Demiryollarında kaza ve ölüm: Hüzünlü bir kongre öyküsü

Demiryollarında kaza ve ölüm: Hüzünlü bir kongre öyküsü
Her tren kazası haberi, benim gibi her demiryolcuyu acı ile ürpertir. Sinemacı olmadan önce ben de demiryolcuydum.

Sabahattin ÇETİN


Zamanın dehriydi ve bir miktar demokrasi vardı. TAMPON isimli bir demiryolu dergisi çıkarıyorduk. Başyazıları ve bir yığın yazıyı ben yazıyordum. Memurlar "sendika hakkı" için çok istekliydiler. Sınıf mücadelesi yeniden kızışıyordu. Birinci "Milli Cephe Hükümeti"nin uygulamaları da çalışanları sola itiyordu.

1977 yılında İkinci Ecevit Hükümeti kurulunca, ailecek CHP’li olan Zühtü Oral Bey, TCDD Genel Müdürü oldu. Bize ve Federasyona yakınlık gösteriyordu. Onunla sohbetlerimizde unutulan demiryolu politikalarının yeniden gündeme getirilmesi gerektiğini ileri sürüyordum. Zühtü Bey sevilen bir genel müdürdü. Gar müdürlerinin ve tren makinistlerinin çoğunu ismen tanıyordu.

BİRİNCİ ULUSAL DEMİRYOLU KONGRESİ

O sırada ikinci Boğaz Köprüsü gündeme gelmişti. Bayındırlık Bakanlığı'nda çalışan arkadaşım Arif Merdol, Müsteşar Yardımcısı idi. Arif’in girişimi ile "ikinci boğaz geçişi" konusunda bir sempozyum düzenlemişlerdi. Genel Müdür Zühtü Bey, bu sempozyuma TCDD adına katılmak üzere beni görevlendirdi. İkinci Boğaz Köprüsü yapımına karşı çıkıyor, toplu taşımacılığı ve demiryolu politikasının önemsenmesi gerektiğini savunuyordum. Sempozyumdaki tüm uzmanlarla görüş birliği içindeydik. Herkes ulaşımda toplu taşımacılıktan ve demiryollarından yanaydı.

Ertesi gün sempozyum hakkında Genel Müdüre bilgi verirken birden aklıma gelen bir öneriyi kendisine sundum. "Biz genel müdürlük olarak demiryolu politikalarını öne çıkaran, birkaç gün süren Ulusal Demiryolu Kongresi toplayamaz mıydık?" Genel Müdür suratıma "bu nedir?" diye bakarken ekledim: Hem de bir ilk olacak, 1.ULUSAL DEMİRYOLU KONGRESİ.

Fikir hoşuna gitmişti ama tereddüt ediyordu. "Yapabilir miyiz" dedi. "Bu sırada siyasi iklim çok uygundur. Ayrıca bu kongrenin içini dolduracak bilgi birikimi de üniversitelerimiz de var. Siz bana görev verin, bir iki de memur verin, bir yıl içinde bu kongreyi toplarım" dedim. "Memur kolay ama Ankara’ya geleceksin, burada çalışacaksın" dedi.

İki gün sonra Genel Müdür onayı ile harcırahlı olarak yeniden Genel Müdürlükte göreve başladım. Yazışmalarım için bir sekreter verildi. Cumhuriyetin kuruluşundan beri yapılmamış bir işi mümkün olduğunca büyük ses getirecek biçimde tasarlamalıydık.

Önce "demiryolu politikası" hangi kurumları ilgilendirir diye baktığımda Bayındırlık Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Ulaştırma Bakanlığı ilk aklıma gelenlerdi. Elbette ulaştırma sektöründe çalışan mesleki ve sendikal örgütlerle, mimar ve mühendis odalarını da çağırmalıydık. Yani bizim federasyonu ve Demiryolu İşçi Federasyonu'nu da işin içine katarsak bu iş olurdu. İşçi Federasyonu’nda sosyalist arkadaşım Tuğrul Paşaoğlu, başkan danışmanıydı. TMMOB yöneticilerinin birçoğunu da tanıyordum. 

Önce kongrenin gerekliliğini açıklayan ve demiryollarımızın acıklı durumunu sergileyen bir çağrı metni hazırladım.  Bu mektupla, ilgili kurumlardan 1.Ulusal Demiryolu Kongresi Hazırlık Kurulu için üye istedim.

Çok kısa sürede cevaplar geldi. Her kurum olayı ciddiye almış, Hazırlık Kurulu’na isim bildirerek üye vermişti. Sonucu Genel Müdüre bildirdim. Zühtü Bey bu kısa çalışmanın sonucundan çok mutlu oldu. "Dur seninle Bakan’a gidip anlatalım. Çalışmayı hükümete ve Sayın Ecevit’e duyuralım" dedi.

Ulaştırma Bakanlığı bizim genel müdürlükle aynı binadaydı. O sırada basının "taşra avukatı" olarak nitelediği Güneş Öngüt, Ulaştırma Bakanı’ydı. Bizi dinledi ve "Bu çok güzel bir çalışma, hayırlı olsun" dedi. Ama asıl heyecanlanan Müsteşar Mukbil Özyörük oldu. Odasından çıkarken bana talimat verdi; "Gelişmelerden doğrudan haberim olacak, bir sıkıntın olursa bana geleceksin" dedi. Ona güvenebileceğimi hissettim. Çakır gözlü, iyi bir insan ve yapıcı bir bürokrattı.

Hazırlık Kurulumuz şöyle oluşmuştu

BAŞKAN:                   SALİH KAYA SAĞIN / TCDD GENEL MÜDÜR YARDIMCISI

GENEL SEKRETER: SABAHATTİN ÇETİN / TCDD

ÜYE:                           ERDAL COŞKUN / ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

ÜYE:                           TÜLİN CANDIR / DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI

ÜYE:                           NEDİM ŞENGÜN / MEMUR FEDERASYONU

ÜYE:                           ALİ AÇAN / TMMOB

ÜYE:                           TUĞRUL PAŞAOĞLU / DYF-İŞ (DEMİRYOLU İŞÇİ FEDERASYONU)

Sırtımızı sağlam yere dayamıştık. Kongrenin başarısı ve demiryolu politikasının yeniden gündeme geleceği hayali ile yatıp kalkıyordum. Bildiri konularını Hazırlık Kurulu’nda belirledik. Ancak konuları geliştirme işinde TCDD Genel Müdür Yardımcısı Salih Kaya Sağın’dan büyük destek aldım. Salih Bey "Devrim Otomobili"nin yapımında çalışmış titiz ve çok yetenekli bir mühendis idi. Onun odasında günlerce yaptığımız çalışma, kongrenin bel kemiğini oluşturmuştur.

İstanbul’a gidip Milliyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’ye kongre hakkında bilgi verdim. Amacım basın desteği sağlamaktı. Beni Ali Gevgilili ile tanıştırdı. Ali Bey, kongreyi tanıtmak üzere Milliyet’in iki tam sayfasını kaplayacak bir "açık oturum" önerdi. "Düşünenlerin düşüncesi" olarak yayınlanan bu oturuma Prof. Enver Berkman, Prof. Haydar Kazgan, Genel Müdür Zühtü Oral ve düzenleyici olarak ben katılmıştım. Bu yayın bir hayli ses getirdi ve kongre için beklentileri artırdı.

Bu oturumun ardından demiryolu politikasını öne çıkaran ve ikinci Boğaziçi geçişini eleştiren uzunca bir makalem Milliyet’te yayınlandı. Kongre fikri basında ciddi bir destek bulmuştu. Bizim hazırlıklarımız sürerken, Abdi İpekçi konuyu işleyen bir başyazı yazdı. Mümtaz Soysal, Yalçın Doğan, İlhan Selçuk ve daha bir çok yazar yüreklendirici yazılar yazdılar. Kongre için çok önemli bir beklenti oluşturmuştuk.

Hazırlık Kurulu, kongrenin üç gün sürmesini ve 9-10-11 Ocak 1979’da yapılmasına karar vermişti. Yani önümüzde on ay vardı. Bildiri sunmaları için elli civarında bilim insanı ve uzman belirlemiştik. Bir kısmına mektupla, birçoğuna bizzat giderek bildiri vermesini sağlamaya çalışıyordum. Bildiriler kongre günü kitaplaştırılmış olmalıydı. Sonunda, yirmi beş uzman ve bilim insanından, toplam otuz beş civarında çok değerli bildiri toplamıştım. Memur Federasyonu'nun bildirisini benim yazdığımı öğrenen Müsteşar, Bakan için de bir konuşma metni hazırlamamı istedi.

Ocak ayının başında "bildiriler" başlığı ile bastırdığımız yedi yüz sayfalık kitabımız ucu ucuna yetişti. Kongre başlayabilirdi…

Heyecanla beklediğimiz gün çıkıp geldi. 9 Ocak sabahını zor ettim. Ama kader oyununu oynamakta gecikmedi. Ankara Gar Müdürü Hamdi Bey, sabahın köründe telefonla beni uyandırdı. İstanbul’dan kongre bildiricilerini ve konuklarımızı getiren yataklı tren Polatlı civarında yük treni ile çarpışmıştı. On üç ölü ve çok sayıda yaralı vardı. Kongre için bir felaket değil tam bir kıyametti bu.

Saat sabah dokuzu biraz geçe Genel Müdür’le Müsteşar'ın odasına gittik. Bakan da bu odada bizi bekliyordu. Zühtü Bey’le ben perişandık. Bakan ve müsteşar bizden önce başladıkları tartışmayı sürdürüyorlardı. Tartışma şuydu: "Bu kaza üzerine kongreyi erteleyelim mi?" Bir yıllık emeğim uçup gidecekti. Doğrudan Bakan’a döndüm. "Efendim konukları Polatlı’dan otobüsle getirtiyoruz. Kongre için hazırlıklarımız da eksiksizdir. Teknik olarak ertelememiz için hiçbir sebep yoktur" dedim. Güneş Bey biraz düşündükten sonra "Sayın Başbakan’a soralım" dedi ve odasına yöneldi.

Odadaki herkes suskundu. Üzüntüden kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Tam bir ölü evi sessizliği yaşıyorduk. Müsteşar bir trafik kazasında ayağını sakatladığı için bastonla yürüyordu. Yerine oturmadan bizi de koltuklara buyur etti. Odada üç kişi kalmıştık, sessizlik bizi esir almıştı. Mukbil Bey bize değil, sessizce camdan dışarıya bakıyordu. Bir süre sonra bastonuna yüklendi ve Bakan'ın odasına gitti. Birkaç dakika sonra geri döndü ve kapıdan girer girmez "Ertelemiyoruz" dedi. Koltuğuna çöktükten sonra da "Sayın Ecevit, bu talihsiz kaza ile sorunun ve kongrenin önemi artıyor, ertelemeyeceğiz demiş" dedi. Odadan hemen fırladım. Konuk otobüsünü karşılayacak ve otellerine yerleştirecektim.

Otobüsten inenler tam bir perişanlık içindeydiler. Kurtarmaya geldikleri demiryolları tarafından az daha ölüme gidiyorlardı. Hepsi suskun ve öfkeli yüzlerle otobüsten iniyorlar, "hoş geldiniz" ve "geçmiş olsun"a cevap bile alamıyordum. En kötü görünümlü Gülten Kazgan’dı. Yüzü kireç gibi bembeyaz kesilmişti. En cesur gözüken de Güngör Evren’di (Sonraki yıllarda İTÜ İnşaat Fakültesi Dekanı oldu). Daha önce defalarca görüştüğümüz için yaşadığım heyecanı biliyordu. Bana gülümseyerek "Moralini bozma, başaracaksın" dedi. Kongre başlama saatini bir saat ileriye almıştık.

Bu değerli insanlar biraz dinlendikten sonra gelip görevlerini yaptılar. Hiç fire vermediler. Üç gün boyunca "demiryolu sistemi"nin sorunlarını kederli yüzlerle de olsa tartıştılar.

Kongrenin açış konuşması için Ecevit’in gönderdiği metni ben okuyacaktım. Sesim titremiş, ağlamamak için kendimi tutmuştum. Salondaki hükümet üyesi üç Bakan’ın da yüzünün üzüntüden beyaza kestiği herkes tarafından fark edilmişti. Üzüntü ve keder bin kişilik salona sinsi bir düşman gibi yayılmıştı. Salonun ortasında saygın bir ölü vardı da sanki o ölüye saygıdan ötürü konuşmacıları sessizce dinliyor, fısıltı ile bile konuşulmuyordu.

Bir yıl emek verdiğimiz 1. Ulusal Demiryolu Kongresi beni Ankara’da gece ve gündüz çalışmaya mahkûm etmişti. Bu yüzden kızımın doğumunda İstanbul’da, Nermin Hanım’ın yanında bulunamadığım için kendimi yıllarca suçladım durdum.

Üç gün süren bu kongre ile demiryollarımızın kaderini değiştirmeyi düşünmüştüm. Beni lise hayatımda yatılı olarak okumamı sağlayan, bu insancıl ulaşım sistemine olan minnet borcumu ödemek istemiştim. Yeni bir demiryolu hamlesi için Cumhuriyet Hükümeti, İTÜ’ye proje siparişi vermiş ve dört yıl çalışan uzmanlar 3200 km’lik yeni hat projelerini Bayındırlık Bakanlığı'na teslim etmişlerdi. Yani heyecanımızı kamçılayan bir önemli neden de buydu. Projeler iki yıldır raflarda tozlanıyordu. Ayrıca iktidardaki Ecevit hükümetinin varlığı hayallerimizi umutlarımızı canlı tutuyordu. Bu proje uygulansaydı demiryolu yük ve yolcu taşımacılığının payı %10 arttırılmış olacaktı. Bu kadarlık pay bile  enerji tararurufu ve hava kirliliğinin azalmasının yanı sıra trafik kazalarında ölen ve yaralananların sayısını %20 oranında azaltacaktı. Hepsi hayalmiş…

Hayalperestliğim beni şimdilerde çok eğlendiriyor. Emeklerim boşa gitmiş olmalı ki otuz yıldır yeni bir demiryolu hamlesine rastlamadım. Ama bu üç gün, gerçek bir "tarih"  yazılmasına vesile oldu. O da şudur; "Cumhuriyet’le başlayan "demiryolu hamlesi" artık iflas etmiştir." Yük ve yolcu taşımacılığında artan nüfus ve gelişen ekonomik büyüklüklere bakılınca, demiryollarında ilerleme değil, gerileme olduğu görülecektir. Hatta bir kısım hattın talep olmadığı için kapandığını gazetelerde okudum.

(21. yüzyılın başında iktidara gelen AKP’nin "hızlı tren" projeleri bir demiryolu hamleleri politik show bile olsa seviniyorum. Çünkü 1923-1965 yılları arasında yapılan 6180 km. demiryolu ağına, 15.000 km duble karayolu yapmakla övünen AKP, yeni hat olarak Ankara-Konya hızlı tren hattını ekleyebilmiştir. Eski güzergahlar üzerindeki yol yenilemelerini "yeni hat" saymak mümkün değildir. Ayrıca bu dönem de bazı hatlarda  kapanmıştır. (Çorlu-Kırklareli)  

Mevcut hatlarda, sadece kurpları iyileştirerek "hızlı tren" işletmesi yapılmasının, çok tehlikeli sonuçlar doğuracağından da çok endişe ediyorum. Türkiye demiryolu açısından günümüzün çıplak gerçeği şudur; yük taşımacılığında karayollarının payı %94, demiryollarının payı %3,5 dur. Yolcu taşımacılığında karayollarının payı %96, demiryollarının payı %01,7 dir.

ULUSAL DEMİRYOLU KONGRE’sinin gösterdiği yolu izleyecek ne bir siyasi irade vardı ne de kaynak vardı. Kapitalizm ve para babaları karayollarını pompalıyor, otomotiv sanayi hızla gelişiyor, boğaza yeni köprüler gündeme geliyordu. Günümüzde üçüncü köprü bitmeden dördüncüsünün hazırlığı başlıyordu. İnsanlara ait yaşam alanları daralırken, plansız kentleşme ve vahşi bir trafik terörü ülkeyi teslim alıyordu.

Bir süre sonra Ecevit Hükümeti istifa etti. Yeni gelenler demiryoluna zaten ilgisizdi.  

Bildirileri 700 sayfalık bir kitapta topladım ve bütün kurumlara, kütüphanelere gönderdim.

Bildiri veren değerli hocaları ve uzmanları adını anmam hakşinaslık olur:

Prof. Enver Berkman, Doç. Güngör Evren, Yard. Prof. Güzin Tarım, Asos Prof..Hasan Çetinel, Doç. Oral Tümay, Dr. Özdemir Akyılmaz, Dr. Yücel Candemir, Prof. Akın İlkin, İnş. Müh. Hasan Taşan, Dr. İrem Acaroğlu, Prof. Gülten Kazgan, Doç. Şemsettin Bağırkan, Prof. Altan Öke, Dr. M. Ayhan Sayraç, Mak. Müh. İsmet Rıza Çebi, Mak. Müh. Cumhur Yener, Dr. İlhan Kesici, Doç. Ömer Saatçioğlu, Doç. Atıf Ural, Doç. Orhan Göçer, Dr. Tülay Kılınçarslan, Doç. Turgay Kaynak.


 

Öne Çıkanlar