Almanya hükümetine soru: Eylemciler ölürse olacakların farkında mısınız?

Almanya hükümetine soru: Eylemciler ölürse olacakların farkında mısınız?
Strazburg'daki açlık grevi eylemcilerinin Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi ile görüşme talebi dün reddedildi. Ancak açlık grevleri bir çok ülkede gündemde.

ARTI GERÇEK- Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven'in, PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecrite karşı başlattığı açlık grevi, cezaevindeki birçok siyasi tutuklunun yanı sıra Sabahat Tuncel, Selma Irmak, Aysel Tuğluk ve Figen Yüksekdağ gibi diğer tutuklu HDP milletvekillerince sahiplenildi.

Avrupa'nın birçok merkezinde destek amaçlı dönüşümlü açlık gevleri yapıldı. Ayrıca Fransa'nın Strazburg kentinde Avrupa Parlamentosu önünde 14 kişi süresiz dönüşümsüz açlık grevindeler. Strazburg'daki grevcilerin CPT (Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi) ile görüşme talebi dün itibariyle reddedildi. Bu nedenle bu perşembe grevcilerin aileleri ve çocukları Belçika'nın başkenti Brüksel'de CPT'nin olumsuz tavrını kınamak için eylem yapacak.

Ayrıca başta Kürtler olmak üzere tüm demokratik muhalif kesimler, CPT'nin tecriti kırmak için görevini yerine getirmiyor olmasını, Avrupa Birliği'nin açlık grevlerine yönelik adım atmamasını protesto için şubatın son haftasında büyük ve merkezi mitingler planlıyor.

Açlık grevleri Almanya hükümetinin gündeminde olmasa da muhalefetin ve kamuoyunun gündeminde yer alıyor. Berlin'deki Friedrichshain-Kreuzberg bölgesi belediye meclisinde 2017'den beri Sol Parti üyesi olarak görev yapan siyaset bilimci Elke Dangeleit, politik internet dergisi Telepolis'te Almanya Federal hükümetinin açlık grevlerine, tecrite karşı tutumunu anlatan  "Öcalan'ın cezaevi koşullarına karşı yapılan açlık grevleri kritik aşamada" adlı bir yazı yazdı.

Elke Dangeleit'in Telepolis'te yayımlanan yazısı şöyle:

Sol Parti Federal Parlamento milletvekili Michel Brandt, bir ay önce, Merkel hükümetinin Kürtlerin sembolik figürü Abdullah Öcalan'ın tecriti konusundaki tutumu hakkında soru sordu. Sorunun arka planında tutukluluk koşulları ve hem Türkiye'de hem Avrupa'da yapılan açlık grevleri vardı.

HDP temsilcisi Leyla Güven, Türkiye'de, 7 Kasım 2018'de açlık grevine başladı. Sağlığı 100 günden fazla bir zaman sonra çok kritik bir aşamada. ARD'den bir çekim ekibi Güven ve kızını ziyaret edebildi. Kızı, annesinin azami kararlılığa sahip olduğunu söyledi.

Türkiye'de 300'den fazla mahkûm açlık grevine katıldı. Strazburg’da, aralarında Türkiye gizli servisi MİT’in suikast girişimi planladığı söylenen Avrupa’daki Ulusal Kürt Ulusal Kongresi Başkanı Yüksel Koç’un da bulunduğu 14 Kürt aktivist, 62 gündür açlık grevi yapıyorlar.

FEDERAL HÜKÜMETİN TUTUMU

Sözlü soruya cevaben Federal Hükümet, "Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi'nin (CPT), İmralı'ya başka mahkûmların alınması, akraba ve avukatların ziyaret etme hakkı ve mahkûmların tedavisine getirilen kısıtlamaları azaltma yönündeki açık eleştirisini" memnuniyetle karşıladıklarını ifade etti.

Federal Hükümet adına cevap veren Devlet Sekreteri, Federal Hükümet’i desteklediğinden, "Avrupa Konseyi'nin bir üyesi olarak Türkiye’nin tutuklular için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin şartlarına uyması gerekiyor" diyerek, "Bu nedenle de Almanya hükümeti İşkenceyi Önleme Komitesi'nin taleplerini destekliyor" şeklinde açıklama yaptı.

Bu açık cevaptan bu yana bir ay geçti, ancak Federal Hükümet adına hiçbir adım atılmadı. Bu arada Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut yine Federal Meclis’te aynı soruyu yineledi. Federal Hükümet'in Türkiye ve Avrupa'daki açlık grevcilerinin sağlık durumları hakkında bilgisi olup olmadığını ve açlık grevcileri ölürse Almanya'da gösterilerin, mitinglerin ve diğer eylemlerin de yapılabileceğinin farkında olup olmadığını sordu.

Açlık grevinin devam ettiği her gün, bu daha olası hale geliyor. Federal Hükümet'in burada iyi diplomatik ilişkilerini kullanma zamanı gelmiştir. Türkiye ve komşu ülkelerde barış istiyorsanız, Öcalan'ın cezaevinde önemli bir rol oynadığı ve 2015 yılında Erdoğan'ın tek taraflı kestiği barış görüşmelerinin tekrar devam etmesini sağlamadan yapamazsınız.

KÜRTLERE KARŞI SAVAŞI KAZANAMAZSINIZ

Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan 15 Şubat'ta tutuklandı. O zamandan beri, Türkiye'deki Kürt bölgeleri huzursuz. Bugün, 20 yıl sonra, Kürt halkının durumu o zamandan daha iyi değil. Türkiye'de son iki yılda tüm şehirlerde, Kürt nüfusu çoğunluğu azalsın diye Kürtler yaşadıkları topraklardan edildi.

Şimdi Kürt siyasetçiler 'teröristlere' destek oldukları iddiasıyla çoğunlukla hapiste. Türkiye'deki Kürt kırsal nüfusu haciz ve köy korucuları tarafından terörize ediliyor. Irak'taki Kürt özerk bölgesi ekonomik olarak Türkiye'ye muhtaç. Suriye Kürtleri, bir yandan Türkiye ordusunun işgaliyle diğer yandan da Suriye rejimince tehdit ediliyor.

Almanya’da aktivist olan Kürtler de muhtemelen Erdoğan’ın keyfini kaçırmamak için giderek daha fazla kriminalize ediliyorlar. Ancak kullanılan tüm terör, baskı ve asimilasyon araçlarının Kürt halkının geniş kesimleri üzerinde direnişi kırmakta etkili olmadığı görülüyor. Aksine ne kadar terörize edilirlerse, yalnızca Türkiye ve Kürt halkında değil, PKK ve Öcalan'ı eleştirenlerde dahi sempati uyandırıyor.

1990'lı yıllarda Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in zamanında Türkiye hükümeti PKK’yi ve ona sempati duyan Kürt nüfusunu parçalamaya çalıştı. Tabii ki tüm Kürtler Kürt İşçi Partisi'ne sempati duymuyorlardı, ideolojik çatlak neredeyse tüm ailelerin içine girdi, asimilasyon baskısı oldukça yüksekti. 1998’de, Türkiye hükümeti 1980’den itibaren Öcalan’ın Suriye'de bulunmasına izin vermesi nedeniyle Suriye’yi savaşla tehdit etti.

Türkiye, Suriye sınırına tank gönderdi, ABD savaş gemileri Akdeniz'deydi. O zamanlar Türkiye ile sıkı ilişkisi olan İsrail, Türkiye hükümetinin tehdidini destekledi. Suriye Cumhurbaşkanı Hafız El-Esad baskılar nedeniyle 19 yıllık bir zamandan sonra Öcalan'ın Suriye'den ayrılmasını istedi. 1998'de Türkiye ve Suriye, Suriye'nin PKK'ye daha fazla destek sağlamayacağını taahhüt ettiği Adana Anlaşması'nı imzaladı.

Öcalan, Yunanistan, İtalya ve Hollanda'ya boşuna sığınma talebinde bulundu. 15 Şubat 1999'da Kenya'da çeşitli istihbarat ajansları kullanılarak tutuklandı. Ardından dönemin Başbakanı Ecevit, 16 Şubat 1999’da titreyen bir sesle şöyle bir açıklama yaptı:

"Bu sabah itibariyle, ayrılıkçı terör örgütü PKK’nın lideri olan Abdullah Öcalan, Türkiye'de. Devlet sözünü tuttu ve Abdullah Öcalan’ı yakaladı. Şimdi Türkiye yargısının sorumluluğu altında kalacak ve herkes artık Türkiye'de ayrılıkçı terörün şansı olmadığını anlamak zorunda."

Bugün bildiğimiz, Demirel'in 15 yıl önce yaptığı gibi o da yanılmış.

KÜRT SORUNUNDA BARIŞÇIL ÇÖZÜM UZAKTA

1999 yılının Haziran ayında, Öcalan vatana ihanetten ölüme mahkûm edildi. Daha sonra bu ömür boyu hapis cezasına çevrildi. O zamandan beri Öcalan, Marmara'daki İmralı adasında hapishanede.  Çoğu zaman orada izole edilmiş bir biçimde yaşıyor.

Akraba ve avukatlarının 700'den fazla görüşme talebi reddedildi ve 2011'den beri avukatlarının kendisini ziyaret etmesine izin verilmiyor. Bu yılın başında kardeşi Mehmet'in 2.5yıl sonra 7 dakika kendisini görmesine izin verildi. İzolasyon Türkiye İstihbarat Şefi Hakan Fidan ve HDP parti temsilcilerinin kendisini barış görüşmelerinde ziyaret ettiği 2013-2015 yılları arasında kesintiye uğradı.

2013 yılında Öcalan tek taraflı bir ateşkes ilan etti. 2015 yılı Newroz kutlamalarında yazdığı bir mesajla insanları 40 yıllık savaşı sona erdirmeye çağırdı. "Acımasız ve yıkıcı hikâyeyi sona erdirme ve barış, kardeşlik ve demokrasi çağına başlama zamanı" diye yazmıştı.

Erdoğan, AKP’nin, HDP’nin popüler bir sol parti olarak oy alıp mecliste salt çoğunluğa ulaşabileceğini fark edince, 2015’te barış görüşmelerini tek taraflı olarak sona erdirdi. Türkiye ordusu ile PKK gerillaları arasındaki savaş, Türkiye'nin güneydoğusunda yeniden başladı. O günden beri Türkiye ordusunun insan hakları ihlalleri gündemde. Askerler ve gerillalar, Türkiye ordusunun 35 yıldan uzun süredir kazanamadığı bir savaşta yok ediliyor.

PKK ihtilafı üzerine çeşitli çalışmalar yazan ve şu anda Dubai'deki Amerikan Üniversitesi'nde ders veren Yunan güvenlik uzmanı Spyridon Plakoudas, "Türkiye Kürt sorununa barışçıl bir çözüm getirmekte başarılı olamadı. 1999'da PKK'ye karşı kazandığı askeri zaferden sonra daha çok islamcı Başbakan Erdoğan'ın göreve gelmesiyle beraber Türkiye, Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulma konusunda eşsiz bir fırsat buldu. Ancak bu, kısmen kendi içsel mücadeleleri ve kısmen de Erdoğan'ın kendi gündeminden dolayı olmadı" diyor. (Çeviren: Ayşegül Karakülhancı)

Öne Çıkanlar