'Kravatsız geldim çünkü kravatları topladılar'

'Kravatsız geldim çünkü kravatları topladılar'
Cumhuriyet'in demokrasiyi savunmaktan vazgeçmeyeceğini söyleyen Akın Atalay, 'taviz vermeyiz, bedelini öderiz' dedi.

GÜNCEL - 267 gündür tutuklu olan ve bugün ilk kez hakim karşısına çıkan Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, yaptığı savunmada kendisine yöneltilen suçlamaların gerçek dışı olduğunu anlattı. İletişim kurduğu iddia edilen 102 bylock kullanıcısından 85'inin kendisine mesaj attığını söyleyen Gürsel "İletişim kuran ben değilim" dedi. AKP’nin de bu ittifakın kurbanı olabileceğini çeşitli vesilelerle ifade ettiğini söyleyen Gürsel, "Çok sayıda yazım, konuşmam ve TV programlarında söylediklerim bunu kanıtlar. Bütün öngörülerim gerçekleşti. Her şey arşivlerdedir" dedi. 

Akın Atalay ise "31 yıllık avukatım ilk kez bir duruşmaya kravatsız geldim, çünkü geçen hafta kravatları topladılar. Savunmada kullanacağım kitapları sakıncalı diyerek getirmeme izin vermediler. 'Suç Örgütleri' isimli kitabı savunmamda kullanacaktım ama izin verilmedi. Bu dava Cumhuriyet'e ve gazeteciliğe saldırıdır" dedi.

KADRİ GÜRSEL’İN SAVUNMASINDAN SATIR BAŞLARI:

İddianamede şahsıma "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüte Yardım Etmek " suçu isnat ediliyor. İddia makamı bu isnadı üç temel suçlama üzerinden yöneltiyor. Birincisi, ByLock kullanıcısı 92 şüpheli şahıs ve haklarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruşturma bulunan 21 kişi ile iletişim kaydımın olduğudur.

İkincisi, Cumhuriyet gazetesi Yayın Danışmanı olup Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’de birinci derecede imza yetkisine sahip olduğum ve Cumhuriyet’te yaşandığı iddia edilen radikal yayın politikası değişikliğinden, FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerinin manipülatif amaçlarına hizmet eder tarzda yayın yapılmasından sorumlu olduğumdur.

Üçüncüsü de, 12 Temmuz 2016’da Cumhuriyet’te yayımlanan " Erdoğan Babamız Olmak İstiyor " başlıklı köşe yazısını kaleme alarak " açıkça ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şahsını hedef alarak Türkiye’de otoriter bir rejim bulunduğu algısını yaratmaya " çalıştığımdır.

'BU İDDİANAME GERÇEK DIŞIDIR'

Birincisinden başlamak gerekirse, ByLock kullanıcısı 92 ve haklarında FETÖ/PDY soruşturması bulunan 21 (Aslında bir kişi –Murat Kurnaz-her iki listede de olduğundan bu sayı gerçekte 20’dir) şüpheli şahıs ile iletişim kaydımın bulunduğu iddiası asılsızdır. Suçlamanın dayanaktan yoksun olduğu, bunu ortaya atanların bizatihi kaynak olarak gösterdikleri HTS kayıtları incelenince ortaya çıkıyor. Zira iddia edilen toplam 112 kişiden 102’si ile olduğu iddia edilen iletişim, tamamen tek taraflı (85) SMS ve/veya (17) tek taraflı arama kaydıdır.

Bana gelen SMS’lerin hiç birine cevap vermediğim için benim bu kişilerle herhangi bir iletişim kaydımın bulunduğu iddia edilemez. Olsa olsa aksinden, yani sadece onların benimle irtibat kurma gayretlerinden bahsetmek mümkündür. Bu gayretleri de başarısız kalmıştır. Diğer bir anlatımla, bu kişilerin benimle iletişim kayıtları vardır, benim onlarla iletişim kaydım yoktur.

Kaldı ki bu SMS’lerin neredeyse tamamına yakını 27 Temmuz 2014 ile 1 Ağustos 2014 tarihleri arasında gönderilmiştir. Bu 5 gün zarfında gönderilen SMS sayısı 150 civarındadır. İrtibatlı olduğum iddia edilen 112 kişiden 85’i bana üst üste bir kereye mahsus mesaj gönderen, benim cevap göndermediğim kişilerden oluşmaktadır. Bu yoğunluğun nedeni, o dönemde Emniyet Teşkilatı’ndaki FETÖ yapılanmasını hedef alan ilk büyük tutuklama dalgasına karşı cemaat mensuplarının gazetecilere yönelik olarak bir medya kampanyası düzenlemiş olmalarıdır. Bu 5 gün boyunca benimle irtibat kurmaya çalışmalarının nedeninin ise bağımsız ve eleştirel bir gazeteci olmam olduğunu düşünüyorum. Lakin benden destek alma çabalarının hiçbir sonuç vermediği ortadadır.

GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR

Esasen, iddia makamının bu SMS’leri ve cevap vermiş bulunsam bile kısa süre konuşup kapattığım tek taraflı aramaları hesaba katarak yaptığı " irtibat " suçlaması akla ve mantığa aykırıdır. Geçersizdir. Aksinin kabulü halinde, FETÖ üyelerinin sadece SMS yollamak suretiyle, bir kişiyi kendileriyle irtibatlı hale getirmelerinin de mümkün olabileceğini varsaymak gerekecektir ki bu durumda, tüm ülke vatandaşları şüpheli ya da sanık haline gelir.

Hemen belirtmem gerekir ki, iddianamede " iletişim kaydımın bulunduğu " öne sürülen 112 şahıstan, sadece 8’i ile karşılıklı iletişimim mevcuttur. Bu 8 kişiden 5’i Bylock kullanıcısıdır. Bu 5 kişielbette ki köşe yazarlığımdan ileri gelen mesleki saiklerle, meşru zeminde görüştüğüm insanlardır.

Tabii ki, söz konusu karşılıklı iletişimin kurulduğu 2015 yılında bu kişilerin, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra FETÖ üyeliğinin başlıca kanıtı olarak gösterilecek olan kriptolu haberleşme sistemi ByLock’un kullanıcılarından olduklarını bilmem ya da tahmin etmem mümkün değildir.

Ayrıca hiç unutulmamalıdır ki, gazeteciler meraklı insanlardır ve herkesle görüşebilirler. Mesleğini ciddiye alan bir gazetecinin görevi, hele de köşe yazarlığı yapıyorsa, ülkesinin önemli meselelerine bakış açısını etraflandırmak, çeşitlendirmek ve ardından kendi mukayesesini yaparak okurlarına sağlıklı, bütüncül ve tutarlı perspektifler sunmaktır. Ve bu faaliyet hiçbir demokraside suç olarak görülemez, cezalandırılamaz. Bunun adı gazeteciliktir, gazetecilik suç değildir.

AKSİ GEÇERLİ İSE GÖREVİNİ AÇIKÇA KÖTÜYE KULLANMIŞTIR

Bana isnat edilen üçüncü suçlama, Cumhuriyet gazetesinde " Erdoğan Babamız Olmak İstiyor " başlıklı bir yazı yazmış olmamdır. 12 Temmuz 2016’da yayımlanan bu yazımda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sigara karşıtlığından yansıyan, fazlasıyla baskıcı bulduğum bir siyasi kültür ve zihniyeti eleştirmiş ve hicvetmiştim. İddia makamı bu yazıda, 'Açıkça ve doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şahsını hedef aldığımı vurgulayarak bundan sözde bir suç üretmeye çalışıyor. Otoriter bir rejim bulunduğu algısını yaratmaya çalışmakla suçlanıyorum. Bu hukuki değil, siyasi nitelikte bir suçlamadır. Gazetecinin işi algı yaratmak değil, olguları nesnel biçimde değerlendirmektir. Gazeteci bir görüş ifade ediyorsa bunu olgularla destekler. Benim suçlanan yazım da sarsılmaz olgularla desteklenip doğrulanmış bir görüşü içermektedir.

İddia makamı, 'Erdoğan Babamız Olmak İstiyor' başlıklı yazımın kendi ifadeleriyle " darbeden 3 gün önce yani 12 Temmuz 2016’da " yayımlandığını vurgulayarak beni adeta suçlamış oluyor. Bir tesadüften ötürü nasıl suçlanabilirim ? Bu imkânsızdır.

'YÖNELTİLEN SUÇLAMALAR AKIL VE MANTIKTAN YOKSUN'

Bu yazının 15 Temmuz darbe girişiminden 3 gün önceye rastlamasının sadece bir nedeni var ve o da zaten metnin içinde. Yazıyı kaleme almamı tetikleyen olay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Temmuz 2016’da NATO zirvesinin yapıldığı Varşova’da Bulgaristan Dışişleri Bakanı Daniel Mitov’un üzerindeki sigara paketini kendisine vermesini isteyerek almasıdır. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan darbeden 6 gün önce Varşova’daki zirvenin fuayesinde sigara içerken gördüğü Bulgar Bakan’dan üzerinde taşıdığı sigara paketini alarak, kendisine sigarayı bıraktığına dair söz vermesini istemeseydi, benim de bu yazıyı yazmam darbe girişiminden 3 gün öncesine rastlamayacaktı.

Maalesef iddia makamı, yazıma nesnel ölçüler içinde değil, beni hapiste tutmak için bir gerekçe icat etme arayışı ile yaklaştığından bu basit gerçeği görememiş. Bana yöneltilen bütün bu suçlamalar akıl ve mantıktan yoksun olduğu gibi, her türlü hukuk ve vicdan ölçüsünün de dışındadır. Sadece adaletsizlik üreten suçlamalardır. Aleyhimdeki suçlamalar, sahte delillere dayandırılmalarına bile gerek duyulmaksızın, iptidai yalanlar, tezvirat ve tahrifatlar ile gerçeküstü bir boyuta taşınmıştır.

Cumhuriyet'e karşı operasyon, benim de tutuklanarak yazamaz ve konuşamaz, velhasıl gazetecilik yapamaz hale getirilmem için bir fırsat olarak kullanıldı ve bu, birilerinin aklına son anda geldi.

AKIN ATALAY: BU GAZETECİLİĞE SALDIRIDIR

Kadri Gürsel'in ifadesinden sonra verilen 15 dakikalık aranın ardından Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın savunmasına geçildi. 

Atalay sözlerine "31 yıllık avukatım ilk kez bir duruşmaya kravatsız geldim, çünkü geçen hafta kravatları topladılar. Savunmada kullanacağım kitapları sakıncalı diyerek getirmeme izin vermediler. 'Suç Örgütleri' isimli kitabı savunmamda kullanacaktım ama izin verilmedi. Bu dava Cumhuriyet'e ve gazeteciliğe saldırıdır" diye başladı.

Atalay, şunları söyledi:

"Cumhuriyet Gazetesine yönelik soruşturma tam bir hukuk cinayetidir. İki amaç var: Cumhuriyet gazetesini susturmak ya da teslim almak, korkusuzca yazmaya devam edeceklere mesaj vermek. Bizi baskı, tehditle korkutamazlar. Örgütlerle ve devlet içinde yuvalanmış çetelerle gazetenin ilişkisi yoktur. Tek faaliyeti gazeteciliktir. Bu gazetenin adını Atatürk vermiştir. Yazarları bedel ödemiştir, katledilmiştir. Direncimizi kıramazlar. Bu operasyona maruz kalan, teslim alınmak, direnci kırılmak, pes ettirilmek istenen gazete öyle sıradan bir gazete değildir son nefesimize kadar gazetecilik mesleğine,etik ilkelere, onurlu geçmişe leke sürdürmeyeceğiz. Boyun eğmeyeceğiz. Bu gazete Cumhuriyet'tir ve bu gazete bir gazetecilik anıtıdır! Son nefesimizi verinceye dek dik duracağız. Bu gazetenin köklerinde, tarihinde ve hatta genlerinde bağımsızlık ve özgürlük tutkusu vardır. Soruşturma ve kovuşturma sürecine bakılınca, bu yargılamanın akla mantığa ne kadar aykırı olduğu görülecektir.

Bu haksızlığı yapanlar, asıl onlar çok korkuyorlar. Cumhuriyet korkmaz, teslim olmaz, pes etmez.

'SAVCI İNAM'IN İRADESİ İPOTEK ALTINDADIR'

Soruşturmamızı yapan Savcı Murat İnam hakkında FETÖ üyeliğinden iki müebbet hapisle açılan dava sürüyor; ama hala görevdeler. Yayın politikasında laiklik ilkesi bulunan kadim bir gazeteye FETÖ suçlaması yapan Savcı, FETÖ'den sanık. Cumhuriyet'in boyun eğeceğini, ödün vereceğini düşünenler varsa yanılıyorlar. Bizi baskıyla korkutamazlar. Devlet içinde yuvalanmış çetelerle gazetenin ilişkisi yoktur.

Son nefesimizi verinceye kadar gazetecilik mesleğine, mesleğin etik ilkelerine leke sürdürmeyecegiz. Dik duracağız. Asla pes etmeyeceğiz. Müebbetle yargılanan Savcı Murat İnam'in iradesi ipotek altındadır. Bu baskı ile iddianame hazırlamıştır."

'SAVCILIĞIN YAYIN POLİTİKASIYLA İLGİLENMESİ ABES'

Cumhuriyet Vakfı toplantılarının ve seçimlerinin nasıl yapıldığını anlatan Akın Atalay, iç çekişmelerin mahkemece gündeme alınmasını eleştirdi ve "Cumhuriyet'n yayın politikasi değişmiş midir? Hayır. Kuvvetle temin ediyorum ki yayın politikası değişmemiştir. Bu tartışmanın ceza davasına taşınmasını protesto ediyorum. Cumhuriyet ne hükümet ne parti gazetesidir. Demokrasi savunucusudur. Gerçek bir demokrasi kurulması için tüm varlığıyla çalışacaktır. İddianamede yayın politikasının değiştiği yönünde değerlendirmelere yer veriliyor. Savcılığın bununla ilgilenmesi abes. Nadir Nadi sizden önce gazeteye müdahale eden apoletlilere haddini bildirdi. Biz de taviz vermeyiz, bedelini öderiz. Para, pul, ilan, lüks adına gazeteciliği kullanmadık" diye konuştu.

'HAVUZ MEDYASI GİBİ AHLAKEN BATMADIK'

Atalay gazetenin 25 yıllık bilançolarını da mahkemeye sundu. Atalay, şunları söyledi:

"Yenigün A.Ş. borca batık degildir. Güveni kötüye kullanma suçu için ahlaken, mesleki olarak batık olmak gerekir. Kimseye kapı kulu olmadık. Biz havuz medyası gibi ahlaken batmadık. 25 yılık tüm bilançoları sunuyorum. Havuz medyası böyle şeffaf olsa görürüz fonlayanları. 5 yıldır zarar eden Cumhuriyet 2016'da kar etti ama biz kötü yöneterek zarar ettirdik diye tutuklandık. Cumhuriyet'in 25 yıllık toplam zararı, havuz medyasındaki çoğu gazetenin bir yıllık zararına ancak karşılık gelir. 9 aydir tum yöneticileri tutuklu olan Cumhuriyet gazetesi batırılamamıştır, gazete okurlarıyla ayaktadır."

'ERDOĞAN'A 'REİS' DİYEN BİLİRKİŞİ'

Akın Atalay savunmasında soruşturmaya savcılıkça atanan bilirkişinin kim olduğunu da anlattı

 "Savcılığın atadığı ‘İletişim ve Bilişim Uzmanı’ Ünal Aldemir bilirkişi listesinde yok. Bu kişi 2011’de üniversiteyi bitirmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ‘Reis’ diye söz eden paylaşımlar yapan, TİKA, SETA gibi kurumlarda gönüllü çalışmış Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde okutman olarak görevlendirilmiş biri.

Cumhuriyet’in manşetleriyle ilgili algı yaratmak için orijinal birinci sayfayı kesip biçerek raporuna yalnızca istediği kısmın görüntüsünü alıyor. Ancak diğer bilirkişi raporuna göre Ünal Aldemir’in raporunun zemzem suyu ile yıkanmış sayılması gerekeceğini de teslim etmem lazım… Soruşturma savcısı, kimliğini gizlediği meçhul bilirkişinin raporuyla kafayı taktıkları 12 kişinin bütün ailesini de kapsayacak şekilde, doğumlarından başlayarak yaşamlarını en ayrıntılı şekilde araştırıp soruşturuyor. Şüphelilerden birinin 44 yıl önce boşandığı birinci eski eşiyle 26 yıl önce boşandığı ikinci eski eşi de araştırma soruşturmanın kapsamına dahil ediliyor. Suç: FETÖ’ye yardım, Suçlanan: Cumhuriyet gazetesi, Suçlayan: FETÖ üyeliği iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan ve hala savcılık yapan biri. Tanıklar: Cem Küçük, Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce. İşte bu seviyede yürütülen soruşturma nedeniyle dokuz aydır tutukluyuz."

BANK ASYA REKLAMLARI KİMLERE VERİLDİ

MASAK raporlarına da değinen Akın Atalay, iki rapor olduğunu bunlardan birinin Hikmet Çetinkaya ve Cumhuriyet Vakfı ile ilgili, diğerinin ise sanıklarla ilgili olduğunu söyledi. Atalay, "MASAK mali analiz raporunda, araştırma neticesinde ilgili kişi ve kurumlar hakkında pkk ve feto ile ilintili şüpheli işlem yoktur denildiğini" belirtti. 

Cumhuriyet'e verilen reklamlar üzerinden de 'FETÖ' bağlantısı kurulmaya çalışıldığını söyleyen Atalay, bunu da diğer gazetelere verilen reklamlarla kıyasladı. Atalay şunları söyledi:

"Reklam geliri FETÖ ile ilgili ilintili olmak anlamına mı geliyor? O halde diğer medya gruplarının Bank Asya ilan ve reklamlarına bakalım. Son 10 yılda Yeni Şafak gazetesinde 309 kez, Sabah gazetesinde 286 kez, Star gazetesinde 177 kez, Akşam gazetesinde 138 kez, Hürriyet gazetesinde 154 kez, Habertürk'te 64, Milliyet'te 52, Posta’da 72, Türkiye gazetesinde 148, Yeni Akit’te 44, Milli Gazete'de 75 kez yayınlanmış Bank Asya reklamı. Aynı zaman diliminde Cumhuriyet’te ise 5 kez, evet sadece 5 kez yayınlanmış. Bu durumda bizim yayımladığımız reklam nedeniyle FETÖ/PDY irtibatı, iltisakı değerlendirmesi yapılıyorsa, diğer gazetelerin yayınladığı reklam nedeniyle aralarındaki ilişkiyi tanımlamak için kullanılacak kelime bulmak epeyce güç olacaktır."

Akın Atalay, beş bylock iletişimi ile suçlandığını, beş kişinin de gazeteci olduğunu ve tamamının kendisini haber amaçlı aradığını tek tek anlattı ve "Bylock'la ilgili tüm iddiaları yanıtladım. Mutlu oldunuz mu? Tatmin oldunuz mu? Siz kendi konuşmalarınızı böyle açıklayabilir misiniz?" diye sordu.

'ONURUMUZLA VE GURURLA DİYET ÖDÜYORUZ'

Atalay, savunmasını şu sözlerle bitirdi:

"İlhan Selçuk, herkes kendi heykelini yontar demişti. Galiba gazetelerin heykelini de orada çalışanlar yontuyor. Cumhuriyet gazetesinin heykelini İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bayriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar’lar hayatları pahasına yonttular.

Bizler burada yargılanan Cumhuriyet’çiler, bu nadide heykelin sıradaki nöbetçileriyiz.

Nöbetimiz sırasında bu heykele leke sürülmemesi için çabalıyoruz. Bizden öncekiler gibi biz de muktedirlere boyun eğmiyor, korkuya teslim olmuyor, gazeteciliğe ihanet etmiyoruz.

Bu zorlu dönemde bunun bir diyeti vardı.

 Onurumuzla ve gururla ödüyoruz.

 Hepsi budur!..."

Atalay'ın savunması salondan büyük alkış aldı. 

Öne Çıkanlar