Endülüs Altın/Ankara Teneke

Gittik gördük: İslamiyet 8-13. yüzyıllarda İspanya’da Altın Çağını yaşamış. Bugünse Ankara’ya İslamiyet adına işgalciler, katiller, tacizciler yerleşmiş.

Şubat sonu bir hafta Endülüs’ü gezdik. Benim, mektepten 50 yıllık arkadaşlarımla Kordoba ve Sevilla ile Malaga ve Marbella’da camileri, kiliseleri, sarayları, köşkleri, bahçeleri turladık, lezzetli yemekler yedik, yöresel şarapları tattık, saatlerce sohbet ettik: Geçmişimiz, bugünümüz, geleceğimiz. Bol bol kakara kikiri.

7 günde, aktarmalı uçtuğumuz için 6 havaalanında rötar bekledik, toplam 12 saat uçak, 7 saat araba yolculuğu yapmışız.

İspanya ile ilk ilişkim, 1973 olmalı. Franko rejimine karşı mücadele eden FRAP (Devrimci Anti-faşist Yurtsever Cephe) üyesi 5 militanın idamına karşı gösteri yapmak üzere Fransa-İspanya sınırındaki Bayonne’a gitmiştik. Aix-en-Provence’ta üniversite öğrencisiydik. Franko’nun Başbakanı Carrero Blanco arabasının altına yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucunda 7 metre havaya uçup cehenneme ulaşmıştı. O gün en gözde slogan: ‘’Franko Franko… Blanco’dan daha da yükseğe!’’ idi.

Sonraları birkaç kez Barcelona’ya gitmişliğim var. Yaşar Kemal’le Akdeniz Ödülünü almaya, GS maçına, bir bayi toplantısına bir de Avrupa Çevre Bakanları toplantısına.

Son olarak Yiğit’le (Bener), 1-2 sene önce Valencia’da bir toplantıya gitmiştik.

Yiğit, benden önce Endülüs’ü gezmiş. Döndüğünde anlatmıştı: ‘’İlginçtir, İslamiyet Altın Çağını doğduğu topraklarda değil de, binlerce kilometre ötede ve yaklaşık 2-3 yüzyıl sonra yaşamış.’’ Ortadoğu, semavi dinlerin doğum bölgesi. Ama Hıristiyanlık da mesela orada değil, 15. yüzyılda Rönesans döneminde Avrupa’da çiçek açmış.

Keza Musevilik de Ortadoğu’da değil, galiba daha çok eski Doğu Avrupa’da parlak günler yaşamış.

İslamiyet’in İspanya’nın güneyinde parlaması, Braudel çok yaşa, herhalde mekanla ve zamanla ilişkili. Cebelitarık’ın Tarık’ı ile İbn-i Sina ya da İbni Arabi, İspanya’nın güneyinde hem hıristiyanlar hem de musevilerle temasa geçmiş. Ortadoğu az çok çöl, güney İspanya ise adeta cennet: Deniz var bir kere, sonra zeytin, sonra üzüm bağları yani şarap. Yolculuk sırasında bir sürü yerde kocaman boğa heykelleri gördük. Caddelerde, kaldırımlarda portakal, mandalina, turunç ağaçları çok kalabalık. Çevirmenliğin ilk önemli tarihi duraklarından biri de boş yere Toledo değil. Dragomanların/tercümanların ataları gelip orada Arapçadan Latinceye, Latinceden Arapçaya metinler tercüme etmiş.

Küreselleşme aslında hiç de yeni bir hadise değil. Sokakta yürürken anlıyor insan: Mimaride kalmış bir Arap mirası. İspanyollar ‘’Müslüman’’ sözcüğünü tercih ediyor. Sonra rastladığımız insanlar rahat, huzurlu, endişesiz…       Yemeye içmeye, eğlenceye düşkünler. Carpe Diem durumları.

Onların hükümeti komşusunu işgal etmemiş. Onların cezaevlerinde milletvekilleri, muhalifler, gazeteciler, aydınlar yok. Çoğu, ay sonunu nasıl getiririm derdinde değil.

Gittiğimiz her kentte küçük de olsa bir Yahudi mahallesi vardı. Engizisyon’dan önce bir arada olmasa da yan yana yaşamış, Yahudi, Katolik, Müslüman.

Bilhassa Cordoba’da daracık sokaklar, küçük ya da orta çaplı meydanlara açılan dört bazen beş sokakçık. Aynı manzaraya Fas’ta rastlamıştım. İçiçe evler, o zamanki sosyalleşme gereği değil mi? Belki de güvenlik.

Müslümanların özellikle inşaatta başarılı olduklarını, ayrıca bilimde de İspanya’ya o zaman çok şey kattığını anlatıyor rehberler. Tahta oymacılığı ve taş işçiliği de Araplardan. Tıp, gökbilimi ve tabi ki edebiyat. Kimi motifler, sanki Selçuklu havasında.

Bugünse IŞİD ile resmi ya da yarı-resmi müştemilatları bilime, sanata, kahkahaya kısacası hayata savaş açmış durumda. Bilim kurumunun başına hayvanat bahçesi müdürünü atıyor. Bin yıllık anıtları kırıp parçalıyor. Kahvede oturan, konsere giden, yılbaşını kutlayan, Rojava ile dayanışan masum insanları bombalıyor, tarıyor.

Gazeteci olunca, hele pasaportunda TC yazıyorsa, dünyanın neresine gidersen git, artık cep telefonlarının minicik ekranlarından Istanbul’u, Ankara’yı, Antakya’yı dakika farkı ile izliyorsun. Aslında tatilde kafanı dinlemek istiyorsan keseceksin interneti, cep telefonunu da koyacaksın bavula ama olmuyor işte.

Altın nadirdir, değerlidir, parlaktır ve caziptir. Teneke ise, boldur, ucuzdur, çabuk paslanır ve boş ses çıkarır.

Havaalanlarındaki gazete bayilerinde rafları gözlerimle taradım: İtalyan ve İspanyol gazetelerinde, birinci sayfalarında hep ekşi suratlı bir liderin fotoğrafı vardı. Batı bizi kıskanıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi