Erken seçimin ekonomideki ayak sesleri

Her seçim öncesinde olduğu üzere iç talebi canlandıracak politikalar devreye sokuluyordu. Şimdi bunlara yeni adımlar eklenecektir. Bunun enflasyonu daha da yükselteceği herkesin malumu.

Geçen hafta itibariyle Türkiye'de iki ay boyunca sadece erken seçim ve seçim matematiğinin konuşulacağı bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Eğer her şey normal seyrinde devam etmiş olsaydı, seçimler 19 ay sonra gerçekleşecekti. Ancak, Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri Devlet Bahçeli'nin erken seçim çağrısına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olumlu yanıt vermesi ile bir anda öne çekilmiş oldu. 

Erken seçim tarihinin 24 Haziran olarak kamuoyuna açıklanmasının ardından piyasalar bardağın "dolu" tarafını görmeyi tercih etti, erken seçim tarihi görece olumlu karşılandı. Uluslararası finansal kuruluşlar, kararın son aylarda ciddi oranda değer kaybeden TL için geçici olumlu bir etki yaratacağı yönünde ardı ardına açıklamalar yaptı. Ancak yine de yatırımcı açısından karar verme sürecinin erken olduğu söylenebilir. 

Öte yandan, gerek yabancı finansal kuruluşlardan gerekse içerideki iş dünyasından gelen açıklamalarda, seçim tarihinin netleşmesinin ve belirsizliklerin giderilmesinin olumlu olduğu yönünde ifadeler yer aldı. Bu noktada sormak lazım, seçimlerin Kasım 2019'da yapılacak olmasının nesi belirsizdi ve dolayısıyla hangi belirsizlik geride bırakılmış oldu?

Bundan sonra gelecek en meşru soru da, neredeyse her seçim sürecinde olageldiği üzere mali disiplinden taviz verilip verilmeyeceği sorusudur.

Ancak geçen yıl nisan ayında gerçekleştirilen referandum öncesi açılmış olan devlet kesesinin ağzı zaten kapanmamışken Türkiye, yeni bir baskın seçim sürecine girmiş bulunuyor. Zaten 2017 yılı başından bu yana hızlanarak süren genişlemeci ekonomi politikalarının seyri sürüyor. 

Her seçim öncesinde olduğu üzere iç talebi canlandıracak, piyasayı rahatlatacak politikalar bir bir devreye sokuluyordu. Şimdi bunlara şüphesiz yeni adımlar eklenecektir. Bunun zaten yüksek enflasyonu daha da yükselteceği, yüksek cari açığı körükleyeceği herkesin malumu.

Bu açıklanan erken seçim tarihi belki pek çok kesim için sürpriz oldu ancak AKP iktidarlarının seçim tarihi açıklanmadan evvel nasıl sinsince seçim ekonomisi uygulamaya başladığını birkaç örnekle özetleyelim.

İktidara geldiğinden bu yana birbiri ardına sayısız af yasaları çıkaran hükümet, af yasalarını Meclis'e getirmek yerine, Bakanlar Kurulu'na adeta otomatik af çıkarma yetkisi vermişti. Geçen mayısta Bakanlar Kurulu'na verilen kamu alacaklarını yeniden yapılandırma yetkisi ilk kez bu yılın başından itibaren geçerli olmak üzere kullanılıyor. Borçlarını ödeyemez hale gelen esnaf, çiftçi ve şirket sahipleri, yeni af yasasıyla borçlarını beş yıl vadeye kadar taksitle yapılandırabiliyor. Yeni borç yapılandırmaları önümüzdeki yerel ve genel seçimler boyunca aktif olarak sürekli yapılabilecek. 

Yasa gereği otomatik aflardan; geçmiş üç yıl boyunca beyannamelerini zamanında vermiş, vergi borçlarını zamanında ödemiş, aflardan yararlansa da taksitlerini aksatmamış, bugün ise çok zor duruma düşmüş esnaf, çiftçi, serbest meslek erbabı ve şirketler yararlanabilecek.

Devletin, bankaların şirketlere verdiği kredilere kefil olduğu Kredi Garanti Fonu 2017'de kuruldu, daha sonra sürekli hale getirileceği açıklandı. 2017'de kullandırdığı 187,4 milyar lira kefaletle KGF, Türkiye'de yüksek büyümenin önemli itici güçlerinden biri oldu. KGF ile küçük ve orta ölçekli işletmelere kefalet sağlanarak, yatırım ve işletmelerin finansmanında kredi kullanımının kolaylaştırılması amaçlandı. Özellikle yeni kurulan KOBİ'lerin bankalardan kredi alabilmesi için büyük bir teminat ödemesi gerekiyor. Uzun vadeli kredilerde de bankalar tarafından oldukça yüksek teminatlar isteniyor. Kredi Garanti Fonu, verdiği kefalet ve üstlendiği riskle KOBİ'lerin de bankalardan uzun vadeli ve uygun maliyetli kredi alabilmelerini sağlıyor. 

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından, çiftçiye üç yıl içerisinde 250 bin düve verilecek, 75 bini bu yıl verilecek. Merası ve ahırı olanlara 300 koyun sağlanacak. Ayrıca, Erdoğan geçtiğimiz aylarda, "23 Şubat 2018'den itibaren çiftçilerin mazot maliyetinin yarısını biz ödemeye başlayacağız" açıklamasında  bulunmuştu. O tarihten itibaren çiftçilerin aldığı mazotun yarısını Hazine ödüyor. Yine çiftçinin kullandığı gübrenin yüzde 23'ünü hazine karşılayacak.

Türkiye genelinde 4 milyon çiftçi var, bunların 2.5 milyonu kayıtlı. Çiftçiler üretim yapmak için dönüm başına ortalama 8 litre akaryakıt tüketiyor.

Kasım ayında yapılan değişiklikle asgari ücrette vergi düzenlemesi yapıldı. Yasayla, çalışanların ücretlerinin 2017 yılı eylül, ekim, kasım ve aralık aylarında 1404 liranın (net asgari ücret) altına düşmesi nedeniyle ücretlerinde meydana gelen azalışı telafi etmek amacıyla Gelir Vergisi Kanunu'na geçici madde eklendi. Buna göre, gerek bekar ve çocuksuz asgari ücretliye, gerekse net ücreti 1404 liranın altına düşecek ücretlilere, elde edecekleri net ücretleri bin 404 lirayı tamamlayacak şekilde ilave asgari geçim indirimi sağlandı.

Daha geçen hafta yapılan bir açıklamaya göre, KOBİ'ler için KOSGEB tarafından toplam 700 milyon liralık bütçe ayrıldı. Bunun 500 milyon lirası imalat sanayisi, 200 milyon lirası yazılım sektörü KOBİ'lerine verilecek.

Daha fazla örnek vermek mümkün, ben bir ilk anda akla gelenleri yazdım.

Türkiye'nin öteden beri gelen yapısal ekonomik sorunları bellidir, bunların ekonomide yapılacak reformlarla giderilmesi, yeni bir harfiyen sadık kalınacak ekonomi programıyla çözülmesi mümkündür. Bir çoklarının dillendirdiği üzere Türkiye'nin ne erken seçim yapmayı gerektiren ne de çözülmesi için erken seçim yapmaya ihtiyaç duyulan ekonomik sorunları vardır. 

Seçim yaparak ekonomideki sorunların düzeltildiği nerede görülmüş?

Ancak, tercihiniz ekonomide reformlardan yana değil de, ekonomik popülizmden yana ise bunun için en uygun ortam da seçim süreçleridir. 

Herkesin, hele de "seçim olsun, üretim patlasın, yatırımlar şaha kalksın" diyen iş dünyasının bir an evvel bu gerçekle yüzleşerek seçim sürecini okumasında fayda var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi