Devlet Bahçeli sizi niye öptü?

Suriye meselesinin, iktidar güçlerini bir yol ayrımına getirmiş olduğu görünüyor. Bu arada, yazıyı 'umutsuz olmayan yazmasın' diyenlere ithaf ettiğimi de not edeyim.

‘Saray ittifakı’nın en önemli aktörü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha düne kadar "ne erken seçimi yaa!" sözlerine rağmen erken seçimi gündeme taşıyıverdi.

Bahçeli’nin bu kararı tek başına almadığı, danışıklı dövüş sonucu olarak açıklama yapma görevini üstlendiği yazılıp çiziliyor kulis haberlerinde.

Oysa Saray yazıcıları -başta da Abdülkadir Selvi- Erdoğan’ın gündeminde erken seçimin asla olmadığını yazıp durdular.

Nitekim kulis haberlerine göre, parti içinde MHP ve Bahçeli’ye güvenmeyenler Bahçeli’nin bu çıkışla Erdoğan’ı erken seçime mecbur ya da ikna ederek ön almasını, AKP’ye yönelik bir tuzak olarak değerlendiriyor.

Bahçeli’nin, 2002’de yaptığı erken seçim çıkışıyla, kendi partisinin de baraj altında kalmasını göze alarak ANAP, DYP ve DSP’nin siyasi yaşamını bitirecek bir hamle yapması elbette unutulmuyor.

Bahçeli’nin siyasi yaşamında kritik hamlelerle siyasete yön verme kapasitesi, tıpkı Deniz Baykal gibi her zaman hacminden büyük oldu. Bu gücü, bir siyasi parti başkanı olmasından değil, devlet içindeki bir kesimin temsilcisi olmaktan aldığı MHP’lilerin de kabul ettiği bir olgudur.   

Erdoğan ve AKP ise, bu 16 yıllık iktidarının hiçbir diliminde tek başına iktidar olmadı. Ne yetişmiş kadroları, ne entelektüel birikimi, ne de devlet yönetecek deneyimi vardı. Bu açığını ‘gizli’ koalisyon ortaklarıyla kapattı. Bütün ortaklarını hatta yol arkadaşlarını zamanı geldiğinde usulüne uydurarak harcadı.  

Sonunda, AB reformlarına ve Batı blokunda yer almasına karşı çıktıkları için tasfiye harekatına giriştiği Avrasyacılara yanaşmak zorunda kaldı. Doğu Perinçek’in yandaş ve yanaşma basının en muteber siması olduğu günleri hatırlayalım.   

Gelgelelim Suriye meselesinin, iktidar güçlerini bir yol ayrımına getirmiş olduğu görünüyor. Erdoğan kanadının ABD’yle yeni bir uzlaşmaya yelken açtığını, Bahçeli’nin bundan rahatsız olduğunu çeşitli açıklamalardan anladık.

Kurgu olduğu neredeyse kanıtlanan Duma’daki kimyasal saldırı iddiası çok temel bir görüş ayrılığı olarak yansıdı kamuoyuna. 

Erdoğan ve sahibinin sesi basın ABD’nin Suriye’ye saldırısını "yetmez ama evet" haykırışlarıyla kutlarken, Bahçeli şu açıklamayı yaptı:

"ABD Başkanı yeni yetme ergen edasıyla Twitter’dan Rusya’ya meydan okudu. ABD, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler savaş gemilerini Doğu Akdeniz’e gönderdi. ABD, Fransa ve İngiltere’nin Suriye’de gerçekleştirdiği askeri harekat dar çerçeveli, muhataplarına mesaj odaklıydı. Üç ülkenin füze saldırısı bize göre insanlık vicdanına tercüman olamaz. Esad cezalandırılmalı ama bu uluslararası toplumun tam bir ittifakı ile sağlanmalıdır. Suriye’nin siyasi geleceğine toprak bütünlüğü içinde sadece Suriyeliler karar vermelidir."

Benzer bir tepki daha düne kadar "AKP yanımıza geldi" diyen Doğu Perinçek’in gazetesinden "Suriye’deki kimyasal provokasyon, ABD ve yandaşları İsrail, İngiltere ve Fransa’dan daha çok Türkiye’deki Amerikancıları sevindirdi" sözleriyle verildi.

Haberin devamında Türkiye-ABD ortak mekanizması toplantısının yapılmasına karar verildiği de vardı.

Erdoğan’ın ‘şimdilik’ ABD’de karar kılmış görünmesinin elbette başka nedenleri de var. Zarrab dosyası dışında, aynı önemde iki dava ve bilmediğimiz dosyalar, farklı pazarlık konularını da denkleme katmak gerek.   

Erken seçim kararı yalnızca dış gelişmelerle ilintili değil ama şu da bir gerçek ki; Afrin operasyonunun iç kamuoyunda beklenen etkiyi yaratmaması, günlerce meydanlarda haykırılan "Menbiç’e de gireceğiz, Rakka’ya kadar gideceğiz" sözleri, asker cenazeleri, dış politikadaki kaymalar elbette içeriyi doğrudan etkiledi.

Hukuk ve adaletin temelden sarsılması, yeşil sermayenin önemli şirketlerinin bile yurt dışına taşınması, işsizlik ve yoksulluğun artması, dövizin rekor üstüne rekor kırması, peşinden gelen zamlar gibi ekonomik sıkıntılar, siyasi kararların sonuçları olarak AKP seçmenini de kararsızlığa sürükledi. Zamanın aleyhlerine çalıştığını görmek bir neden olabilir.

Kararsız seçmen oranı neredeyse bir partiyi tek başına iktidara getirecek oranlara ulaştı. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, geliştirdikleri bir analiz modeliyle ulaştıkları sonuçları açıklarken çok önemli bir bulguya işaret etti:

"En büyük seçmen kümesi gri alandaki seçmen kümesi olarak yüzde 45’ler mertebesinde görünüyor. Bu yüzde 45 insan ne yapıyor? Bütün araştırmalarımız gösteriyor ki sadece gündelik hayatının geçim gailesi ile hanenin dirliği, düzenliği ile meşguller; siyasetten giderek umudu kesiyorlar ve ‘hangi parti ülkenin sorunlarını çözer’ dediğimizde yüzde 50’si ‘Bu ülkenin sorunları çözülmez’ noktasına gelmiş durumdalar. Bu insanların bir kısmının tabii ki bir siyasi tercihi var, hepimizin olduğu gibi ama o siyasi tercih artık bir umut taşımıyor ya var olan durumu korumayı hedefliyor ya da korkuları taşıyor."

Devlet Bahçeli’nin bu hamlesinin siyasi nedenleri ne olursa olsun, sonuçlarını seçmeni o yüzde 45’lik gri alandan çekip alabilecek bir siyaset anlayışı belirleyecek.

Bu arada, yazıyı "umutsuz olmayan yazmasın" diyenlere ithaf ettiğimi de not edeyim

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi