Erdoğan'ın Gülen'siz seçim kazanması zor!...

Bu yazıyı AKP'ye oy verenlerin okumasını çok istiyorum. Bu yazıyı okuyup, yarım saat yazdıklarımı düşünseler, bana hak vereceklerine inanıyorum.

"Zor dostum zor, seçilmeden seçilmek, onu bir başkasının yanında görmek" Sabah akşam çalışıyorlar, anketler yaptırıyorlar, futbol hocası gibi, geçmişler kara tahtanın karşısına, defansı mı sağlama alsak, orta sağa mı kuvvetli olsun, yoksa hücum mu edelim diye olmadık stratejiler deniyor, akla gelmeyecek transferler deniyorlar. Bütün dünyanın çözdüğü "EKİP" mantığını Türkiye hâlâ çözemiyor. Siyasetçiler de, halk da bunun önemine varamamış durumda. Oysa önümüzde Amerika'dan 4 tane örnek var, biraz empati yaparsanız bulursunuz nedenini. Ronald Reagan, baba ve oğul Bush'la ve en son olarak Trump. Bu 4 kişi Türkiye'de cumhurbaşkanı olabilir mi sizce. Soruyu benzetmeyle sorayım isterseniz, Türkiye'de Reagan'ın karşılığı Cüneyt Arkın'dır. Cumhurbaşkanlığına aday olursa seçer misiniz, kesinlikle seçmezsiniz. Ama öyle bir ekip gelir ki Arkın'ın arkasına ve size aklınıza gelmeyecek öneriler dayatır ki, bir de bakmışsınız ki Cüneyt abem cumhurun başı. Ondan sonraki saçmalamalar önemli değil, artık seçilmiş ve olan olmuştur.

Bu örneği neden verdim, şimdi gözünüzü kapatın ve Cüneyt Arkın'ın filmlerini gözünüzün önüne getirin. "Aaaaa, Cüneytin şu filmini asla unutamam, 10 kez seyretsem bıkmam" diyeceğiniz film çıkar mı? Belki 1 tane, o da Tarık Akan'la oynadığı ve hepimizi şaşırttığı film. Oysa Yılmaz Güney'den başlayarak, defalarca seyretsek doymayacağımız onlarca film, oyuncu ve yönetmen var. İşte cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan böyle birisi. Eğer Erdoğan belediye başkanlığından parti başkanlığına ve başbakanlığa, daha sonra da cumhurbaşkanlığına gelmeseydi, kimse "Türkiye için büyük bir kayıp, yazık oldu Süleyman Efendi'ye" demezdi.

Bu yazıyı AKP'ye oy verenlerin okumasını çok istiyorum. Bu yazıyı okuyup, yarım saat yazdıklarımı düşünseler, bana hak vereceklerine inanıyorum. O yüzden olaya bir de AKP içinden bakmak istiyorum. AKP'nin yeni kurulum aşamasında Abdullah Gül, Bülent Arınç ya da Abdüllatif Şener "Ben siyaseti bırakıyorum" deseydi, büyük bir seçmen kitlesi "Nasıl olur, sizler bu ülkeye gereklisiniz, önemli siyasetçilersiniz" der ve onları tekrar siyasete döndürürlerdi.

Ama hapishaneye düşüp, siyaset yapamaz duruma gelen Erdoğan, Baykal'ın desteğiyle tekrar siyasete dönmeseydi, bence küçük bir azınlık dışında kimse Erdoğan'ın kayıp olduğunu düşünmezdi. Ya da şöyle anlatayım, ayrışmanın hemen öncesi Necmettin Erbakan'a karşı başkanlık adaylığını Abdullah Gül yerine Erdoğan koysaydı, o kadar yüksek oy alınmaz ve seçmende bu umut olmazdı.

Bu arada şunu belirteyim, bu konuda Deniz Baykal'ı suçlayan ekibin içinde değilim, Baykal yapmasaydı da Erdoğan siyasete girecekti. İşte işin "Püf noktası" da burada bence. Size önce "Püf noktası"nın nereden türediğini anlatayım, benim anlatmam kolaylaşsın.

Osmanlı zamanında bir camcı varmış. Adam o kadar güzel cam işlemeleri yapıyor ki, neredeyse bütün halk gereksinimlerini ondan alıyor. Doğal olarak bir de çırağı var ve o da kendisini geliştirmiş, kalfa olmuş, daha sonra da usta olduğuna karar verince ustasından izin isteyerek başka bir dükkan açmış. Gel zaman, git zaman yeni dükkanın işleri artmış, eski ustaya uğramaz olmuşlar. Ama işin içinde başka bişey var, yeni dükkandan alınan bardaklar çabuk kırılıyor, fazla dayanmıyor. Sonunda olan olmuş, işler yine tersine dönmüş ve çıraktan yetişme camcı iflas edip ustasının yanına gitmiş.

"Ustam, her şeyi senden öğrendim, senden daha yaratıcı şeyler yaptım ama sanırım bir eksik var, nedir o" diye sormuş. Usta, eski çırağını tezgaha götürmüş ve bir bardak yapmaya başlamış, tam bitirecekken ağzına yaklaştırmış ve "Püfff" deyivermiş. Sonra da "Baktın mı iyice, son anda 'Püfff' demezsen, camın içinde kalan son hava kabarcığı gitmez ve bardağın orası ufacık temasla kırılır. Ben sana daha işin 'Püf noktası'nı öğretmemiştim, acele ettin" demiş ve onu tekrar işe almış.

İşte Erdoğan'ın hapishaneden sonraki siyasi yaşamında böyle "Püf noktası" var, hatta noktaları var. Bunlardan biri sevin ya da sevmeyin yanında Gül, Arınç, Şener gibi ciddi siyasetçilerin olması, hatta ilk muhalefet adayının Gül olması ve bunlardan da önemlisi Fethullah Gülen'in olması. Çünkü yaşanan kimi şeyleri bu saydığım 3 kişinin düşünme olasılığı yok, hatta Gülen'in de yok ama Gülen'in etrafında öyle bir ekip var ki, son yıllarda başımıza gelen herşeyin içinde o ekip var.

Mesela, AKP'nin katıldığı ama Erdoğan'ın aday olamadığı seçimlerde bütün olay nasıl tezgahlandı, bunu size geçmiş haberlerden yazayım: "YSK, Siirt'in Pervari ilçesi Doğanköyü'nde 706 seçmenin kayıtlı olduğu 17, 18 ve 19 numaralı sandıklarda sandık kurulları usulünce oluşturulmadığı için oy kullanılamadığı gerekçesiyle, Siirt'te Milletvekili Genel Seçimi'nin yenilenmesine karar verdi ve CHP milletvekili Ekrem Bilek, AKP Milletvekili Mervan Gül ve bağımsız Fadıl Akgündüz'e ait milletvekili tutanaklarını da iptal etti. Yüksek Seçim Kurulu'nun "3 Kasım'da milletvekili çıkaran partiler ancak tekrar milletvekili çıkarabilir" kararı üzerine, Siirt'te en çok oyu alan DEHAP da dahil olmak üzere diğer partiler seçimlere katılamadı. Akgündüz'ün yanı sıra CHP de kazandığı milletvekilliğini yitirdi. Ve AKP 9 Mart 2003'teki seçimde oyların yüzde 84.8'ini alarak Siirt'te 3 milletvekilliğini de kazandı. Erdoğan, Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç vekil oldu."

İşte söylediğim tezgah bu ve bu tezgah Gül ve arkadaşlarının aklına gelmez, bu tezgah ancak 40 yıldır bu işleri yapabilmek, yani ülkeyi yönetebilmek için kurulan okullarda yetiştirilen Gülen talebelerinin aklına gelir. Son anda alınan Ankara ve İstanbul belediye seçimlerini aklınıza getirin ve trafolara kaçan kedileri düşünün.

Şimdi diyeceksiniz ki 1 Kasım seçimleri ve referanduma ne diyeceksin? Haklısınız ama 1 Kasım seçimlerinde o ekip daha hapiste değildi ve bir kısım çalışmalar beraber yürüyordu, çünkü hapsin ucu gözükmüştü. Hatta referandumda yapılan mühürsüz oy pusulası aklı da bence Erdoğan'ın yanına geçen aynı ekipten geldi.

Erdoğan şöyle bir karaktere sahip, hani insan yalan söyler ve derler ya 40 kez söyleyince kendi de inanır, diye. İşte Erdoğan artık bu seçimleri kendi başına aldığına inanmaya başladı. Bundan sonraki seçimlerde bu ekip yanında olmayacak. O yüzden Erdoğan'ın Gülensiz seçim kazanması zor, hatta olanaksız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi