'Demirtaş'ın tutuklanması intikam operasyonudur'

'Demirtaş'ın tutuklanması intikam operasyonudur'
12 Eylül darbesinin yıl dönümünde Diyarbakır’da düzenlenen panele 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşananlar damgasını vurdu.

Bahar KILIÇGEDİK


ARTI GERÇEK - Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi Müzesi Koordinasyon Merkezi ve 78’ler Derneği Diyarbakır Şubesi, 12 Eylül 1980 askeri darbenin yıl dönümünde, "Darbeler ve Diyarbakır Cezaevi" konulu panel düzenledi. Eğitim Sen Diyarbakır 1 Nolu Şubesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panelde, "Ne askeri, ne sivil darbe, çözüm demokraside" yazılı pankart asıldı. Paneli, İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici, DTK Eş Başkanı Leyla Güven, STK temsilcileri, ihraç edilen kamu emekçileri yanı sıra çok sayıda kişi izledi.

Moderatörlüğünü Avukat Mustafa Özer’in yaptığı panele, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar ve DBP MYK üyesi Mehmet Şirin Tunç konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan 78’ler Derneği Diyarbakır Şubesi Başkanı Hani Alkan, aradan 37 yıl geçmesine rağmen, 12 Eylül zihniyetinin devam ettiğini söyledi. Alkan’ın konuşmasının ardından panel, moderatör Avukat Mustafa Özer’in Türkiye’de gerçekleşen darbeler ile ilgili konuşması ile başladı.

ŞU ANKİ YARGI 12 EYLÜL’ÜN GERİSİNDE

Türkiye tarihinde gerçekleşen askeri darbelerinin büyük yıkım getirdiğini hatırlatan Özer,  "Türkiye gerek siyaset ve ekonomik alanda bunalıma girdiğinde, faturaları Kürtlere ödetmiştir. 1960 darbesi albaylar tarafından yapıldı. Sonradan kendi aralarında itirafa düştü. 14’ler arasında Alparslan Türkeş dışında diğerleri tasfiye edildi. Kemalizmin oynayan taşları yeniden yerlerine yetiştirmek, CHP’nin bünyesinden gelen kadroları vardı. Kadrolar ihtisas komisyonları kurarak, gazetecileri cezaevine atarak kendi yönetimlerini sürdürdü. O dönemin Kemalist kadrolarını yerleştirdiler.  1980 darbesine gelindiğinde, diğerlerinin hatalarını görerek, komuta kademesinin zincir halkasının gerçekleştirerek darbeyi yaptılar. Aradan 37 yıl geçti, o günleri hatırlıyorum. Sıkıyönetim mahkemelerinin tavırlarını göz önüne getirdiğimizde, bugün yargı o günlerin çok gerisinde. Emir komuta zinciri olarak hareket eden yargı olduğunu söylüyorduk, ama gerçekten bugün gelinen boyut, 12 Eylül yargısını aratır durumda. 12 Eylül darbesinden sonra hızlı bir şekilde tutuklama furyası başladı. Türkiye’deki bütün cezaevleri dolmuştu. Kapasitesi 570 olan Bağlar Cezaevinde 2 bin kişi kalıyordu" dedi.  

DEVLET AMED ZİNDANINI PİLOT OLARAK KULLANDI

Özer, konuşmasının ardından sözü Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde yıllarca tutuklu kalan DBP MYK üyesi Mehmet Şirin Tunç’a bıraktı. Konuşmasını Kürtçe yapan Tunç, cezaevinde yaşadığı işkenceyi ve tanık olduğu olayları anlattı. Tunç, şöyle konuştu: "Binlerce insan işkence gördü, zindanlarda yargılandı. Bugün Mehmet Hayri Durmuş’un ölüm yıldönümü. Devlet, Amed Zindanı’nı pilot olarak seçmişti. Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kadar, işkencenin bütün boyutları Amed Zindanı’nda uygulandı. Bizden istedikleri "Allah’a hamd olsun" duasını ettirmekti. Bu duadaki gerçek, baş eğdirmektir. Ancak direniş öncüleri bunu kabul etmedi. 33 günlük direnişte Ali Erek idam edildi. Her koğuşta 40 hücre ve 8 kör hücre vardı. Zindanın öncüleri bu hücrelerde işkencelerden geçirildi. Amed zindanında soruşturmalar işkence ile yürütülüyordu. Amed zindanlarında vahşet yürütülüyordu.  Amed zindanı sorumlusu Esat Oktay Yıldıran, Gladyo üyesiydi. İşkencelerden zevk alıyordu. Tutsakların zayıf noktalarında araştırmalar yaparak, işkence uyguluyordu."

DERİN DEVLETİN İSTEDİKLERİ YAPILIYOR

İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, Türkiye’de darbelerin 12 Eylülle sınırlı olmadığını, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar dayandığını söyledi. Bu coğrafyada insanların darbelerle yönetildiğini ifade eden Keskin, "Diyarbakır cezaevinde yaşananları irdelemeden öğrenmeden Kürt sorununu anlamak mümkün değildir. Militarist sadece askeri darbe yapmak değildir. Hayatın her alanında askeri ve silahlı güçlerin baskı ve zor aygıtını ve günü kullanmasıdır. Sur’u gezdik ve insanlar evleri yıktırmayacaklarını dile getiriyordu. 90’lardan bu günü devlet hiç değişmedi. Hala da aynı zihniyetle yönetiliyoruz" dedi.

Türkiye’nin darbe zihniyeti ile yönetildiğini ifade eden Keskin, 1990’lı yıllardan bu yana bu sistemin değişmediğini söyledi. Görünürde hükümetler olsa da, asıl yönetimin görünmeyen devlette olduğunu belirten Keskin, "AKP iktidara başka söylemlerle geldi. Demokrasi söylemleri vardı. Bir gün geldi Gülen cemaati ile çıkarları uyuşmadığı zaman AKP derin devletle anlaştı. Şuan derin devletin istediği her şey yapılıyor. Şuan sadece Tayip Erdoğan’ın üzerinde gitmek yanlış olacaktır. Şuan unutulan devletin gücüyle çekirdek devletin yerinde olduğunu düşünüyorum. Şuan gerçekten bir darbe ortamı yaşıyoruz" diye konuştu.

DGM’LERİ ARAR OLDUK

Günümüz ile 1990’lı yılları karşılaştıran Keskin, "DGM’leri bile arar duruma geldik. O zaman da hukuk yok diyorduk.  En azından şuan mahkemelere ifadelerimizi vermeye gidince tutuklanır korkusu yaşamıyorduk" dedi. Konuşmasını şu şekilde sürdürdü:  "Gülen Cemaati farklı bir yöntem kullanıyordu. Dinlemeler yaparak insanları tutukluyordu. Mevcut durum ise çok daha farklı. Bugün ağır fiziki işkence yöntemleri kullanılıyor. Çok yoğun hak ihaleleri başvuruları alıyoruz. Özellikle kadın mahpuslar tarafından, kameralar tarafından tehdit ve taciz altında olduğunu ve izlendiklerini görüyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğü hiç olmadığı kadar baskı altında. Birçok yazar, çizer ve gazeteci cezaevinde. HDP milletvekilleri cezaevinde. Onlar cezaevinde bizler dışarıda direniyoruz. İşimiz çok zor ancak her şeye rağmen mücadeleye devam edeceğiz."

DARBELER TARİHİ 1915’E DAYANIYOR  

HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, darbe tarihinin 12 Eylülle sınırlı olmadığını, son yüz yılın irdelenmesi gerektiğini söyledi. "Bu devletin yönetim teknikleri, iktidar anlayışı 1915’te oluşturuldu" diyen Sancar, "Darbeleri bu tarihlere bakarak değerlendirmek gerekir. Her darbe 1915 ve 1923 arasına dönmektir. Her dönem bir darbeyle restorasyon çabasına girdiler. 12 Eylül’e gelinirken, Kürt siyasi hareketi her alanda farklı renkleriyle, ciddi bir gelişme göstermiştir. Kürdistan’da uyanış ve mücadele söz konusuydu. Egemen güçler bunu fark ettiler, Türkiye Sol Hareketleri’ne darbe amacı taşıyor ama asıl hedefi Kürt halkındaki siyasi uyanışı hedef almaktı.  Diyarbakır Cezaevi’nin özelliği, Kürt halkına boyun eğdirme merkezi haline gelmiş olmasıydı. İşkence ve fiziksel acı vermenin ötesinde tanınan bir uygulamadır. Fiziksel acı, sırf acı çeksin diye yapılan bir şey değil. Asıl olarak zihni, iradeyi teslim almaya yöneliktir. Bu yöntemlerle yetinmezler, günün her anı teslimiyeti dayatacak şekilde planlanmıştı. Bunu becerebilseydiler, fiziksel acıları azaltırlardı. Zulüm aynı zamanda direnişle karşılaştığında, çıplak hale geldi. Yazdıkları hikayeyi bozan, planları yırtıp atan tek şey direniş oldu ve ondan sonraki tarihi belirledi" diye konuştu.

YENİ DARBE SÜRECİNDE HEDEF HDP

1980’de Kürtleri hedef alan darbe mekaniğinin yeniden hayata geçirilmek istendiğini ifade eden Sancar şunları söyledi: En kritik dönem 7 Haziran sonrasıdır.  Yeni bir darbe sürecine girildi. 8 Haziran’dan itibaren Türkiye’nin siyasi darbe sürecine girdiğini söyledik. 8 Haziran’da Devlet Bahçeli, ‘yan tarafımızı görmeyeceğiz’ dedi. Görmeyecekleri ve yok sayacakları HDP’ydi, bizlerdik. Bunu engellemeye kararlı olduğunu ilk söyleyen MHP oldu. Bu tesadüf değil, önemli bir işaretti. Bu konuyu sıradan ele almadık. Bunun üzerine başka şeyler inşa edildiğini düşündük. Yanılmadık, arkasından AKP ve Erdoğan’ın açıklamaları geldi.

KOBANÊ DİRENİŞİ HESAPLARI BOZDU

7 Haziran sonrası iki önemli nokta vardı. Kobanê direnişi esas itibariyle Erdoğan’ın gelecek planlarının çökertilmesiydi. Bir halkın sonuna kadar direnmesi değerliydi, ancak siyasi etkisi de büyük oldu. Erdoğan’ın Ortadoğu planları orada bozuldu. Suriye ve Mısır üzerinden Müslüman Kardeşler planı vardı. Kirli ilişkilere girmesinin nedeni ise Suriye’de iktidar değişikliğini sağlamaktı. Bu planı bozan Kürtlerdi.

DEMİRTAŞ’IN TUTUKLANMASI İNTİKAM OPERASYONUDUR

Elbette Kobanê’de başarılı olsaydılar, sonraki adım belliydi. Anayasa değişikliği masalarında vardı. Ortadoğu için düşündükleri düzeni gerçekleştirmek tek adam yönetimi ile olacaktı. Erdoğan, Ortadoğu’daki Sünnilerin büyük abisi olacaktı. Rüyadan ilk uyanması Kobanê ve 7 Haziran oldu. Rojava ve HDP’ye büyük bir öfke duyuyor. Sayın Demirtaş’ı da öfke duyduğu bir düşman olarak gördü. Demirtaş’a yönelik operasyonlar intikam operasyondur. Dokunulmazlıkların kaldırılması ve 4 Kasım bunların birer parçasıdır.

AKP VE CEMATÇİLER ARASINDA FARK YOK

15 Temmuz’a gelindi, şaibeler gittikçe büyüyor. Darbe Araştırma Komisyonu’nda yer aldım. Barış girişimlerine yönelik operasyonların araştırılması için uğraştık. KCK operasyonlarının da araştırmaya dahil edilmesini istedik. Sayın Gültan Kışanak komisyona gelince, asıl yargılamak istedikleri bizlermişiz gibi bir öfke sergilediler. Sayın Kışanak ifade verdikten sonra Diyarbakır’a iner inmez gözaltına alındı. Kürt siyasetine, taleplerine yaklaşım konusunda AKP ve cemaatçiler arasında bir fark yok.  Bütün iddianameler cemaatçi savcılar tarafından hazırlandı. Alt yapısı da cemaat polisi tarafından hazırlandı. Polis ve savcılar çoğunluklar darbeci suçlamasıyla içerdeler. Buna rağmen davalar devam ediyor. Bu davalar bizler için devam ediyor ancak Ergenekoncular kurtarıldı. Ergenekoncular için devam etmedi.  8 Haziran’da koalisyon temeli atıldı. Erdoğan kendisini ve ailesini kurtarmak için Ergenekoncular ve MHP’lilerin  her istediğini verdi. Kendini güvenceye alacak koalisyon kurdu. Bunu bir arada tutan tek harç, Kürt karşıtlığıdır.

KAYYUMLAR KÜRT KARŞITLIĞI POLİTİKASI YÜRÜTÜYOR

Rojava politikalarına bakın, buradaki politikalara bakın. Kayyumlar belediyeleri idari açıdan çevirme misyonu ile bulunmuyorlar. Zihniyeti hayata geçirme bekçileridir. Sadece belediye hizmetleri ile ilgili olsaydı, Roboski anıtını, Uğur Kaymaz heykelini, Tahir Elçi’nin ismini neden kaldırsınlar. Yapılan, sistematik bir Kürt karşıtlığı üzerinden yürütülen kayyum politikalarıdır. Buralar rant paylaşım merkezi haline geldi.

20 TEMMUZ GERÇEK DARBEDİR

15 Temmuz’da Darbe Girişimi olduğuna inanıyorum. Ama önceden haberleri olup olmadığına ilişkin şüphelerimizi her platformda dile getirdik. Sorduğumuz sorulara cevap verilmiyor. Ancak OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz gerçek darbedir. 1915 zihniyetinin restore edilmesidir. Her türlü yıkımı kendinde hak gören iktidarın kurumsallaşmasıdır. Fiziksel olarak insanları yok etme dışında, medeni ölüme mahkum edecek uygulamalar yapılıyor. KHK’ler, ihraçlar, sürgünler basit idari tedbirler değil. Bunlar medeni ölüm dayatma pratikleridir. O nedenle 1915 zihniyeti diyoruz. Kürtlerin statü ve hak sahibi olma arayışlarını engellemektir.

Panel konuşmalar ardından sona erdi.

 

Öne Çıkanlar