Akkuyu davası Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor

Bu dava, Türkiye'nin hangi şartlar altında, bilirkişi raporlarının nasıl eksik ve yanlış bilgilerle nükleer santral kurmaya çalıştığına yönelik örnek bir dava olarak kayıtlara geçecek...

Türkiye'nin 40 yıllık nükleer santral serüveni, Akkuyu nükleer santrali davasıyla yeni bir sürece giriyor.

Akkuyu nükleer santral projesine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED Genel Müdürlüğü tarafından verilen 1 Aralık 2014 tarihli "ÇED olumlu" kararının iptali istemiyle çeşitli kuruluşlar ve kişiler tarafından iptal davaları açılmış, bu davalar Danıştay 14. Dairesi'nde birleştirilmişti. Açılan iptal davalarını reddeden Danıştay 14. Dairesi'nin kararı, temyiz incelemesini yapan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun kararıyla geçtiğimiz aylarda onaylandı ve geçtiğimiz günlerde de imzadan çıktı.

Danıştay 14. Dairesi'nin 23 Kasım 2017 tarihli kararı ile, yerinde yapılan keşfe dayalı olarak alınan bilirkişi raporuna göre dava reddedilmişti. Bu karara karşı, uzman kurum ve kişilerin görüşlerine dayalı olarak yapılan temyiz başvurusunu değerlendiren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, oy çokluğuyla aldığı kararla ret kararının hukuka uygun olduğuna kesin olarak hükmetmişti. 
 
13 üyeli İdari Dava Daireleri Kurulu'nun başkanı dahil beş üyesi ise "ÇED olumlu" yönünden karara muhalefet etti. Kesin olması nedeniyle karar düzeltme yoluna başvuru şansı bulunmayan kararda, çoğunluk görüşünde bir gerekçe bulunmamakla beraber, karara karşı oy kullanan beş üye (Kurul Başkanı Namık Kemal Ergani ile üyeler Nüket Yoklamacıoğlu, Gürsel Mekik, Ziya Özcan ve Muhsin Yıldız) detaylı olarak hazırladıkları görüşlerinde, uzman kişi ve kurumların görüşleri karşısında, ÇED Raporu'ndaki bilgi ve verilerin eksik ya da yanlış olduğu yolundaki iddiaları da gözeterek, teknik bilgi gerektiren bu hususların araştırılıp açıklığa kavuşturulması gerektiğini ifade etti.
 
Eksik incelemeye ve yanlış verilere dayalı olarak alınan "ÇED olumlu" kararına yönelik hukuki süreç bundan sonra Anayasa Mahkemesi süreci ile devam edecek, davacılar davayı bu ay sonunda Anayasa Mahkemesi'ne götürmeye hazırlanıyor. Eğer Anayasa Mahkemesi'nden de bir sonuç alınmazsa, Akkuyu nükleer santrali davası AİHM'e taşınacak.
 
Dava dosyasında karara karşı oy kullanan beş üyenin tespit ettiği ve incelenmesi yönünde oy kullandığı hususlar gerçekten birbirinden kritik. Dava dosyasında yer alan karşı oyların dayandırıldığı çalışmalar ise şöyle:
 
Muhalif üyeler muhalefet şerhinde, Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ÇED Raporu Değerlendirmesi'nde yer alan şu tespitleri sıraladı:

 

- ÇED Raporu'nda bölgedeki hastalıklar başlığında sadece kanser verilerinin kullanıldığı, bu veriler dışında bağışıklık bozukluğu hastalıkları, mide ülseri ve mide zarı atrofisi, tiroit, meme, kan yapıcı organ ve diğer organ kanser ve tümörleri, hipotroidi, düşük doğum ağırlıklı bebek sayısı, prematüre bebek doğumu sayısı, şeker hastalığı, verem gibi süreğen enfeksiyon ve bağışıklık bozukluğu hastalıkları verilerinin raporda değerlendirilmediği,
- ÇED Raporu'nda radyasyonun kansere etkisine yönelik hiçbir bilgi bulunmadığı,
- ÇED Raporu'nda bireysel radyasyon dozları ve iyonlaştırıcı ışınım kaynaklarının çeşitlerinden kaynaklanan doz ölçümlerine yönelik parametrelerin gerekli değerlendirmeye yetecek veri sunmadığı,
- Projenin Mersin'in önemli gelir kaynaklarından olan balık yetiştiriciliği ve deniz balıkçılığına etkilerinin, ÇED Raporu'nda sistematik olarak ortaya konulmadığı,
- Bölgedeki kuyulardan içme ve kullanma suyu ve sulama suyu elde eden yerleşim yerlerinin, tesisin yapım ve işletim sürecinde nasıl etkileneceğinin  ÇED Raporu'nda değerlendirilmediği belirtilmiştir.
 
Muhalif üyeler, Prof.Dr. Hayrettin Kılıç tarafından hazırlanan uzman görüşünde şu tespitleri sıraladı:
  • Santralin VVER-1200 tipi reaktörlerinde çevreye salınması öngörülen 23 radyoaktif izotop envanterinde çevre etkileri çok önemli olan "trityum" ve "karbon" izotoplarının gösterilmediği,
  • Toplamda 4 reaktörden çevreye yayılacak salım miktarının 60,740 cari olduğu, b değerin ÇED Raporu'nda 20 kat daha düşük gösterildiği,
  • ÇED Raporu'nda soğutma suyu sisteminde kullanılacak "sodyum hipoklorit" kimyasalının denize bırakılma sırasında özelliğini kaybettiği belirtilmekte ise de bunun gerçeği yansıtmadığı,
  • Ana soğutma suyu pompalarının yarattığı yüzeysel akıntıların hidro dinamiğini gösteren çizimler dikkate alındığında santrale giren deniz suyu noktası ile deşarj noktası arasında deniz suyu sirkülasyonunun meydana geleceği, bu hususun ÇED Raporu'nda değerlendirilmediği, bu sebeple santralin soğutma suyu sisteminin deniz suyu sıcaklığına etkisine yönelik verilerin eksik ve yetersiz olduğu,
  • Santrale giren deniz suyu noktası ile deşarj noktası arasında oluşan deniz suyu sirkülasyonu sırasında toksik asitlerin kümülatif olarak denize deşarj edileceği, bunun tesisin sucul yaşam üzerindeki etkisini artıracağı,
  • Nükleer tesisin işletimi sırasında oluşacak asit yağmurlarının bölgedeki tarıma etkisinin ÇED Raporu'nda irdelenmediği tespit edilmiştir.
Muhalif üyeler, ÇED Raporu'nun klimatolojik ve meteorolojik açılardan değerlendirilmesine yönelik Prof.Dr. Murat Türkeş tarafından hazırlanan rapordan şu tespitleri sıraladı:
  • ÇED Raporu'nda veri ve analiz sonuçlarının bölgede hangi çevresel koşulları oluşturacağı, hangi klimatolojik risklerin oluşacağı konusuna hiç değinilmediği,
  • Proje alanında etkin olan hava kütleleri ve yağış oluşum düzenekleri, özellikler, yağış ve fırtına olaylarının snoptik klimatolojisinin bir çok eksiklik ve yanlışlık içerdiği,
  • ÇED Raporu'nda belirtildiğinin aksine yöredeki yağışların sadece yükselti düzeceği ile açıklanamayacağı, bölgede Akdeniz ve orta enlem siklonlarının bulut ve yağış oluşum düzeneklerinin birinci derecede önemli olduğu, bu konuda raporda yeterince değerlendirme yapılmadığı,
  • ÇED Raporu'nun "Yağış" başlıklı bölümündeki uç yağışlar analizinin çok yetersiz olduğu,
  • ÇED Raporu'nda tornado ve siklon analizinin hiç yapılmadığı, ancak bunların yapılmış gibi gösterildiği belirtilmiştir. 
Muhalif üyeler, santralin deprem riskleri açısından değerlendirilmesine yönelik olarak Prof.Dr. Celal Şengör, Doç.Dr. Sinan Özeren ve Yüksek Müh. Ali Özbakır tarafından hazırlanan rapordan şu tespitleri sıraladı:
  • Kıbrıs'ın güneyinde oluşabilecek yüksek ölçekte bir depremin bölgede yaratacağı etkilerin ÇED Raporu'nda yeterince incelenmediği,
  • Helen yayında dalma-batma ve volkanik patlama kaynaklı tsunami riski bulunduğu, bu nedenle de Doğu Akdeniz havzasının tamamının tsunami modellerine yansıtılması gerekirken bunun yapılmadığı,
  • Nil deltasında oluşabilecek büyük yer kaymalarının Doğu Akdeniz sahillerinde 4-5 metrelik dalgalar yaratabileceği, bu riske yönelik ÇED Raporu'nda hiçbir bilgi bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu dava, Türkiye'nin hangi şartlar altında, bilirkişi raporlarının nasıl bilimsellikten uzak şekilde, nasıl eksik ve yanlış bilgilerle nükleer santral kurmaya çalıştığına yönelik dünyada örnek bir dava olarak kayıtlara geçecek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi