Gazete kapatmak

Özal’ın 2,5 gazete formülünden 30 yıl sonra Trump da 2025 yılında New York Times ile Washington Post’un kapanacağını iddia etti. Acaba?

İlginçtir aslında medya, bilhassa günlük gazeteler bütün dünyada önemli bir ekonomik, mesleki, etik ve güven krizine girmişken, çeşitli ülkelerdeki lümpen iktidarlar hala gazetelere ve gazetecilere saldırmaya devam ediyor. Son örnek, ABD’de Donald Trump. Beyaz Saray’a yerleştiğinden bu yana, kayda geçirilen en az 700 yalan haber üretmiş olan şahsiyet, kalkmış yalan haberden yakınıyor, sonra da iddialı bir şekilde ve tarih vererek New York Times ile Washington Post’un 7 yıl sonra kapanacağını ilan ediyor. 7 yıl sonra demek, Trump ikinci kez seçilirse, Başkanlıktan ayrıldığı yıl demek. Oysa Trump’ın ilk 4 yılı görevden alınmadan (İmpeachment) tamamlayıp tamamlayamayacağını henüz kimse bilmiyor. NYT ve Post gazeteleri, müteahhit Trump’un dedesi ya da dedesinin babası henüz Almanya’dan ABD’ye gelmemişken yayınlanıyordu. Büyük bir ihtimalle, Trump’un torunlarının çocuklarının Amerika’sında da bu iki gazete varlığını koruyacak. Çünkü yayın politikası ne olursa olsun, bu iki gazete zengin ve köklü bir tarihe sahip. ABD basın tarihine baktığımızda, özellikle Anayasa’nın değiştirilmiş Birinci Maddesini (First Amendement) hesaba kattığımızda, düşünce, ifade basın özgürlüğü ile inanç ve gösteri hürriyetinin büyük mücadeleler sonunda kazanıldığını görüyoruz. Belki de onlarca örneğin yanı sıra, sadece Watergate ve Pentagone Papers skandallarını ortaya çıkarmış olan bu iki gazetenin öyle kolay kolay sahneden çekilmeyeceğini öngörmek gerekir. Zaten Trump’un iktidara gelip neredeyse ilk iş olarak medyaya yönelik saldırılarına karşı NYT da Post da başarılı sınav verdi/veriyor.

Hoş, Trump’ın 7 yıl sonrası için öngördüğü lanetli son, büyük bir ihtimalle bu iki gazetenin kâğıda basılı versiyonları için geçerli olabilir. Çünkü dünyada her açıdan, her düzlemde büyük krizler yaşayan gazetecilik, artık mecra olarak giderek İnternet’e çekiliyor. İngiliz İndependent gazetesi de 2016 Mart tarihinde yazılı versiyonunu kapatmış o tarihten bu yana sadece İnternet’de yayınını sürdürüyor. Çeşitli ülkelerde piyasadan çekilen çok sayıda kağıda basılan gazetelerin bir kısmı sadece İnternet üzerinden yayın yapıyor. Diğerleri ise maalesef mezara gömüldü.

Bizde de, geçtiğimiz hafta Habertürk gazetesinin kağıt versiyonunun kapanması bu eğilimin bir işareti. Bundan önce de Radikal, önce kağıt versiyonunu kapatmış( Haziran 2014) bilahare (Mart 2016) de gazeteyi olduğu gibi yayından kaldırmıştı. O zamanki Doğan grubu içinde yer alan Radikal’in önce kağıt sonra İnternet versiyonunun kapatılmasının ne ekonomik ne de teknolojik gerekçesi vardı. Sonradan ortaya çıktı. Radikal’i kapatarak muhalefeti susturmak gerekiyordu. Ya da egemen medyada yer alan farklı bir sesi.

Habertürk’ün yayın hayatına veda etmesi çok büyük bir kayıp olmasa gerek. Aynı cümleyi Radikal için kurmak doğru değil.

Habertürk ki aslında adı bile faul, çünkü haberin milliyeti olmaz, kağıt versiyonuna elveda derken, bir çok yazarının değerlendirmeleri garibime gitti. Adamlar/kadınlar işsiz kalmış hala patronu ve CEO’yu övüyor. FETÖ METÖ geveliyor. Mesleki mazohizm buna denir. Ayrıca serde yalakalık olunca…

Havuzdan beslenen ve devlet ihalesi alan inşaat şirketlerinin kasasından geçinen diğer günlük yandaşların da bir süre sonra aynı kaderi paylaşması galiba kaçınılmaz. Kağıt israfına ve matbu yalakalığa son! İyi de oralarda çalışan meslektaşlarını düşünmüyor musun? diye sorarlarsa, açık söyleyeyim düşünmüyorum. Çünkü onlar benim meslektaşlarım değil. İktidarın kuryesi onlar. Benim meslektaşlarımın bir kısmı hapiste, bir kısmı yurtdışında, bir kısmı da bağımsız kalmaya çabalayan 2-3 gazetede çalışıyor.

Trump’un geçen hafta NYT ve Post’a yönelik tehdit ve saldırısı aslında daha 1988’de Turgut Özal tarafından telaffuz edilmişti. Alaturka neo-liberalizmin hafif İslamî şahsiyeti, Türkiye için ünlü "2,5 gazete" formülünü piyasaya sürmüştü. Aradan geçen 30 yıla baktığımızda, bugün Türkiye’de kelimenin anlamını hak eden yarım gazete bile kalmadığını trajik bir şekilde müşahede ediyoruz.

Türkiye’nin ilk iletişim akademisyeni, üstelik de zengin bir pratik tecrübesi olan Haluk Hoca’nın (Şahin) 2011’de yayınlanan kitabının başlığı patetiktir: Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Son Notlar (Say). Can Çekişen ve Son… Acı bir bitişin ifadesi bu sözcükler.

Beyzbol şapkalı, siyah kolluklu, sabah muhabirlik, öğlen yazarlık, akşam da mürettiplik yapan gazeteci amca çoktan rahmetli oldu. Semtiyle, kentiyle, hemşerileriyle, onların dertleriyle ilgilenip çözüm arayan klasik/geleneksel gazeteci profili sadece tarih kitaplarının kahramanı. Onlar artık bir tek eski filmlerde görünebiliyor. Tıpkı gazete dağıtan kamyon şoförleri gibi. Mürekkep kokusu tarihe karıştı ki kokunun belleği yoktur. Yılmadan bıkmadan yazıp çizen insanlar da bugünlerde yalnız romanlarda ne yazık ki…

Bu kadar nostalji sıkıntısı yeter değil mi?

İlk başta bu olağanüstü değişimin esas olarak sadece teknolojik ve/veya ekonomik olmadığını saptamak gerek. Eskiden kağıda basılan gazetelerin içeriği ile bugün ekrandan okuduğumuz gazetelerin içeriğini, haber hiyerarşisini, manşetlerini, haber perspektifini ve mizanpajını incelediğimiz zaman aradaki farkın aslında siyasi ve ideolojik olduğunu kolayca anlarız. Ayrıca medya mülkiyeti de neredeyse tayin edici bir kriter. Gazetecilik eskiden bir zanaat idi artık bir sanayi. Bu iki farklı alanın kuralları, işleyiş tarzları ve mekanizmaları da kaçınılmaz olarak farklı. Birinde yurttaşın haber alma hakkını yerine getirmek, okuru doğru, güvenilir-inanılır, çokboyutlu ve hızlı bir şekilde bilgilendirme temel güdüsü var, diğerinde daha çok satmak, daha çok para kazanmak, iktidarı daha fazla desteklemek gibi amaçlar önemli. Reklamın başat aktör haline gelmesi felaketin önemli bir başka unsuru. Birinde özgür ve bağımsız olmak var, ötekinde iktidarın yanında durmak söz konusu.

Kabul edelim gazetecilik artık tanım, amaç, yapı, misyon, cinsiyet, kimlik, fizik ve kimya değiştirdi/değiştiriyor. Ahmet Emin Yalman da gazete patronu Ethem Sancak da gazete patronu ise bu işte bir sakatlık var demektir. İkisinden biri penaltı! Ya da Sabiha Sertel de yazar, Nagehan Alçı da yazar ise… Neyse ağzımı bozmayayım şimdi. Bu iki ismin aynı cümlede geçmesi bile yeterince züldür.

Yine de eskinin nispeten güzel ve heyecan verici mesleki fotoğraflarına çok takılmayalım ve hemen umutsuzluğa kapılmayalım. Medya krizine karşı dünyanın dört bir yanında akademisyenler, pratisyenler, okurlar, meslek örgütleri ve bence en önemlisi aktivistler çareler üretmeye çalışıyor. İnternet’in sağladığı olanaklar, yeni iş modelleri, yerel gazeteciliğe verilen ağırlık, aktivist-gazeteci işbirliği, okul gazeteleri, gazeteci olan yurttaşlar ile yurttaşlara daha çok yaklaşan gazeteciler, uzmanlık ve çalışma alanlarının daralması… Okur nezdinde güvenin yeniden kazanılması için gösterilen çabalar… Henüz belki çok net değil ama gelecek için yeni, yaratıcı, kolektif formüller yavaş yavaş her ülkenin hatta her küçük topluluğun özelinde gelişiyor. Bu çalışmalarda en sık geçen deyimler, "Human Touch" ve "Human interest" yani "İnsana değen" ve "İnsanı ilgilendiren". Bir de "Public", "kamu" ya da özel olarak gazetecilik bağlamında "okur".

Yalnız bir noktayı aklımızdan hiç çıkarmayalım: Gazetecilik çok politik, çok ideolojik bir meslek, uğraş, alan, mekanizma. Popülist sağın bütün dünyada yükseldiği, faşist ve faşizan eğilimlerin her yerde güç kazandığı bir ortamda, barışçı, demokratik, çoğulcu bir medya yaratmak, her şeyden önce siyasi-ideolojik mücadeleden geçiyor. Kolay gelsin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi