Durum, 1975’in ‘aşbetal’inden beter

Birilerinin Kerkük’ü sattığını, Kerkük’le yetinmeyip diğer ihtilaflı bölgeleri de bu satışa eklediğini, ABD ve Batı’nın da bu satışa aracılık yaptığını, yaşananlardan görebiliyoruz.

Kürdistan Bölgesi’nden gelen haberler, halkın beklenmedik gelişmelerle karşı karşıya kaldığı ve tepki göstermeye başladığı yönünde. Tepki gösterenler az olabilir, büyük katılımlı mitingler olmayabilir ama özellikle peşmergelerin geri çekildiği ‘ihtilaflı’ bölgeleri terk etmek zorunda kalan halk, partileri, özellikle de KYB’yi ağır bir dille suçluyorlar. Suçlamalardan, Bölge Başkanı Mesud Barzani ile KDP yöneticileri de nasibini alıyor.

Bir moral bozukluğu olsun diye yazmıyorum ancak realiteyi algılamak için bunların yazılması gerektiğine inanıyorum.

İşin doğrusu, ben dahil hiç kimse bu kadar kısa sürede yaşanacak böylesi bir hezimeti beklemiyordu. Hele Haşdi Şabi ile Irak ordusunun Kerkük’e ilerlemeye başladığı, Kosret Resul’un binlerce peşmergeyle Kerkük’e ulaştığı, binlerce gönüllünün Erbil’den, Duhok’tan. Süleymaniye’den Kerkük’e hareket ettiği, onbinlerce sivilin Kerkük’te silahlanarak sokaklara çıktığı haberleri Rudaw ve Kurdistan 24 televizyonları başta olmak üzere bölgedeki televizyonlarda canlı olarak yayınlanmaya başlayınca, bölgeyi uzun ve zor bir savaşın beklediği hissi birçok insanda uyandı. İlk gelen çatışma haberleri Tuzhurmatu kasabasındandı. Kerkük’te henüz çatışma yoktu.

Tablo kısa süre içinde değişti. Ekranlara ağlayan peşmergelerin, sunucuların görüntüleri düşmeye başladı. Peşmergelerden bazıları gözyaşları içinde nasıl ihanete uğradıklarını anlatıyorlardı. Kimin kendilerine ihanet ettiğini bile bilmiyorlardı ama geri çekilme emri verildiğini, cephede yalnız kaldıklarını, savaşmaya devam eden arkadaşlarının ise Haşdi Şabi güçleri tarafından şehid edildiğini anlatıyorlardı.

Peşmergenin geri çekilmesi halkı da tedirgin etmişti. Kısa sürede Erbil ve Süleymaniye’ye hareket eden binlerce araç yolları doldurmaya başladı. Bölgeyi terk eden peşmergelere ciddi tepkiler vardı. Halk araçların önünü kesip nereye gittiklerini, niçin halkı korumak yerine Kerkük’ü Haşdi Şabi’ye terk ettiklerini soruyorlardı. Kerkük’ü terk eden peşmergeler arasında halka cevap vermek yerine yüzünü saklayanlar vardı. Elindeki sigarasından nefes çekerek pişkin biçimde, verilen emre uyduklarını söyleyenler de vardı. Her şeye rağmen yaşanan şuydu ki milyonluk koca kent İran yanlısı Şii milislerin insafına terk ediliyordu.

ABD’nin öncülük ettiği Koalisyon Güçleri’nin tutumu da ilginçti. Kerkük hava sahasını Irak uçaklarına kapattıkları basına yansımıştı. Gelen bilgiler sorunun barışçıl yöntemlerle, kan dökülmeden çözülmesi yönünde girişimlerinin sürdüğü biçimindeydi. İran yanlısı Şii milislerin varlığı ise kökten reddediliyordu. Kerkük’e saldırının başladığı günün öğlen saatlerine doğru Kerkük Valiliği’ne Irak bayrağı asanlar arasında Haşdi Şabi milislerinin komutan yardımcısı, örgütün içindeki en büyük grup olan Şii Bedir Tugayları’nın komutanı Hadi Amiri de bulunmasına rağmen, Amerika Haşdi Şabi’nin Kerkük’e saldırısını ‘henüz tespit edememişti.’ Hala da tespit edememiş ki bu konuda sorulan sorulara ABD’li yetkililer pişkince, ‘soruşturmamız sürüyor’ yanıtını veriyorlar.

Her şeye rağmen durum giderek netleşiyor. Öyle ki yaşananlardan memnun olanlar da var. Ağızlarından bal damlayarak 2014 sınırlarına çekildiklerini anlatıp sorunun çözümü için Irak merkezi hükümeti ile anlaştıklarını söylüyor, bu ağızlarından bal damlayanlar. Kimler mi? KYB’den de bu beyanları verenler var, KDP’den de. Bölgedeki askeri ve siyasi yetkililer, Irak ordusunun üst düzey yöneticileri ile Musul’da toplanarak yeni bir uzlaşıya vardıklarını da açıkladılar.

Her birimizin küçümsediği Abadi’nin 5 maddeden oluşan ve Cumhurbaşkanı Fuad Mahsum ile Kürdistan Bölgesi’ne ulaştırdığı şartlar, Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçleri tarafından fiilen yaşama geçtikten sonra Kürdistan Bölgesi’ni yönetenler Irak ile uzlaşmaya varmış. Bunun nedeni de Irak ordusu ile savaşmak istememeleriymiş.

Peki, uzlaştıkları Irak ordusu Haşdi Şabi ile birlikte ne yapıyor?

Kerkük’e asılan Kürdistan bayraklarını indirerek ayaklar altına alıyor.

Kerkük İl Meclisi’nin toplantı salonlarına İranlı dini liderlerin posterlerini asıyor.

Kerkük’ün Kürt polis müdürünün Kürtçe konuşmasını engelliyor.

Tuzhurmatu’da Kürtlere ait evleri yakıyor, direnenleri katlediyor.

Geri çekilmeyi reddedip savaşan peşmergelerin cenazelerini sosyal medya hesaplarından teşhir ediyor.

Hala ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak birilerinin Kerkük’ü sattığını, Kerkük’le yetinmeyip diğer ihtilaflı bölgeleri de bu satışa eklediğini, ABD ve Batı’nın da bu satışa aracılık yaptığını, yaşananlardan görebiliyoruz.

Bunu bir tek biz değil dünya da görüyor.

Bakın, İngiltere’de yayınlanan Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn ne söylüyor! Cockburn, İndependent’te Kerkük operasyonuyla birlikte Kürtlerin kontrollerinde tuttukları toprakların yüzde 40’ını kaybettiğini belirterek KDP ve KYB’nin Irak hükümeti ile anlaştığını iddia ediyor; iddiasını ise şu sözlerle dile getiriyor:

"Artık ortaya çıkıyor ki iki ana Kürt partisi, KDP ve KYB Pazar günü yaptıkları toplantıda Kerkük ve diğer tartışmalı topraklardan geri çekilmekten başka seçenekleri olmadığı konusunda anlaştı. Irak ordusuna karşı koyamayacak kadar güçsüz olduklarını ve kendilerine yardım edecek müttefikleri olmadığını biliyorlardı. Kürt liderler şimdi, Kürt tarihindeki en büyük felaketlerden biri olarak kayda geçecek olan gelişmeler konusunda birbirini suçluyor."

Ne yazık ki büyük bir satış var öyle ki Kürtlerin bir kısmı bu durumu 1975 yılında İran ile Irak’ın ABD’nin girişimiyle Fao Adaları üzerinde anlaştığı Cezayir Anlaşması sonrasında yaşananlardan daha feci olduğunu belirtiyorlar. Kürtler bu anlaşma sonrasında 1975’te dağlardan çekilmiş ve silahlı mücadeleyi bırakmıştı.

Kürtler o dönem yaşananları ‘aşbetal’ deyimi ile tanımlıyorlardı. Bu sözcük Türkçeye "değirmenin durması" olarak çevrilebilir ama biliyoruz ki bu tanım öyle sanıldığı gibi sadece değirmenin durması olarak tanımlanmayacak kadar ağır anlamlar içerir.

1975’in "aşbetal"i KYB’yi ortaya çıkardı. KYB kısa sürede yeniden silahlı mücadeleye başladı. Taban kaybettiğini gören KDP de aradan geçen 1 yıl sonra, 1976’da Geçici Komite (Qiyadeyî Mueqqet) adı altında yeniden örgütlenerek dağların yolunu tuttu.

Hiç kuşku yok 2017 Kerkük yenilgisinin de bedeli olacak.

Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasetin öncüleri Kerkük’le birlikte nasıl bir tokat yediklerini anlasınlar, sonucun nasıl olacağını da görürüz sanırım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi