Erdoğan’ın siyaset şakülü kaymış

AKP ve Erdoğan ilk kez bir seçimde gündem belirleyemiyor, muhalefetin gündemine takılmış gidiyorlar. Hem muhalefet, hem iktidarın Kürtlere ilişkin hesapları da var tabi.

Erken seçim kararı alındığından bu yana yaşananlara bakınca Erdoğan’ın seçim stratejisini ne üzerine kurduğu henüz net değil, denebilir. Doğru, manifestosunu kamuoyuna sundu. Ama hepimiz biliyoruz ki seçmen manifesto okuyarak oy vermiyor. Liderin gündem belirlemesi, meydanlardaki –tabi Demirtaş açısından koğuşundaki–  söylevi, rakiplerine karşı davranışı, vaatlerinin inandırıcılığı seçmen davranışındaki belirleyici faktörler.

Erdoğan’da bunlar yok. Gitgel yaşıyor. Yaptıklarına, konuştuklarına bakılırsa seçime kısa bir süre kalmasına rağmen henüz nasıl davranacağına, hangi üslup ile siyaset yapacağına karar ver(e)memiş.

İpin ucu onda, mekanizmanın başında ama ‘tekçiliğin’ en zor dönemini yaşıyor. ‘Tekçilik’ onu da vurmaya başladı denebilir.

Özellikle 2014’ten sonra yaptığı gibi yapıp bildiğini okusa, ‘astığım astık, kestiğim kestik’ dese, uçurumun kenarına gelen ülkenin yanı sıra zaten Sırat Köprüsü’nde yürüyen ekonominin önü alınamaz biçimde yokuş aşağı yuvarlanacağını, darmadağın olacağını görüyor.

Hem ekonominin gidişatından kaynaklı, hem de üç gün sonrasının ne olacağını bilemez duruma geldiğinden olsa gerek Erdoğan’ın stratejisi de kendisi gibi gitgel yaşıyor.

Kulislere bakılırsa AKP’liler de bu durumu kendi içlerinde tartışıyor. Ancak hiçbir AKP’li kalkıp ona ‘şöyle yapalım’, ‘böyle yapalım’ diyemiyor. Diyecek cesareti bulamıyor. Erdoğan’la birlikteyken tek yaptıkları yıkama ve yağlama. Arkasından ise ‘Böyle giderse bittik’ dedikleri konuşuluyor.

Erdoğan ise bazen sus pus olup eskiye, ilk çıktığı yıllara dönmeyi, yani özellikle 2005-2009 yılları arasındaki siyaseti yürütmeyi arzuluyor. Daha açık demek gerekirse eskiden olduğu gibi rakiplerini, parti yöneticilerini dinleyen, yüzü Avrupa’ya dönük, milliyetçi söylemden uzak ‘ılımlı Müslüman Erdoğan’ olmayı deniyor. Bazen de şiddetten nemalandıkça gücünü katladığını görüp yeniden son yılların üslubuna dönüyor. Ayrıca şunun da farkında; şiddetten nemalanan bir liderin yeniden mülayimleşmesinin ‘Eyyyy!’ diyerek yanına çektiği seçmenler bir yana, özellikle de ırkçılığı tavan yapmış, çeteleştirilmiş kesimleri de kendisinden uzaklaştırır ki hele bir de Bahçeli bu çetelere el atmışken onları da kaybetmek istemiyor.

Önceki seçimlerin tümünde kontrol Erdoğan’da, AKP’deydi. Gündemi belirleyen onlardı. Bu seçimde ise gündemi muhalefet belirliyor, gündemin peşinden giden ise Erdoğan ve AKP.

Bunun çokça nedeni var.

İlki, yönetememe krizidir ki bu kriz olmasaydı ne Bahçeli erken seçimi dillendirirdi, ne de Erdoğan ertesi gün erken seçim tarihini açıklardı.

İkincisi, artık iktidarın eteklerini tutuşturacak duruma gelen, Erdoğan’ı İngiltere’de Osmanlı’nın kapitülasyonlarına benzer durumda Batı sermayesine mahkum eden ekonomik tablodur.

Üçüncüsü, Ortadoğu’daki dengenin giderek Türkiye aleyhine değişmeye başlayacağının kendini göstermesidir.

Ortadoğu’da yaşananlar görünen o en çok Türkiye’yi zorlayacak.

Filistin’den Suriye’ye, Irak’tan İran’a dengeler değişiyor, daha da değişecek. Erdoğan’ın yürüttüğü politikanın yüzüne gözüne bulaşması çok uzak değil.

Türkiye’nin Davutoğlu ile başladığı ‘Stratejik Derinlik’, giderek ‘Stratejik Çukur’ oldu, Türkiye Rusya’ya bağlandı, ABD’den kopmamak için de takla üstüne takla attı. Bu siyaset artık ‘Stratejik Çöküş’ evresine geçti.

Dördüncüsü ve en önemlisi, Erdoğan’ın ülkeyi içine soktuğu açmazı muhalefetin çözebileceğine dair umut, seçime kısa süre kalmasına rağmen seçmenlerin zihninde olgunlaşmaya başladı. Anketlere yansıyan bir güven artışı da var. Eğrisi doğrusuyla bir arada duran CHP'nin başını çektiği Millet İttifakı'ndaki partilerin AKP ve Erdoğan siyasetini hedefe koyması, birbirlerine yönelmemesi, geleceğe dönük umutvar mesajlar vermeleri de bu güveni olgunlaştırmada işe yarıyor.

Hem iktidar, hem muhalefet açısından tek handikap Kürt meselesine, Kürtlere ilişkin yaşadıkları kafa karışıklığıdır. İktidar ve muhalefet Kürt meselesine ilişkin ‘terör’ hamasetini hala aşabilmiş değil. Doğru, her iki kesim de Kürtlerin oyuna, Kürtlerin elindeki kilide muhtaç ancak bu konuda derli toplu, inandırıcı, güven verici bir söylem üzerinden siyaset yürütmeye de yanaşmıyorlar.

Muhalefet ‘sıfır baraj’ ittifakının dışında bıraktığı HDP’nin barajı aşmasının kendi lehine olduğunun farkında. Bu nedenle çözüme ilişkin bir söz söylemese bile seçim sürecince Kürtlerin tepki duyacağı söyleme de itibar etmiyor, etmeyecek. Ancak muhalefetin HDP ve Demirtaş'a yönelik tutumu, siyasi nezaketi de aşmıyor. Muhalefetin, Türkiye’nin geleceğini riske etme pahasına baraj dışı bıraktığı HDP’ye, Cumhurbaşkanı Adayı Demirtaş’a sadece siyasi nezaket açısından anlamı olan, çözüm yaklaşımından uzak sıcak mesajlar vermesinin bir nedeni budur.

İktidarın Kürtlere bakışı muhalefetten farklı. O, geleceğinin HDP’nin baraj altında kalmasına bağlı olduğunu görüyor. Bu nedenle mesajlarında HDP’yi düşmanlaştırmaktan çekinmiyor. HDP ile PKK’yi eşitleyecek, her iki kesimi aynı gösterecek bir siyaset tarzını Orhan Miroğlu ve Mehmet Metiner gibi AKP’li Kürtler üzerinden sahaya sürmesinin bir nedeni de budur.

İşin özeti şu:

AKP’nin ve Erdoğan’ın kafası karışık. Siyaseti belirleyen olmaktan çıkmışlar. Tek dertleri iktidarı kaybetmemek, varlıklarını sürdürebilmek. İktidarı kaybettiklerinde tamamen biteceklerini biliyorlar.

HDP dışındaki muhalefet, ülkenin sorunlarının farkında, gündemi belirleyebilecek bir tarzı yakalayabilmişler ancak realiteye uygun davranıp daha çok seçim siyaseti sürdürüyorlar. Bir diğer deyimle oya ve seçim başarısına endekslenmişler. Belki farkına varmadıkları ise yaşananların kendilerinin başarısı değil, iktidarın açmazının onlara sunduğu olanak olduğudur.

HDP, tüm baskılara rağmen istikrarını koruyan, bilinçli siyaset yapan parti... 24 Haziran'da öncelikle barajı aşıp 7 Haziran’da olduğu gibi Türkiye’nin statükocu kesimlerine bir kez daha ders vermek istiyor; bir de siyaset meydanındaki varlığıyla sorunların kalıcı çözümü için HDP’nin olmazsa olmaz olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyor.

Bu tabloda son kararı verecek olan ise seçmen...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi