Emin Alper ‘Kız Kardeşler’i anlattı: Çıkışsızlık da var, umut da

Emin Alper ‘Kız Kardeşler’i anlattı: Çıkışsızlık da var, umut da
Emin Alper’in Altın Lale ödülüne layık görülen filmi Kız Kardeşler, hem çıkışsızlığı hem umudu, hem trajediyi hem de komediyi bir arada barındırıyor.

Derya OKATAN


ARTI GERÇEK- 30. Ankara Uluslararası Film Festivalinin ilk gününde Emin Alper imzalı "Kız Kardeşler", sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle karşılandı.

"Tepenin Ardı" ve "Abluka" filmleriyle ulusal ve uluslararası festivallerde pek çok ödül kazanan Emin Alper'in üçüncü filmi "Kız Kardeşler", dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapmış ve Altın Ayı için yarışmıştı. 38. İstanbul Film Festivali'nden ise en iyi filme verilen Altın Lale, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Müzik ödülleriyle ayrıldı.

30. Ankara Uluslararası Film Festivalinde sinemaseverlerin yoğun ilgisi üzerine film için ikinci seans açılırken, Emin Alper ile oyuncular Cemre Ebüzziya, Ece Yüksel ve Kayhan Açıkgöz gösterimlerin ardından izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Kız Kardeşler, sarp kayalar üzerine kurulmuş bir köyde (Artvin-Yusufeli-Morkaya) 3 kız kardeşin hikayesini anlatıyor. Anneleri öldükten sonra kasabaya besleme olarak gönderilen 3 kız kardeş, çeşitli sebeplerle yeniden evlerine döner.

‘ÇOCUKLUĞUM BESLEMELERLE GEÇTİ’
Emin Alper, beslemelik meselesini seçmesinin nedenini şöyle açıklıyor: "Benim çocukluğum beslemelerle geçti. O dönemde her hali vakti yerinde ailenin evinde olurdu. Hep çok acıklı ve hüzünlü bulduğum pozisyondu, anlatmak bu filmde nasip oldu. Belki de benim en kişisel filmimdir. Karakterlerle kurduğum ilişki de en kişisel ilişki. Bütün karakterlerde hemen hemen benim çocukluğumda tanıdığım insanlardan bir iz var. Veysel hariç."

BİR YANDAN ÇIKIŞSIZLIK BİR YANDAN UMUT

Alper, filmin anlatımları konusunda ise tek bir cümle kurmanın zor olduğunu ve ancak bir takım duygular üzerinden konuşulabileceğini belirterek, bu duyguları "çıkışsızlık, daha iyi bir hayat umudu, sınıf farklılıkları ve bu farklılıkların insan ruhunda yarattığı derin yaralar" olarak tanımlıyor.

Filmde çatışan duyguları bir arada ele almak istediğini ifade eden Alper, "O dağlar çok güzel ama aynı zamanda bir kapan, geçit vermiyor. Karakterler yer yer komik, yer yer trajik, yer yer çok vahşi. Final mesela, bekleme halini karamsar bir şekilde bitirmek istemedim, masal ile bitirdim (Babanın kızlarına masal anlatması). Diğer filmlere kıyasla mizah biraz daha fazla" diyor ve ekliyor: "O mizah filmin trajik ağırlığını biraz hafifletiyor. Hafif masalsı bir dünya da kurmak istedim. Hem gerçekçi hem folklorik temalar."

KADINLAR GÜÇLÜ, ERKEKLER ZAVALLI

Bir izleyicinin "Feminist okumada çok eleştiri almadınız mı? Üç kız kardeş, dayanışma yok, direnme yok, umut da yok" sözleri üzerine ise Alper, şöyle yanıt verdi: "Tam aksine, feministler tarafından beklediğimin üzerinde büyük coşkuyla karşılandı. Rekabetin olduğu yerde dayanışma da olur. Dayanışma, sevgi, saygı. Bütün bunlar bir arada. Benim için zaten en önemli özelliklerden bir tanesi çatışan duyguların bir arada olması. Nasıl Necati, Veysel’e bir acıyor bir hor görüyorsa, kardeşler de her kardeşin olduğu gibi rekabet de ediyor ama hiçbir zaman da kardeşliği unutmuyor. Son sahnede olduğu gibi. Kardeşlerin çok direngen olduğu, çok inatçı oldukları, güçlü oldukları, erkeklerin zavallı oldukları vurgulanıyor. Berlin’den itibaren aldığım tepkilerden bahsediyorum."

AKREP SAHNESİNDE BAHSEDİLEN İMGE

Filmde uzun sayılabilecek ve bir gerilim de yaratan akrep sahnesi için ise Alper, "O bir imge" diyor, çağrıştırdığı duyguları şöyle anlatıyor: "Benim çocukluk anılarımdan kalan bir şey. Benim için köy evleri her an her yerden akrebin çıkabileceği tedirgin edici yerler. Şehirdeki huzurlu korunaklı evlerin dışında benim için tehlikeler barındıran bir hikayedir. Belki Veysel’in korkularına da hitap ediyor, belki Havva’nın şehirden yeni gelmiş ve köy hayatına adapte olamamış olmasını da simgeliyor. Belki biraz da pisliği simgeliyor. Tek bir metafor söyleyemem ama temel olarak tedirginlik."

Bir izleyicinin Türkiye’ye özgü çok fazla konu olduğunu hatırlatarak, Berlin’deki izleyicinin tepkisini sorması üzerine de Alper, "Yabancı seyircide bölünme oldu, bazıları çok sevdi, bazıları çok dışında kaldı, anlamadı. Galiba bu film bayağı yerli oldu hissine kapıldım" yanıtını verdi.

Söyleşide oyuncular da kendi karakterleri hakkında konuştu.

İstanbul Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü paylaşan Ece Yüksel, canlandırdığı Nurhan karakteri için "Açık sözlü, öfkesine hakim olamayan, ama çok tatlı pişmanlıkları da olan bir karakter" dedi.

Reyhan rolündeki Cemre Ebüzziya ise 3 kız kardeşin gündelik hayattan çok farklı karakterler olmadığını belirterek, "Belki biraz arkaik duruyor, ama benim karakterim elektro öğeleri olan freudyen öğeler taşıyan, kızların arasında biraz hızlı ve travmalarla büyümek zorunda kalmış bir kadın" dedi. 

NE DELİ NE YARIM AKILLI

Herkesin hor gördüğü ve yarım akıllı olarak tarif ettiği Reyhan’ın kocası, köyün çobanı Veysel’i canlandıran Kayhan Açıkgöz ise karakteri şöyle anlattı: "Ben Veysel’in deli, hatta yarım akıllı olduğunu bile düşünmüyorum. Bütün karakterlerden daha rasyonel düşündüğünü, kendi potansiyelinde, kendi çıkışlarını, ne yapması gerektiğinin kritiğini çok doğru yapabildiğini düşünüyorum. Veysel’in bir arızası varsa belki iletişim problemi vardır, belki davranışsal bir takım problemleri vardır, onu da haklı görebileceğimiz pek çok nokta var. Hayat şartları onu bazı trajik hatalara yönlendirmiş olabilir ama bu herhangi bir insanın yapabileceği trajik hatalar."

Öne Çıkanlar