erkek düşmanlığına devam ediyor hâlâ!

bu ülkede en az elli yıldır kadınlar şehirde şort giyer, sahil dışında giyilmesi 1970’li yıllarda da modaydı ama otobüste şortlu bir kadına tekme atan olmuyordu.

cumhurbaşkanı erdoğan, müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesine yönelik değişiklikle ilgili, "isteseniz de istemeseniz de geçecek," derken sadece bu konuda kampanya yürüten muhalif kadınları değil, ona oy veren ama medeni kanunun kendilerine tanıdığı haklardan vazgeçmek istemeyen kadınlara da sesleniyordu. şuna şüphe yok bence; o kadınlar, hangi partiye oy verirlerse versinler, kader ortaklarımız.

hdp istanbul milletvekili, yol arkadaşımız filiz kerestecioğlu, konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında, değişikliği tek bir akp’li kadın milletvekilinin bile savunamadığına işaret ederken çok önemli bir noktanın da altını çizmiş aslında; akp sadece sermayenin belli kesimlerinin temsilcisi, tamamının destekçisi değil aynı zamanda erkeklerin de sözcüsü. biliyorum, bütün erkekler akp gibi düşünmüyor. ama bütün emekçiler de kendilerini temsil eden siyasi akımlara, partilere rağbet etmiyor. bir toplumsal grubun temsilcisi olmak onun çıkarlarına uygun siyasetler önermek anlamına gelir, bunun için o grubunun tamamının desteğini alması gerekmez.

bu düşüncemi birkaç soruyla açıklamaya çalışacağım. akp, kadın istihdamını düşüren politikalar izliyor, bunu birçok emek örgütü defalarca ayrıntılarıyla anlattı. peki bu politikalar sonucunda kadınların çalışamadığı işlerde kim çalışacak?

sokaklar kadınlar açısından git gide daha tehlikeli bir hal alıyor. erkeklerle kadınlar arasında emniyet açısından artan fark sosyal hayatta kimin işini kolaylaştıracak?

insanın maddi konumu fikirlerinin değişmesiyle değişmez, şu bilgimizi feminizm pekiştirdiyse de esasen marksizmden öğrendiğimiz bir şey bu. hem yoksa neden kapitalizmi eleştirdi diye ali koç’a o kadar heyheylenildi ki? sonuçta nasıl ki erkekler erkek olarak doğmayı kendileri seçmediyse o da doğacağı aileyi kendi seçmemiş. bir bebekten katil, bir bebekten erkek, bir erkekten kadın katili yaratan sisteme yaptığımız gibi, bir bebekten burjuva yaratan sistemi lanetlemekle neden yetinmedik? 

bir başka örnek vermeye çalışayım. sosyal devleti merkezine alan sosyal demokrat politikalarla bugünün vahşi neoliberalizmi arasında emekçilerin yaşam koşulları açısından büyük fark var. ama ikisinin de son tahlilde ve özü itibarıyla burjuvaziye hizmet ettiğini bilen komünistler, eğer sistem karşıtı bir siyaset yürüteceklerse bunu teşhir etmek zorunda. bugün akp’nin emekçilere yönelik politikalarına karşı çıkarken, örneğin cepheyi daraltmamak adına bundan vazgeçmek mümkün mü?

öyleyse bir sistem olarak patriarkaya karşı mücadele eden feministler neden aynı şeyi yapmasın? islam adına, din kisvesi altında yürütülen siyasetin aslında erkeklerin çıkarından başka bir şey olmadığını neden ifade etmesin? sonuçta mücadelemiz pazara kadar değil mezara kadar; sadece akp politikalarıyla değil bir sistem olarak patriarka ile meşgulüz.

bazı muhalif erkeklerin kendilerini kadın hareketinin parçası değilse bile danışmanı, akıl vereni sandıklarını ve bu mücadelenin kendilerine karşı da verildiğini fark ettiklerinde siyasal terimlerle açıklanamayacak bir infial içine girdiklerini ben de biliyorum. zaten başımızda ateşten bir taç gibi taşıdığımız feminizm biraz da buna defalarca, kuşaklarca şahit olmak. kadın hareketi o kuşaklar boyunca büyüdü, bunu da birçok şeyin yanında o kafalardan bağımsız düşünmesine, bağımsız hareket etmesine borçlu. bundan neden vazgeçelim?

son olarak şunu hatırlatayım; gericilik belki alışılagelmiş olduğu için kullanışlı bir ifade ama aslında karşımızda islamcı siyasetin son derece modern bir versiyonu var. medeni kanunun yerine geçirilmeye çalışılan şer’i hükümler ya da benzerleri osmanlı döneminde uygulanmıştı. ama kadınlara yönelik politikalar bununla sınırlı değil ki. tecavüzcülere ne zaman böyle hoşgörü gösterildi? hangi dönemde bu kadar çok kadın katledildi, katillerine kravat indirimi uygulandı? bu ülkede en az elli yıldır kadınlar şehirde şort giyer, sahil dışında giyilmesi 1970’li yıllarda da modaydı ama otobüste şortlu bir kadına tekme atan olmuyordu. karşımızda "geri"de kalanları isteyen değil kadınların yükselen özgürlüğü karşısında düşmanlaşan bir muhafazakârlık var. kadın hareketinin gücü de burada zaten, hedefte bulunmasında ve çare olmasında. cepheyi, cephemizi kadınlarla genişleteceğiz, derdimiz onlara anlatacağız. erkeklerden alacağımız çok ama bunların arasında akıl yok.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi