine. 2015 yılı haberleri için neden iki sene bekleniyor? Başsavcılık görevini ihmal mi etmiş yoksa açık ve yakın bir tehlike yok mu?

'RAHATSIZLIK GEREKÇESİNE DAYANMAYACAĞIZ' 

Mahkeme Başkanı, Güray Öz vekili Av. Adil Demirci'ye "Müvekkilinizin bir rahatsızlığı var mı?" diye sordu. Demirci soruya "Bu gerekçeye dayanamayacağız" diye yanıt verdi.

'CAN DÜNDAR'A KAÇAK DENİLMEZ'

Avukat Bahri Belen: 17/25 Aralık'a kadar hizmet hareketi olan cemaat 15 Temmuz'da darbeci oldu. Bizim bildiğimiz iktidarın parçası olduğudur. Din şurası yapıldı, "Milletimiz bizi affetsin" dediler, suç duyurusu yapılabilir mi? Olamaz hatta FETÖ biz hükümetin ortağıyız ama yeni devlet sistemi kuracağız bu da islam devleti olacak. Bunu da cezalandıramazdınız. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, ordu, istihbarat, polis ve MİT'in bilmediği örgüt yapısını ben mi bileceğim de bilerek isteyerek yardım edecegim?  

 Akın Atalay, yurtdışından hakkındaki yakalama kararını bilmesine rağmen dönmüştür. Kaçma şüphesiyle tutuklu yargılanmaktadır.

Can Dündar bunlardan korktuğu için değil devlet onun canını koruyamayacağını söylediği için yurtdışına gitti.  Devlet yasak koymadı Can Dündar 'ın gitmesine. Can Dündar'a kaçak denilmez. 

'UYAP 21.00'DE KAPANACAK'

Duruşmanın öğleden sonraki oturumu başlarken mahkeme heyeti avukatlara "Zamansal bir sıkıntımız var. savunmalar buna göre değerlendirilsin lütfen. Saat 21.00'de uyap kapanacak" dedi.

Duruşma avukat Alp Selek'in konuşmasıyla başladı. "60 yıla yakındır avukatlık yaptığını" söyleyen Selek, şöyle devam etti:

"Olağanüstü tüm durumlarda vekillik görevimi yerine getirdim. Ama ilk kez böyle iddianame gördüm. Böyle yoktan suç yaratan iddianame hayatta görmedim. Böyle sualler sorulmasını hala anlamıyorum. Bu tür sualler bu davanın bir amacının olduğunu gösterir. Savcılığın olmayan delillerle suçlama yapması kabul edilebilir bir şey değil. 

'HER TELEFON GELDİĞİNDE SAVCILIĞA MI BAŞVURULMASI LAZIM'

Meslektaşlarım usul konusunda yaptığı açıklamaları uzamaması için siz kısa kestiniz. Söylenen her şeye katılıyorum. Tutukluların açıklamalarına katılıyorum çünkü suçsuzlar ve doğrular. Bylock ile telefon görüşmesi yapma mevzu var ben buna hiç önem vermiyorum. Bylockçu ile konuştu bir iddia ile hakkınızda tahkikat yapılamaz. Her telefon geldiğinde savcılığına başvurarak bana şu telefonlar geldi bylokçu olup olmadığını bilmiyorum, yarın başıma ne geleceğini bilmiyorum demesi lazım. Böyle bir suçlama olamaz. 

Bylokçu biri telefon etmişse, 150 bin bylock kullanan var. O halde 5-10 milyon insan sanık konumuna düşer o insanlarla konuştuğu için. Kendisi bylokçu olmayan kimseleri suçlayamazsınız. Eğer bylock kullananlarla konuşmalarında suç unsuru varsa o vakit suçlayabilirsiniz yoksa suçlayamazsınız. 
Bu hain saldırı başarılı olsa ne olurdu? Ben birçok büyük davada haksızlık gördüm. Ama kelimeleri kullanırken çok dikkatli olmaya çalışıyorum."

'181 ÜLKE SORAR'

Alp Selek'ten sonra avukat Fikret İlkiz savunmasını yaptı:

"Size ve heyetinize Birleşmiş Milletler Çalışma Raporu’nu verdim. Ama o 109 maddenin tamamını çevirmiş olarak çalışma raporunu sunacağım. O rapor arkadaşlarımızla ilgili rapor. BM İnsan Hakları Komisyonu’nun raporu. BMİHK sözleşmesine biz 2000 yılından itibaren taraf olan 180 ülkeden biriyiz. BMGK 15 Mart 2016’da alınan kararla insan hakları konseyi kuruldu. Bu konseyin çalışma süresi 3’er yıldır. Bu kurum bağımsızdır. İnsan hakları alanında faaliyette bulunan BM kurumudur. İnsan hakları ve temel özgürlüklerinin korunması ve geliştirmesi hatta izlenmesi konusunda biz bu konseyi tanıyoruz. Bu konsey bizden ne isterse biz onu yerine getiriyoruz. Çalışma biçimi, yöntemi her 5 yılda bir, bu dava bakımından, Türk hükümetinin Adalet Bakanı Cenevre’de yapılan toplantıya katıldığı zaman 181 ülke bu davayı sorabilir Adalet Bakanına. Denetim mekanizması böylesi bir raporlama ve denetim mekanizmasına dayandığı ve Türkiye daimi davette bulunan 118 ülkeden biridir. 
Türk hükümetine bu dosya soruldu bu raporda.

Hakkı ihlal eden kişi başvuru yapabilir. Özellikle gruplar, temel hak ve özgürlük grupları yani STK’lar başvuru yapabilir veya ihlal hakkında bilgisi bulunan gruplar da şikayet başvrusunda bulunabilir. Tutuklanan arkadaşlarımızı keyfi tutukladınız diyen bir grup olursa bu başvuru BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne başvuru yapılır. Onlar bunu kabul ederse o zaman çalışma grubuna gider başvuru. Dolayısıyla bu şikayet çalışma grubuna gelirse o hükümete sorulur hem de 181 ülke grubu tarafından.
Ey hükümet siz bu başvuru konusunda ne diyorsunuz diye sorulursa hükümet olarak yanıt vermek zorundasınız. Türk hükümeti yapılan başvuruya yanıt verdi. Hükümetin yanıtından sonra bu anlamdaki çalışma gruplarının şikayeti ele alması bir sonuca bağlanır. Raporlama sistemi ile aradan 5 yıllık periyodik süreler içerisinde Cenevre’deki Genel Kurul’da gündeme geldiği anda, Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak oturur yanınıza uzmanlarınızı alır ve 181 devletin lideri size soru sorar. 
Keyfi tutuklamalar çalışma grubu ele alır bu konuyu. Bu konuda hazırlanan bilgi notunu mahkemenize sunuyorum. Bunu anlattım çünkü çalışma mekanizmasını bilmeden bu rapor anlamlı olmazdı.
bu başvuruyu avukatlar yapmadı. Ama biz Anayasa Mahkemesine 22 Aralık 2016’da bavşuru yaptık. Anayasa Mahkemesine başvurarak tutukluluk halinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde, Turhan Günay’ın başvurusunu esas kabul ettik. Biz avukatlar neden özellikle başvurmadık? Biz başvurmadık. O zaman acaba kim başvurdu?
Bu anlamda bilgi sahibi başvuran grubun kim olduğunu sanıklardan Hakan Kara’ya kısa bir söz verilerek anlatmasını talep ediyorum. Alternatif Nobel veren bir grup tarafından yapıldı bu başvuru."

'ALTERNATİF NOBEL ÖDÜLLÜ' GAZETE

Hakan Kara: "Bu vakıf Doğru Yaşam Vakfı. Yani Alternatif Nobel Ödülü veren grup. Türkiye’de ilk defa Cumhuriyet gazetesi bu ödülü aldı. Geçen yıl Eylül’de aldık bu ödülü. Bir ay sonra da hapse girdik. Bu ödül neden Cumhuriyet’e verildi, şaşırdım ben doğrusu. Beni buldu bu ödülü veren komite. Benimle bağlantı kurdular. İki kez aday gösterildik. İlkinde kazanamadık, ikincisinde kazandık. Cumhuriyet’in araştırmacı gazeteciliği ve çevreye verdiği önem nedeniyle bu ödülü aldı. Böylesi uluslararası ödüller çok sık verilmiyor özellikle basın çevresinde. Cumhuriyet’i de çok heyecanlandırdı bu ödül. 93 yıllık bir gazete çünkü Cumhuriyet. Alternatif Nobel Ödülü çok yakıştı ödüllerin bulunduğu bölüme."

'HEPSİNİ VERİN GİDELİM'

Daha sonra savunmasına devam eden İlkiz, tüm sanıkların tahliyesini talep ederken şöyle dedi:

"Şimdi kanun olmadan kanunsuz, var olan zamanda şöyle söylenebilir.

Onlar gazetecidirler. O zaman karetta karettanın gazeteciyi, onları düşünmeyenlerin yerine düşüneni Hakan Kara'yı

Turhan Günay'ı, daha fazla dava anısı olmasın, kitaplar artık Silivri'de kalmak istemiyorlar, "çıkın koliden" diyoruz çıkmıyorlar. 

Güray Öz'e gönderilen mektupları haddimizi, yetkimizi aşarak okuyoruz. Telefonla okurlara yanıt veriyoruz. "Siz kimsiniz" diyorlar. Anlatıyoruz, inanmıyorular. Güray gelsin, işini yapsın, bizi kurtarsın. 

Gurur duyduğumuzu ifade etmek zorunda olduğumuz Murat Sabuncu iznini uzattı da uzattı. Gazeteciler izin yapacak. Artık kaytarmasın işinin başına dönsün. Haberlerle başa çıkmaktan yorulduk

Dolar aldı başını gidiyor. Ne reklam veriyorlar ne ilan alıyoruz. Kağıttır, baskıdır, matabaadır anlamıyoruz. Önder Çelik gelsin işini yapsın.

40 yılın başında yayın danışmanlığı geldi aklımıza. Bir ay bile çalışmadan Kadri Gürsel çekip gitti. 

Ahmet Şık çık dışarı. Cezaevini mesken tuttmaktan şimdilik vazgeç, eşi kızı var çok seviyor. Aklında olsun, zannetmesin ki işten atmayız. İşe gelmezse atarız.

Terör örgütüne yardım ve yataklıktan vazgeçmek suretiyle Musa Kart kendi örgütüne dönsün. Avukat Akın Atalay ve Bülent Utku’yu verin bize biz gidelim. Hepsini verin bize gidelim. Ne zaman isterseniz geliriz."

'BİLİRKİŞİ BELGELERİNİ VERMEDİLER'

Avukat Fehim Demir: "Okunmaya ve incelemeye alınmayacak kadar çok sayıda belgenin içinde işe yarar hiçbir şey yoktur. Attığı Twitler, yazdığı yazılar, sorduğu sorular tarihsel bir sıralamaya bile koyulmadan iddianamede yer almış. Ahmet Şık’ın çok eski yazıları koyulmuş darbeden haberi varmış süsü verilmek istenmiş.
Tümden gelim mantığıyla suç kurulur, siz kendinizi savunmak zorunda kalırsınız. Aslında bir ceza yargılamasında asla yer almayacak maddeleri açıklamak zorunda kalırsınız. 
Cem Küçük denen bu davanın tanıklarından olan zat bu davanın yargıcı gibi birtakım infazlarda bulunuyor. 
Gizli bilirkişi belgelerine itibar eden sayın savcı bir bilirkişi tayin ediyor. Bu bilirkişilerin bulduğu her şey sanıkların aleyhine yani bu bilirkişi ve açık kaynak çalışması hiç mi lehte konu bulamaz? Özü itibarıyla polis işlemi olan bu konularda ben polisin dahi bu tarz açık kaynak tanzim ettiğini görmedim. Bunu bu soruşturmada görmüş olduk.
Murat İnam hiçbir dürüst soruşturma ilkelerine bağlı kalmaksızın bir soruşturma yapmış. Bilirkişi belgelerini sorgu esnasında ve sonrasında istedik savunma hakkımız için bana şunu dedi: Çok geç oldu veremeyeceğim. Dedim, sorun yok ne zaman olursa verin. Vermediler. 

'ORGANİZE KÖTÜLÜK'

Adorno, Yahudi soykırımından sonra artık şiir yazılamaz, dedi. Çünkü örgütlü bir suç vardı. Murat İnam’ın yaptığı böylesine organize bir kötülükle işbirliği yapıldı. Kötülüğün organizasyonu bireysel olandan daha kötüdür.
İnam sadece buradakileri özgürlüğünden mahrum etmedi, tüm halkın adalet duygusunu rencide etti.
Kuvvetli şüphe dediğiniz şey zayıf bir şüphe bile içermiyor, hukuk normlarında. Sanıklar yalvarıyorlar "Bana suçumu verin" diye, biz de yalvarıyoruz "Gerekçeyi verin".
Arkadaşlarımın özgürlüğünü sınırlayan bir karar alınmamasını diliyorum."

A. K. Aydogdu'nun avukatı müvekkilinin jeansbiri hesabını 4 bin TL'ye sattığını bundan sonra siyasi içerikli twitler atıldığını söyledi.

Çizim: Yıldıray Çınar

ABD: GAZETECİLER SERBEST BIRAKILSIN

Öne Çıkanlar