Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Gönül sol'u ezmek ister, 'Rus tehdidi' bahane!

170 yıl önceki gibi 'Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler'

Sol düşünceden nasibini almış olup da Brüksel’e yolu düşenlerin uğrak yerlerindendir ünlü Grand-Place’taki kuğu simgeli La Maison du Cygne kahvesi… 1845’ten 1848’e kadar Belçika’da sürgün yaşayan Karl Marx’ın Friedrich Engels’le birlikte Komünist Manifesto’yu 1847’de bu kuğulu evin meydana bakan masalarında yazdığı söylenir…

1698’de 14. Louis stilinde inşa edilmiş olup uzun yıllar Kasaplar Loncası’nı barındırmış olan bina 19. Yüzyıl'da bir başka tarihi olaya daha evsahipliği yapmış, bugünkü Sosyalist Parti’nin öncülü olan Belçika İşçi Partisi de bu kahvehanede kurulmuştur.

1962’de Türkiye İşçi Partisi’nin İzmir’de örgütlenmesine aktif olarak katılmamdan önceki ilk kısa sürgün döneminde, Londra’da Highgate Mezarlığı’ndaki Karl Marx anıtını ziyaret ettikten sonra Collets Kitabevi’nden satınaldığım Komünist Manifesto’yu ilk satırlarından itibaren nasıl heyecanla okumuştum!

Komünistler Birliği’nin isteği üzerine yazılıp 21 Şubat 1848’de ilk kez Almanca yayınlanmış olan ünlü manifesto o döneme damgasını vuran bir durum tesbitiyle başlıyordu: "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları."

Ve de sonunda, kısa sürgünüme son verip hemen Türkiye’ye dönmemi dayatan o ünlü enternasyonalist çağrı:

"Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var.. Bütün ülkelerin proleterleri, birleşiniz!"

İşte bu manifestonun Brüksel’de yazılışından tam 170 yıl sonra, 10 Eylül’de Belçika’nın dönme dolaplı, tobagonlu en büyük atraksiyon merkezlerinden biri olan Wavre’daki Walibi’den bir karşı feryat yükseldi:

"Günümüzde birçok ülkede ve de Belçika’da bireysel özgürlükleri çiğneyen, üstelik yoksulluk ve sosyal gerileme getiren komünizmin geri gelişine tanık olmaktayız!"

Konuşan sıradan bir aşırı sağcı demagog falan da değil… Liberal parti MR'in etkinliğinde konuşan Belçika Krallığı başbakanı Charles Michel…

Michel'in frankofon liberal partisi MR uzun süredir başta milliyetçi N-VA olmak üzere Flaman partilerinin ağırlıkta olduğu bir koalisyonun başını çekmekte… Sosyal haklardan sürekli kısıntı yapan, kamu kurumlarını etap etap özel sektöre tezgahlayan uygulamalarına karşı diğer tüm Frankofon partilerinin ve sendikaların şiddetli muhalefetine rağmen bugüne dek ayakta kalabilmeyi başardı.

Bunda, Belçika'yı konfederal bir devlet haline getirmeyi programının birinci maddesi yapmış olan, hatta zaman zaman Flaman Bölgesi'nin bağımsızlığa kavuşturulması gereğine vurgu yapan N-VA'nın taktik olarak bu istemleri en azından 2019 seçimlerine kadar uykuya yatırıp "ağırlıklı iktidar ortağı" olma niteliğini öne çıkarma hesabı birinci derecede rol oynuyor.

Ama artık bu görece ateş döneminin sonu yaklaşmakta… Gelecek yıl Belçika vatandaşları belediye seçimleri için, ardından 2019 yılında bölgesel ve federal parlamentolarla Avrupa Parlamentosu seçimleri için sandık başına gidecek ve de dananın kuyruğu kopacak.

Evet, Belçika artık eski Belçika değil… Yüzyıldan fazla süren "sosyalistler - hristiyanlar - liberaller" kamplaşmasının yerini hızla yeni güç dengeleri almakta…

Son kamuoyu yoklamalarına göre, Belçika'da gerek yüzölçümü gerekse nüfus itibariyle frankofonlara göre ağırlık taşıyan Flamanlar, milliyetçi N-VA'nın kaydettiği hızlı yükselişten sonra federal mecliste ve hükümette tam anlamıyla üştünlük sağlamış durumdalar. Kamuoyu yoklamaları 2019 seçimlerinde N-VA ve aşırı sağcı VB'nin birlikte yüzde 40'a yakın oy alacaklarını gösteriyor. Flamanların bir zamanlar en güçlü partisi olan hristiyan CD&V, liberal VLD ve de sosyalist SP.A sürekli oy kaybında…

Valon bölgesinde ise durum tam anlamıyla dramatik… Bu bölgenin yıllardır tartışılmaz egemeni olan sosyalist PS, hakkında arka arkaya açılan yolsuzluk ve sahtekarlık dosyaları nedeniyle gelecek seçimde oylarının yarısını kaybedeceğe benziyor. Böylesi bir akıbet hristiyan kökenli cdH için de geçerli.

Frankofonlarla Flamanların ortak yönetimindeki Brüksel bölgesinde de aynı nedenle Sosyalist Parti (PS)'nin oy oranının üçte iki azalacağı tahmin ediliyor. Aynı felaket hristiyan kökenli cdH'ı da beklemekte.

Ya tarihsel egemen üçlü'nün liberal ayağı frankofon MR ve flaman VLD ikilisi? İki yıldır iktidarda olmanın avantajından yararlanarak oy oranlarını beş aşağı beş yukarı koruyabilecekleri tahmin ediliyor.

Ama geleneksel tabloyu çatırtatan olay bir yandan radikal soldaki Belçika İşçi Partisi (PTB-PVDA)'nın, öte yandan sosyalist partinin emirerliğinden kendisini bir nebze kurtarabilmiş olan Yeşiller (ECOLO-GROEN)'un kamuoyu yoklamalarında gösterdikleri performans… Bir de Brüksel Bölgesi'nin partisi DEFI'nin sırf Flaman partilerine tepki gösterdiği için Frankofon oyları sayesinde beklenmedik yükselişi…

Şu sırada Belçika'da gerçekten bir iktidar anarşisi yaşanmakta… Bu yıla kadar Valon bölgesini nerdeyse tek başına yönetmiş olan sosyalistler, cdH'ın yolsuzluk olaylarını bahane ederek liberal MR ile birlikte bir koalisyon hükümeti kurmasından sonra muhalefete düşmüş durumda… Brüksel bölgesinde ise sayısal alternatif bulunamadığı için sosyalistlerin hristiyan cdH ile zoraki evliliği şimdilik devam etmekte.

Daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım… Belçika'nın çok bilinmeyenli siyasal denklemi içinde şu sırada yükselen değer radikal sol PTB-PVDA…

Kamuoyu yoklamalarına göre bu partinin oy oranı gelecek seçimlerde Valon bölgesinde yüzde 5,5'dan yüzde 24,9'a, Brüksel'de yüzde 4'ten yüzde 14,1'e, Flaman bölgesinde ise yüzde 2,8'den yüzde 7,3'e çıkacak.

Ya yeşil ECOLO-GROEN? Bir süredir Sosyalist Parti'nin dümensuyundan çıkmış görü dükleri için oyları Valon bölgesinde yüzde 8,2'den  yüzde 11,4'e, Brüksel'de yüzde 10,5'dan yüzde 12,5'a, Flaman bölgesinde ise yüzde 8,6'dan yüzde 12,5'a çıkıyor.

Her ne kadar tüm hükümetlerde halen varlığını sürdürmekte olan liberallerin frankofon partisi MR ve flaman partisi VLD gelecek seçimlerde oy oranlarını nisbeten koruyabilecek gibi görünse de, radikal partilerin bu yükselişi karşısında 2019 sonrası "kilit parti" konumunda kalabilmeleri zor görünüyor.

Gelecek parlamento seçimlerinden sonra milliyetçi flaman partilerinin yeni koalisyon pazarlıklarına "konfederal bir Belçika" dayatmasıyla katılması da hiç sürpriz olmaz.

Ama Belçika'nın şu andaki büyük sorunu, sol ve ekolojik cephedeki büyük altüst oluşlar…

Kamuoyu yoklamalarında en spektaküler sıçramaları yapan Belçika İşçi Partisi, eğer tahminler gerçekleşirse, 2019 sonrası iktidar pazarlıklarında kilit parti rolü oynamaya aday.

Mümkün mü?

Sadece sağın değil, günümüze değin solu temsil etme ayrıcalığını tek başına taşımış olan Sosyalist Parti'nin de şu sıradaki en büyük derdi PTB-PVDA ile baş edebilmek…

Yazının başında da belirttim… Halen iktidarın başını çeken liberal MR'in başkanı Charles Michel şimdiden feryadı bastı: "Aman komünizm geliyor!"

Bu alarm sadece MR'in değil, tüm sağın ortak alarmı…

Aynızamanda şimdiye dek NATO'nun ve finans kapitalin dümen suyundaki politikalarını ve fedailiğini "yönetimci sosyalizm" uyutmacasıyla kamufle eden Sosyalist Parti'nin de alarmı…

Kaldı ki radikal solun sadece Belçika'da değil, örneğin İspanya'da, Yunanistan'da, hatta Fransa'da yükselişi sadece bu ülkeler için değil, bu ülkelerin göbekten bağlı olduğu Avrupa Birliği ve NATO için de ciddi bir baş ağrısı…

Kimse NATO'nun son zamanlardaki yeni silahlanma, kuvvet kaydırma ve yerleştirme çabalarını sırf "Rus tehdidi"ne karşı kaçınılmaz tedbirler olarak görme safdilliğine kapılmasın.

NATO Genel Merkezi'nin bulunduğu Belçika'da mevcut hükümet bir yandan anti-sosyal tedbirleri yürürlüğe koymaya ve "komünizm tehlikesi" yaygaraları koparmaya devam ederken, öte yandan NATO'nun silahlanmayı güçlendirme yönündeki emirlerini harfiyyen yerine getirmekte bir an bile tereddüt etmiyor.

Pentagon'un dayatması üzerine Limbourg bölgesindeki Zutendaal'de 70 bin metrekarelik bir alanın ABD Kara Kuvvetleri'nin emrine tahsis edilmesi bunun en son örneği…

Sosyalistlerden buna karşı herhangi bir tepki yok… Olamaz da, çünkü NATO'ya teslimiyetin babası Sosyalist Parti'nin 2. Dünya Savaşı sonrasındaki tarihi liderlerinden Paul Henry Spaak…

Şu sırada Brüksel'deki NATO genel merkezi, Camp Casteau'daki Avrupa Müttefik Kuvvetleri Başkomutanlığı dışında Limbourg bölgesindeki Kleine-Brogel Amerikan üssünde de bir nükleer silah deposu var. Bunların hepsi de Belçika toprağına sosyalistlerin ya kararıyla ya da desteğiyle yerleşmiş bulunuyor.

Türk göçmenlerin yoğun bulunduğu belediyelerde "soykırım inkarcısı ve Erdoğan destekçisi" Türk siyasetçileri baştacı eden sosyalistlerin şu sıradaki en büyük derdi, hücrelerine karşı işlemiş yolsuzlukları olabildiğince örtbas edip gelecek iki yılda seçmenlere "temiz" profil verebilmek, ama daha da önemlisi radikal soldan gelen eleştirileri yeni bir laf ebeliğiyle altedebilmek.

PTB-PVDA'nın ve de Yeşiller'in kamuoyu yoklamalarında görülen önlenemez yükselişi yetmezmiş gibi, özellikle Valon bölgesinde etkinliği büyük olan FGTB sendikasının liderleri de önümüzdeki seçimlerde sağ bloka karşı sosyalistlerin PTB-PVDA ve de Yeşiller'le seçim ittifakı yapmasını dayatmakta…

PTB-PVDA ise NATO'nun ve AB'nin dayattığı politikaları reddetmedikçe hiçbir partiyle koalisyon yapmamakta kararlı…

Sosyalist Parti'nin geçen pazar günü Liege'de toplanan ideolojik kongresi sırf bu dayatmaları boşa çıkartmak için daha radikal ifadeler taşıyan yeni bir manifesto ve haftalık çalışma süresini dört günle sınırlayan yeni bir programla PTB-PVDA'ya "hodri meydan" dedi.

Belçikalıların "cerise sur le gâteau" diye bir sözü var: Pasta üzerine kiraz!

Onyıllardır sınıf kavgasını unutmuş olan Sosyalist Parti, sırf PTB-PVDA'ya fark atmak için yeni manifestosuna "sınıf kavgası" referansını eklemeyi de ihmal etmedi.  Yeşiller'i de açığa düşürmek için bir de bol kepçe "ekososyalizm" lafebeliği! 

Tüm bunlar güzel de, PTB-PVDA ile birlikte görünmeyi dahi ısrarla reddeden bir sosyalist parti oylarını yeniden arttırıp koalisyon ortağı olabilecek konuma yükselirse Belçika'nın NATO ve AB'ye bağımlılığı konusunda ne diyecek?

Benim şimdiden diyeceğim bir şey var… Marx ve Engels'in tam 170 yıl önce Le Cygne kahvesinde yazdıkları gibi:

"Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - Komünizm hayaleti. Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler…"

Gönülleri sol'u ezmek ister, "Rus tehdidi" yine bahane!


[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi