Erdemliler İttifakı

Bu oluşumun insanlığın dokunulamaz, alıkonulamaz, devir edilemez evrensel temel hak ve özgürlüklerini merkeze alan gönüllü birlikteliklere bir ilham kaynağı olabileceğini söyleyebiliriz.

Uzun insanlık tarihi; gücü elinde bulunduran egemenlerle vahşilerin ve onların saldırıları sonucu mağduriyetler yaşayan mazlumlarla medenilerin mücadele sahnesidir. Bu mücadelede insanlığın rahatı ve huzuru için kafa yorup çareler üreten erdemli insanların varlığı ve onların haksızlıklara etkin müdahale eden çabaları her zaman değerli ve takdire şayan olmuştur. İşte bu kutlu emeklerden birisi:

Mekke’ye henüz İslâm gelmemişti. Yemen’in Zebid kabilesinden bir adam Mekke'ye satmak için bir deve yükü mal getirmişti. Mekke'nin ileri gelenlerinden As b. Vail, Zebidî'nin mallarını almış fakat parasını ödememişti. Mağdur adam hakkını almak için Mekke'nin güçlü ailelerine başvurdu ise de bir sonuç alamadı. Tüccar, bir sabah Ebu Kubeys Dağı'na çıkarak Kâbe çevresinde toplanan Mekke halkına seslenerek uğradığı zulmü bir şiir biçiminde haykırdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in amcası Zübeyr böyle olayların bir daha tekrar yaşanmaması için kolları sıvadı. Kendisine eşlik eden birkaç kişi ile birlikte Mekke'nin zengin ve saygın adamlarından Abdullah b. Cud'an'ın evinde toplandılar. Uzun görüşmelerden sonra Mekke'de hiçbir yabancı ve yerli kimsenin zulme uğramasına meydan verilmemesi, hakları alınıncaya kadar kimliğine bakılmaksızın mazlumların yanında hareket edilmesi yolunda karar aldılar.

"Vallahi, bundan böyle Mekke'de yerli olsun, yabancı olsun, zulme uğramış hiçbir kimse bırakmayacağız. Mazlumlar zalimlerden haklarını alıncaya kadar mazlumlarla birlikte hareket edeceğiz." diyerek ant içerler. Başarılı icraatlarının ilki de bu mazlum Zebidî’nin hakkını almak olmuştur. Daha sonra zorla alıkonulan bir kızı zalimin elinden kurtarıp babasına teslim etmek gibi daha nice etkili operasyonlara imza attıklarını da biliyoruz.

Bu sosyal müesseseye o zaman yirmi yaşlarında olan Hz. Muhammed (a.s.m) da katılmıştır. Kendileri, yıllar sonra Peyğamberliği devrinde bile bu cemiyetin önemine vurgu yapmaktan geri durmamıştır:

"Âbdullah b. Cud'an'ın evinde yapılan o Ant'ta ben de bulundum. O ant, benim için kırmızı tüylü bir deve sürüsüne sahip olmaktan daha sevgilidir. O zaman Haşim, Zühre ve Teym Oğulları, deniz bir kıl parçasını ıslatacak kadar suya sahip oldukça mazlumlarla birlikte bulunacaklarına ant içmişlerdi. Ben şimdi İslâm devrinde de öyle bir oluşuma çağrılsam yine icabet ederdim." (Ahmed b. Hanbel; I,190, 193).

Bu erdemli antlaşmanın prensipleri, İslam’ın;

"Allah adaleti, iyiliği emreder!"

"İyilikte yardımlaşın, düşmanlıkta değil!"

"Ne zalim ol, Ne mazlum!" gibi ilkeleriyle daha da perçinleşerek kalıcılaşsa da kitleler üzerindeki özgün caydırıcı etkisini uzun bir süre devam ettirmiştir. Öyle ki Emeviler devrinde Medine valisi Velid b. Utbe’nin bir meseleden dolayı zulmüne uğrayan Hz. Hüseyin bile; "Vallahi, ya adalete riayet eder hakkımı verirsin yahut kılıcımı alır Rasûlullah'ın Mescidi'nin kapısına dikilir halkı Hılfu'l-Fudûl'a davet ederim." diyerek onu tehdit etmiştir. Bunu duyan Abdullah b. Zübeyr, "Hüseyin böyle bir davette bulunacak olursa, ben de kılıcımı çeker, adalet üzerine hakkı verilinceye kadar onunla birlikte olurum veyahut hep birlikte ölürüz!" demiştir. Halkın ayaklanmasından korkan vali Velid çaresiz kalmış ve Hz. Hüseyin'e hakkını teslim etmiştir.

Görüldüğü gibi müşrik Arap toplumunun anarşik hayat ortamında, can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zalime karşı mazlumun yanında yer almak gibi saygın amaçlar için toplanan 9-10 erdemli insanın öncülüğünde kurulan bir "hak arama platformu"dur "Hılf’ul Fudul." Ona güvenlik, barış va’d eden bir "sivil toplum kuruluşu" da diyebiliriz. Günümüzün insan haklarını, hak ve adaleti savunan STK’ların geçirdiği uzun tarihi gelişiminde değerli katkılarını görmezden gelemeyeceğimiz Mekke Faziletliler İttifakı bulunduğu zaman dilimi için çok ileri ve gerçekten erdemli, sivil bir insiyatiftir.

Ana hatlarıyla bu oluşumun ‘İnsanlığın dokunulamaz, alıkonulamaz, devir edilemez evrensel temel hak ve özgürlükleri’ni merkeze alan gönüllü birlikteliklere bir ilham kaynağı olabileceğini söyleyebiliriz.

Günümüzün çoğulcu dünyasında da kimliklerini yani farklı dil, renk ve inançlarını muhafaza ederek insanlığın ortak hakları ve erdemleri için mücadele eden grup, dernek, platform ve partilere şiddetle ihtiyaç vardır. Farklılıkları kesinlikle dayanışma ve yardımlaşmaya engel görmemek gerekiyor. Diğer bir tabirle din, mezhep, dil, ırk, cinsiyet, renk, dünya görüşü ve siyasetleri farklı olmakla beraber insanlar adalet, hak-hukuk, hürriyet gibi evrensel değerleri ortak payda kabul eden bir anlayış seviyesine varabilmeliler. Nefret suçlarıyla, ırkçılıkla, zulümle mücadele edip yeşil çevreden, ekosistemden, mazlumlar ve fakirlerden yana çareler üretebilmelidirler. Böyle onurlu bir çaba içerisinde olan sivil toplum kuruluşları ve platformlar şüphesiz insanlığın yüz akıdırlar.

Hem ülkemizde hem de dünyada gittikçe trendi yükselen ciddi bir problem var. Seçime doğru yukarıdan aşağıya doğru daha da keskinleşmesi muhtemel bu kamplaşma ve kutuplaşma sorununu yok edecek, olmadı minimize edecek bir siyaset dili ve projesini aşağıdan yukarıya dayatmak gerekiyor. Öncelikle Müslüman toplum olarak bizler, Hılf’ul Fudul anlayışıyla Kur’an’ın evrensel dilinden ilham alarak şimdiki tecrübeli yerel-küresel sivil sosyal organizasyonlarla bir dayanışma içerisinde olabilirsek, coğrafyamızı bir tümör gibi sarmış bulunan hal-i hazır kutuplaşma, savaş ve şiddetin trajik sonuçlarından kurtulabiliriz. Böylece başta Ortadoğu olmak üzere barış ve adalet çiçeklerinin tüm dünyada yeşermesine en büyük katkıyı sunma fırsatını yakalarız.

Unutmayalım ki günümüzde hak ve adalet endeksli siyaset ve oluşumlara hasret, ülkemizde ve dünyanın dört bir tarafında yığınlarla mazlum ve mağdur insan var!

Ne mutlu zihniyeti, siyaseti, tüzüğü, mücadelesi erdemli olanlara!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Muhammed Salar Arşivi