Ragıp Zarakolu

Ragıp Zarakolu

Bağışlanmadan önce özür gelir

Tarihin garip cilvesi, kendi toplumunu nefretten arındırma için kurduğu bir cümle, onun katledilmesine gerekçe olarak kullanıldı.

Stockholm. Karanlık kış ayı Ocak’ta yine acımızı diri tutan bir anma. Türkiye’de belki katılanları bile şaşırtan bir vicdan patlamasına yol açan, derin devleti suçüstü yakalatan bir cinayet.

Kitlenin çığlığı, "yeter artık!" idi. Bir süreliğine olsa mekanizmayı durduran, sel gibi akan, toplumun çok farklı kesimlerini bir araya getiren kitlesel bir tepkiydi bu.

Hrant, Ayşe Nur ile birlikte, hakikat ve vicdana sahip çıkma kavgası sürdürdüğümüz arkadaşımızdı.

Ayşe Nur’u da bir Ocak ayında, 28 Ocak’ta yitirdik.

Hrant’ın aldığı ilk ödül, insan hakları ödülü Ayşe Nur’un adını taşıyordu. Kendine yönelik saldırıların yoğunlaştığı günlerde, 2005 yılının Ocak ayında İHD İstanbul Şubesinin mütevazı salonunda almıştı ödülünü. Mutlu etmişti onu bu.

Uluslararası PEN, uzun zaman kampanya yürüttü Hrant için, birkaç kez heyet götürdüm Agos’a onunla dayanışma için. En son seyahati Hollanda ve İskandinavya’ya oldu. Hollanda PEN ve Norveç Akademisi Björnson ödülünü almıştı. (Yaşar Kemal 2013 yılında alacaktı bu ödülü). Eugen Schoulgin sorduğunda, Hrant için, "en uygun isim" demiştim. Sireli Rakel ile birlikte, biraz olsun bunalımdan çıktıkları son seyahat oldu. Yanlış hatırlamıyorsam, Oslo’dan Stockholm’e de geçmişlerdi. Bazen ödüller neye yaradı diyorum, önünü kesemedikten sonra cinayetin?

Hrant’ın bir parçası olduğu Tuzla Kampının hikâyesi de, İHD İstanbul Şubesi Azınlık Hakları Komisyonu ile onun ortak yürüttüğü çalışma sonucu sergilenmiş ve kitaplaşmıştı.

Ermeni soykırımı üzerine çıkan ilk kitap olan Yves Ternon’un "Ermeni Tabusu"nun, yasaklandıktan hemen sonraki ikinci "korsan"(!) baskısını yapma fikri ondan gelmişti. Ve insanlar hep el altından edinebilmişti bu kitabı onun sayesinde.

Belge’nin 20. yılı vesilesiyle TÜYAP’ta düzenlenen toplantıda Hrant da söz alıp, Ayşe Nur’a, "bizim içimizdeki nefret duygusunu alıp, arınmamıza yardımcı oldunuz" diye seslenmişti. Yine zor günler yaşıyordu Türkiye 1998 yılında, Akın Birdal benzeri suikastlar ile… Nasıl bilebilirdik ki, 9 yıl sonra namlu bu kez Hrant’a yönelecek?

Tarihin garip cilvesi, kendi toplumunu nefretten arındırma için kurduğu bir cümle, onun katledilmesine gerekçe olarak kullanıldı.

2006 yılında Orta Doğu gazetesinde birlikte hedef gösterildik, "Kovun Bunları!" manşeti ile. 2007 yılında TGC’nin ödülünü birlikte aldık. Ama artık o yaşamıyordu. Peş peşe aldığımız Ermenistan Cumhurbaşkanlığı ödülü gibi.

Ne güzel, insanca yorumda bulundu Armen Sarkisian, "bağışlamanın yolu özürden geçer" diye 2018 yılında, RTE’ye hitaben.

Unutmanın, açık olan kabristanın üstünün kapanmasının yolu da özürden geçer aslında. "Bizimkilerin", "biz Balkan’ı unuttuk, siz de bunu unutun" söylemine karşı!

Ayşe Nur’un, kadınların omuzladığı cenazesinde, Hrant da bir avuç toprak bırakmıştı mezarına.

Şimdi ikisinin de taşı birlikte yer almakta, Padova’daki Vicdanlılar/Doğrular Bahçesinde.

Hrant, biliyordu katledileceğini, kaçmadı.

Katili suçüstü yakalattı.

Bu Hrant’ın zaferi oldu sonuç olarak.

Hrant, Ermenistan ile Türkiye arasında insanca ilişki kurulmasını savunuyordu. Bunun için "soykırım" konusunu tartışmayı ertelemekten yanaydı. ANZ ile aynı fikirde olmasa da.

Ama, tarihin garip tecellisi, katledilmesi, 1 buçuk milyon sayısına +1 olarak eklenmesi, Türkiye’de hakikatin kabulünün yolunu açtı. Türkiye’de hakikati kabul etmek "aydın" olmanın kıstası oldu yol açtığı vicdan patlaması ile.

Derin devlet kendi ayağını kendisi vurdu. Ve siyasal kriz içine girdi.

Bir kaos planının parçası idi katledilmesi. Ama bunun yol açtığı vicdan patlaması, planı yapanları bocalattı. Muhtıra falan derken Türkiye kendisini erken seçime giden bir sarmal içinde buldu.

Tasarlanan darbeyi, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi/karşı darbesine kadar geriletti.

Kısa bir dönem için de olsa, Hrant dik duruşuyla, kaçmayışıyla Türkiye toplumunun soluk almasına olanak sağladı.

Belge Yayınları eş-kurucusu Ayşe Nur Zarakolu’nun 18. ölüm yıldönümü olan 28 Ocak 2020 Salı günü saat 12.00’da, mezarını ziyaretten sonra başlayacak olan gelenekselleşen Özgür Kitap haftasında iki Can’ı birlikte anacağız.

Bir anlamda da, 2015 yılında Agos’ta ilan ettiğimiz 100. yıl programını gerçekleştiremediği için Belge ekibi adına özür dileyeceğiz. (*)

 

(*)Emre Can Dağlıoğlu, Agos, 30.3.2015, "Ermeni Soykırımı üzerine yıllardır yaptığı yayınlarla tanınan Belge Yayınları, ilk olarak Peter Balakian’ın ‘The Burning Tigris: The Armenian Genocide and America’s Response’ (Yanan Fırat: Ermeni Soykırımı ve Amerika’nın Tepkisi) isimli kitabının Türkçesini yayımlayacak. Jean V. Gureghian’ın ‘Ermenistan Tarihi’, Doğan Akhanlı’nın ‘Hatıralar Caddesi: Evrensel Yüzleşme Zorunluluğu’ ve Anahit Astoyan’ın ‘Osmanlı Ordusunda Ermeniler’ kitapları da yayımlanacak kitaplar arasında yer alıyor. Belge Yayınları ayrıca Behlerian imzalı ‘Taşnak Partisi Tarihi’ kitaplarını okuyucuya sunacak. Edebiyat ve hatırat alanında ise Muşeğ Galşoyan’ın ‘Vaad Edilmiş Gün’, Sarkis Seropyan’ın ‘Kardeş Masallar’ ve Hayr Simon Yeremyan’ın ‘İstanbul İzlenimleri’ kitapları yer alıyor. Yayınevinin konuyla ilgili yayın listesi, Vicken Cheterian’ın ‘Kafkasya’da Savaş ve Barış: Rusya’nın Sorunlu Hududu’, Khatchatur I.Pilikian’ın ‘Nazım Hikmet: Bir Türk Şairinin Ermeni Bağlantıları’ ile ‘Ermeniler ve Opera’ ve Anna Arslan’ın ‘Muş Kitabı’ adlı kitaplarını da kapsıyor. A. Gesar imzalı ‘Antep’in Var Oluş Mücadelesi’ kitabının yanı sıra, Varoujean Poghosyan’ın derlediği belgelerden oluşan ‘1922 İzmir Felaketi’ ve ‘1920 Maraş Ermeni Katliamı’ kitapları yer almakta."

Yair Aron’un " İnkârın Sıradanlığı", Dadrian’ın Toplu Makaleler derlemesinin "Soykırım İnkârı" üzerinde yoğunlaşan 4. cildi, Varujan Voskanyan’ın "Fısıltılar Kitabı" adlı romanı,  Lepsius’un "Ermeniler ve Avrupa, 1896" adlı kitabı ve "Halep Ermeni Mülteci Kampı Albümü", Belge Yayınları tarafından yayımlanmak üzere sıra bekleyen kitaplar arasında.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Zarakolu Arşivi