Barış akademisyenleri: İki kadın birlikte ağladığında barış olur

Barış akademisyenleri: İki kadın birlikte ağladığında barış olur
'Bu suça ortak olmayacağız' adlı barış bildirisine imza attıkları için yargılanan akademisyenler mahkemede yaptıkları savunmalarla, barış, adalet ve özgürlük istediler.

Barış İçin Akademisyenlerin 'Bu suça ortak olmayacağız' başlıklı 'Barış bildirisi'ne  imza attıkları için 'Terör örgütü propagandası' ile yargılanan akademisyenlerin duruşmaları Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde devam etti.

Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ömer Turan ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Dr. Begüm Özden Fırat İlk kez hakim karşısına çıkarken, İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Naz Çavuşoğlu, Araştırma Görevlisi Can Soylu, Prof. Dr. H.K.A, Galatasaray Üniversitesi'nden Doç. Dr. Buket Türkmen, Yrd. Doç. Dr. Gülsün Güvenli ve İstanbul Üniversitesi'nden emekli Prof. Dr. Gençay Gürsoy’un 2. duruşmaları görüldü.


Galatasaray Üniversitesi'nden Doç. Dr. Buket Türkmen

'İKİ KADIN BİRLİKTE AĞLADIĞINDA BARIŞ OLUR'

Bianet'in aktardığı haberde, Galatasaray Üniversitesi'nden Doç. Dr. Buket Türkmen yaptığı savunmada, çatışmalarda 35 günlük bebeği ölen bir kadınla tanışınca utanç içinde ağladığını söyleyip, "İki kadın birlikte ağladığında, barış olur" dedi:

"Biraz romantik olmama izin verin, gerçekçi bir romantizm bu, şiirlere ve romanlara konu olduğu kadar tarih yazımlarına ve gelişmiş hukuk sistemlerinin kurulmasına da kaynak olmuş bir hayale dayalı:

Bu ülkenin yurttaşları olarak güzel günbatımlarında yanyana olabilme hayali bu. Hep beraber herkesin kendi hikayesini gelip katacağı dev bir hikaye hayali. Tıpkı bir seyahatim sırasında, bütün patlamalara, çatışmalara inat kocaman Mezopotamya ovasını kucaklayan günbatımı gibi, bütün halkı kucaklayacak kadar güzel, kocaman ve geniş bir hikaye olurdu bu. O koskoca ovada günbatımına baktığınızda sayın hakim, hiçbir şekilde anlam veremiyorsunuz, ne yaşananlara, ne acılara ne gözyaşlarına. Bana öyle geldi. Buna hala inanmak istiyorum. Bütün öğrencilerime bunu gösterebilmek isterdim.

Bu inancımın sarsıldığı, kırıldığı zamanlar oldu. Bir noktada çatışmalarda 35 günlük bebeği ölen bir kadınla tanışınca utanç içinde ağladım. O benim ellerimi tuttu ve birlikte ağladık. İki kadın birlikte ağladığında, barış olur. O barış önemlidir. 35 günlük bebekler ölmemeli. Öldükleri zaman, bunun hesabını benim vatandaşlarım sormalı ve sorumlular ceza görmeli. Zira 35 günlük bebeğin ölümüne üzülmeyecek kimsenin bu ülkede yaşadığına inanmıyorum, bebeklerin kimliği yoktur, onlar bebektir. Ben, kimliği ve ideolojisi ne olursa olsun, hiçbir yurttaşın bebeklerin ölümünden üzüntü ve utanç duymayacağına inanmıyorum."

SAVCI TERÖRLE MÜCADELE KANUNU GEREĞİNCE CEZALANDIRILMALARINI İSTEDİ

Suç unsurlarının oluşmadığını belirterek beraat talebinde bulunan avukat Arif Ali Cangı, bildirinin hükümet uygulamalarının eleştirisi ve öneriler metni olduğunu söyledi.

Savcı ise, önceki duruşmalarda da verdiği esas hakkındaki mütalaasında 'sanığın üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmış olmakla' diyerek 'basın yayın yoluyla silahlı terör örgütünün propagandasını yapmam" suçlamasıyla Terörle Mücadele Kanunu"ca cezalandırılmasını istedi.

Avukat Cangı ve akademisyen Türkmen, mütalaaya karşı savunma için süre istedi. Heyet, ek süre ile vareste tutulma taleplerini kabul ederken diğer talepleri reddetti. Duruşma 13 Aralık 2018 tarihine ertelendi.


İstanbul Üniversitesi'nden emekli Prof. Dr. Gençay Gürsoy

'SAVAŞIN BİR HALK SAĞLIĞI SORUNU OLDUĞUNA İNANIYORUM'

2'inci duruşmada hakim karşısına çıkarılan İstanbul Üniversitesi'nden emekli Prof. Dr. Gençay Gürsoy'a mahkeme heyeti "Daha önce başkanlık yapmış olduğu TTB’nın Afrin harekatından sonra yaptığı ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ bildirisinden haberdar olup olmadığı, bu bildiri içeriği ve yargılama konusu bildiriye ilişkin sanığın olaylara bakış açısına dair kanaati" soruldu.

Gürsoy'un avukatı Metiç Eyüboğlu, soruya 'yargılamayla ilgisi olmadığı' gerekçesiyle itiraz etse de mahkeme heyeti soruyu yineleyince, Gürsoy "Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu görüşüne katılıyorum" dedi.

Hakkındaki suçlamaları üç nedenle reddettiğini söyleyen Prof. Dr. Gençay Gürsoy, savunmasında üç nedeni şöyle izah etti:

'SUÇLAMALARI ESAS OLARAK ÜÇ NEDENDEN DOLAYI REDDEDİYORUM'

"Birincisi, propagandasını yaptığımız ve bir yöneticisinin açıklaması üzerine kaleme aldığımız iddia edilen bildiride, herhangi bir örgütün adı geçmediği gibi, iddianamede sözü edilen "Özyönetim" kavramı ya da onu ima eden en ufak bir göndermenin bulunmayışıdır. Bulunsaydı iddia kanıtlanmış mı olacaktı? Hayır olmayacaktı. Zira genel anlamıyla, yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve güçlenmesi anlamına gelen bu yaklaşım, Avrupa Birliği (AB) sözleşmesinde "Yerel Yönetimler Özerklik Şartı" başlığıyla vurgulanan, ayrıca bugün iktidarda olan AKP’nin ilk parti programında yer alan bir idari reform kavramıdır. Ama tekrar ediyorum, imzaladığımız bildiride, özyönetim ya da o anlama gelecek başka bir sözcük de yoktur.

Suçlamaları reddetmemin ikinci nedeni, bildiride, cezalandırılmak istendiğimiz TMK 7-2’nin 2013 değişikliği ile öngördüğü "Cebir ve şiddeti alenen överek, yakın bir toplumsal tehlikeye yol açmak" koşulunun hiçbir şekilde söz konusu olmamasıdır. Bildiride şiddet ne alenen ne ima yoluyla övülmüş, ne de "yakın bir toplumsal tehlikeye" yol açılmıştır. Aksine bağlı oldukları yasaları ihlal eden sorumlularının ortaya çıkarılması ve sorunların barışçı yoldan çözülmesi talep edilmiştir.

Suçlamaları reddetmemin üçüncü nedeni ise, bildiride, gerekçesi ne olursa olsun, operasyonlar sırasında sivil halkın uğradığı akıl almaz mağduriyetler, kadınların, çocukların, sağlık çalışanlarının ölümleri konusunda, ekte bazı örneklerini sunduğum (Ek.), çok sayıda raporla belgelenen, o dönemde, boy boy resimleriyle günlük basında yer alan, TBMM tutanaklarına geçen gerçekleri ileri sürmenin, bu konuda fikir beyan etmenin hiçbir şekilde suç sayılamayacağıdır."

Avukat Meriç Eyüboğlu ve Prof. Dr. Gençay Gürsoy mütalaaya karşı savunma için süre istedi. Mahkeme heyeti bir sonraki duruşmayı 11 Aralık tarihine erteledi.

Savunmalarının ardından, İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Naz Çavuşoğlu ve Araştırma Görevlisi Can Soylu'nun duruşmaları 11 Aralık tarihine ertelenirken, Prof. Dr. H.K.A'nın duruşması 1 Kasım tarihine ertelendi. (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar