Furkan ve Muhammed’i unutmayın!

Furkanlar, Muhammedler, Berkinler, Ceylanlar, Nihatlar 'toplum' olup olamayacağımızın da bir sınavı.

Devletin güvenlik araçlarının çelikten cüssesiyle kentlerde, mahallelerde, caddelerde, sokaklarda, hatta evlerde "terminatör"  misyonuyla dolaşırken kaç çocuğu öldürdüğü istatistikî olarak tutulu bir yerlerde.

Furkan ve Muhammed de o listede bir yerlerde. Liste sıralamasının hangi sırasında olduğu  "toplum" denilen zorunlu ya da istemli bir aradalığın gündeminde olmadığı bir "toplumsallıktan" geçiyoruz.  Ruhsuz, donuk  ve kendine gömük halde…

Furkan Yıldırım öldürülmeseydi 23 Ekim’de 7 yaşından gün almaya başlayacaktı.

Ondan bir yaş büyük olan abisi Muhammed Yıldırım da 14 Temmuz’da 8 yaşına basmış olacaktı.

Bir panzer bir gece,  Furkan ve Muhammed’i uyudukları yerde; evin salonunda öldürdü. Brecht’in "Tankınız ne güçlü generalim, ama kusuru var; ister bir sürücü" dizelerinde olduğu gibi o panzer bir robot ya da uzaktan kumandalı değildi. Panzeri kullanan devletin güvenlik sisteminde korunaklı, imtiyazlı bir polisti ve bir silsilenin son halkasıydı.

Furkan ve Muhammed’i bu hayattan koparan olayla ilgili dava bugün(Salı) Cizre Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Davanın sanığı ise iki polis.

Biri panzeri kullanan ve tutuklu olan Ömer Yeğit  ile o gece Yeğit’i görevlendiren Koruma Şube Amir Yardımcısı Murat Madem "Taksirli ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçundan yargılanıyorlar. "Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir kusurlu davranış ile ‘öngörmeyerek’ bir kimsenin hayatına son verilmesi" tanımının yapıldığı bu suç türü "bilinçli taksirden" daha hafif bir suç kategorisinde.

Şimdi iddianamede yer alan bilirkişi raporlarına bakalım.

Trafik, Makine ve Elektrik Bilirkişi raporlarının ortak tespiti:  "Panzerde teknik bir sistem arızasının olmadığı,  personelin zırhlı aracı kullanma ehliyetinin bulunmadığı, idarenin eşit ve aynı derecede kusurlu olduğu…" Zaten sanık polis zırhlı araç kullanımı eğitimi almadığını, "B sınıfı" ehliyeti sahibi olduğunu savcılık ifadesinde belirtiyor.

Kamera kayıtları ise MHP ilçe teşkilatı binasındaki kameralar ile sınırlı. Olay anını gören hiçbir kamera yok.

Bütün bunlar olayın teknik boyutları. Yargı sürecinin adaleti sağlayıp sağlamayacağı sorusu ise benzer davaların sonuçlarının yükü ile gölgeli. Cizre’de Sur’da molozların altında kalan bedenlerle ilgili bellek Furkan ve Muhammed’in molozlar arasındaki bedenleriyle yeniden doluyor.

Kaza mı cinayet mi?                                                                

İstanbul’da orta sınıf bir mahallenin zemin katındaki bir eve panzer girer mi mesela?  

Bu yazıyı yazarken haber sitelerinden önüme düşen"Şırnak’ta TOKİ konutlarının yapıldığı alanda bir cenaze bulundu" haberi yanıt oluyor soruma. Coğrafya kendi yanıtını üretiyor aslında.

6 yaşındaki Bünyamin Cizre’de, 5 yaşındaki Hakan yine Cizre’de zırhlı aracın çarpması sonucu hayatlarını kaybetmemiş miydi!

Duruşma öncesi baba Mesut Yıldırım’la konuşuyorum ve ondan öğreniyorum olay sonrası, torunlarını sürekli olarak okula götürüp getiren babaannenin anjiyo olduğunu, diğer kardeşlerin psikolojik tedavi gördüğünü, annenin sürekli ağladığını… Kendi duyguları için ise "Bir türlü gözlerimin önünden gitmiyor bakışları, gülüşleri, baba deyişleri" diyor.

KHK ile işsiz bırakılan Anayasa Hukukçusu Murat Sevinç’in şu cümlesi ile bitireyim yazıyı: "Adalet ilkesini ortadan kaldırırsanız, insan kalabalığını toplum haline getiren sac ayağını yok edersiniz".

Furkanlar, Muhammedler, Berkinler, Ceylanlar, Nihatlar "toplum" olup olamayacağımızın da bir sınavı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi