'Zarrab Davası'nı izlerken ABD'den basın özgürlüğü açıklaması aldım'

'Zarrab Davası'nı izlerken ABD'den basın özgürlüğü açıklaması aldım'
Türkiye kamuoyunun Hakan Atilla ve Zarrab davasıyla ilgili tiwitleriyle tanıdığı gazeteci Adam Klasfeld'e Amerika'dan Türkiye'nin nasıl göründüğünü sorduk.

Esra TUR

ARTI GERÇEK-
 New York merkezli Court House’un muhabiri Adam Klasfeld, 'Zarrab' davası sırasında attığı twittler ile dikkat çekmişti. Binlerce Türkiyeli'den her gün twitter üzerinden sıcacık ‘hoş geldin’ mesajları almayı ‘güçlü bir deneyim’ olarak tanımlayan Klasfeld'in yeni yıl hedefleri arasında Türkçe öğrenmek de var. 

Sempatik paylaşımları ile Türkiyeli twitter kullanıcılarının ilgi odağı olmaya devam eden Amerikalı gazeteci Klasfeld ile basın özgürlüğü ve medyaya yönelik baskıların Amerika’dan nasıl göründüğünü konuştuk. Artı-Gerçek’in sorularını yanıtlayan Klasfeld, dünyanın hiçbir ülkesinde gazetecilik yapmanın kolay olmadığına dikkat çekerek gazeteciliğin suç olarak görülmemesi gerektiğini belirtiyor.

- Amerikan medyası Türkiye’de basının halini nasıl değerlendiriyor?

Yaşadığımız dünyada her şey birbiriyle bağlantılı ve büyük haber ajanslarının çoğunun İstanbul’da bürosu bulunuyor. Haber ajansları bir ülkede görev yapan muhabirlerinin özgürlüğü ve güvenliği hususunda kendilerine güvence veremezlerse, bu durum dünyanın her yerinde haber alma özgürlüğünü tehdit eder. 

Bugün Türkiye’de görev yapan tüm gazeteciler, dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu bir ülkede görev yaptığını biliyor. Bu nedenle konunun farkında olan Amerikalı gazeteciler ve haber ajansları Türk hükümetinin gazetecilere yönelik saldırgan tutumunu her yerdeki basın özgürlüğüne karşı tehdit olarak görecektir. Açıkçası gazetecilerin haber yapmaları cezai bir suç olarak değerlendirilmemeli. Çünkü gazetecilik suç değildir.

- Basına yönelik baskılar orada ne sıklıkla gündeme geliyor?

Cevap maalesef ki yeterince sık değil. Ancak mesaj sık olmasa da haber olduğunda yerine ulaşıyor bence. Bu durum son dönemde çıkan bazı haberlerin başlıklarından da anlaşılabilir. Örneğin, 25 Ocak 2018’de Washington Post, "Hapisteki bir gazetecinin değeri nedir? Türkiye için Almanya’dan silah alımının değerine eşit olabilir" başlığı ile duruma dikkat çekti. 3 Ocak 2018’de ise Newsweek dergisi "Türkiye’de Erdoğan Gazetecilere Noel Temizliği Yapıyor" haber dosyası yaptı.

23 Ocak 2018’de Voice of America'nın "Suriye’deki askeri operasyondan rahatsızlık duyan gazeteciler tutuklandı" haberi yapılan diğer haberlerden sadece bir kaçı. Bence bu haberler ile verilen mesaj yerine ulaşıyor. 

Tabii ki bir gazeteci olarak ben de bu konudaki gelişmeleri sürekli olarak izliyorum. Her bağımsız kurumda olması gerektiği gibi Amerikan medyasındaki genel eleştiri noktası, Türkiye’de medya üzerindeki baskıların kaldırılması ve ifade özgürlüğünün sağlanması şeklinde. 

'DIŞİŞLERİ BANA YAZI GÖNDERDİ'

‘Zarrab’ davasını takip ettiğim dönemde bana Amerikan Dışişleri Bakanlığı'ndan şöyle bir yazı geldi: "Türk yetkililerin hükümetten farklı görüşlere sahip kişileri hedef alıyor gibi görünüyor olmasından ötürü son derece endişeliyiz. İhtilaflı ve rahatsız edici bulunabilecek sözler de dahil olmak üzere konuşma özgürlüğü ve basın özgürlüğü dahil ifade özgürlüğünün demokrasiyi güçlendirdiğine, korunması ve bu özgürlüklere saygı duyulması gerektiğine canı gönülden inanıyoruz. Türkiye’yi ifade özgürlüğüne ve diğer insan hakları ve temel özgürlüklere saygı duymaya ve bunların yanı sıra adil yargılama güvencesi ve yargı bağımsızlığı sağlamaya çağırıyoruz" 

‘BASIN HER YERDE YASAL DÜZENLEME İLE KORUNMUYOR’

New York’ta kurulu medya müdafaa grubu Gazetecileri Koruma Komitesi geçtiğimiz günlerde ‘Basına Baskı Ödülleri’ dağıttı. Hem Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de ABD Başkanı Donald Trump birden çok ‘ödül’ aldı.

ABD Anayasası gazetecileri Trump’ın basına yönelik en sert hareketlerinden koruyor olsa da gazetecileri politikacıların hışmından koruyan bu tür yasal düzenlemelerin olmadığı ülkeler var. Trump’ın basına yönelik pervasız tavrı diğer liderlere basına göz açtırmamaları için cesaretlendiriyor bence. Bu nedenle Trump’ın burada medya hakkında verdiği beyanlar tüm dünyayı etkiliyor.

‘DÜNYANIN HİÇ BİR YERİNDE GAZETECİ OLMAK KOLAY DEĞİL’

- Sizce bu tepkiler yeterli mi?


Bir gazeteci olarak bir devletin ya da uluslararası örgütün yaptıkları konusunda yeterli ya da değil şeklinde değerlendirme yapabilecek durumda olduğumu sanmıyorum. Ancak sadece konuya ilişkin haber yapılarak gündeme getirilmesinin özgür basının savunulması ve gazeteciliğin desteklenmesi için yeterli olmayacağını söyleyebilirim. 
Son dönemde farklı kurumların ve ülkelerin konuya ilişkin araştırma ve raporları gösteriyor ki gazetecilik yapmak sadece Türkiye’de değil dünyanın hiçbir yerinde kolay değil. Ve şartlar giderek daha da kötü bir hal alıyor. 

- Bu durum Türkiye algısını nasıl etkileniyor?

Hükümetin basına baskısı dünyanın hiç bir yerinde olumlu algılanmaz. Bu durum o ülke için olumsuz bir algı oluşturur. Eğer hapse girecekleri korkusu ile Türkiye gelemez ise gazeteciler o ülkeyi, ülkenin kültürünü, müziğini, politikasını da anlatamazlar okura. Tüm bunları merak edenler de habere ulaşamaz. En nihayetinde basın halkın olaylardan haber olmasını sağlayan bir araç bir nevi onların gözü ve kulağıdır. 

Öne Çıkanlar