Emine Ocak ve Elmas Eren: Bu halk isterse adalet olur

Emine Ocak ve Elmas Eren: Bu halk isterse adalet olur
Emine Ocak ve Elmas Eren Cumartesi Anneleri'nin öncülerinden. Yıllardır mücadele veren iki anne Artı Gerçek'e konuştu.

Rıfat DOĞAN


ARTI GERÇEK - Cumartesi Anneleri/İnsanları 700. Haftayı geride bırakıyor. Türkiyenin en uzun soluklu eylemini başlatan annelerden Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak ve Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren Artı Gerçek’e konuştu. 

Cumartesi Anneleri/İnsanları, Türkiye’nin en uzun soluklu eylemlerinden biri. Hasan Ocak ve yine Ocak gibi gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un cansız bedeninin bulunmasının ardından 27 Mayıs 1995 tarihinde "Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın" talebiyle başladı ve 700. Haftasını geride bırakıyor.

Her hafta cumartesi günü saat 12.00’de Taksim Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kayıp yakınları, adalet arayışlarını sürdürüyor, bu sadece adalet arayışı değil aynı zamanda çocuklarının, eşlerinin yarım bıraktığı mücadelenin de bir devamı.

Emine Ocak, oğlu Hasan Ocak’ın kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü 15 Mayıs 1995 yılında öğrendi. Anne Elmas Eren de 21 Kasım 1980 yılında gözaltına alınan oğlu Hayrettin Eren’den bir daha haber alamadı.

Ailesi, Ocak’ı her sorduğunda devletten "bizde yok" yanıtını aldı, köylüler Ocak’ın cansız bedenini gözaltına alınmasından beş gün sonra Beykoz Buzhane Köyü Dedeler Mevkii’nde görmüştü. Jandarmaya haber verilmiş, savcılığa başvurulmuştu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve ilçelere parmak izi gönderildi. Ancak bu bulgularla kimlik tespiti yapılmadı. Ocak, 19 Mayıs'ta 1995'te binlerce insanın katıldığı büyük bir törenle Gazi Mahallesi mezarlığına gömüldü.

Elmas Eren de 38 yıl boyunca oğlu Hayrettin Eren’den haber alamadı. Devlet onlara da kapı duvardı. Gözaltında kaybedilen Eren için eve seçmen kağıtları ve askerlik celbi gönderildi. Eren’in babası 2012 yılında hayatını kaybettiğinde veraset ilanı çıkarmak isteyen aileye "Hayrettin nerede?" diye soruldu. Açılan dava sonucu mahkeme tarafından 2013 yılında gaiplik kararı verildi.

Ocak’ın annesi Emine Ocak ve Eren’in annesi Elmas Eren Cumartesi Anneleri/İnsanları eylemini başlatan annelerden. 700. haftasını tamamlayacak bu uzun soluklu adalet arama mücadelesini Artı Gerçek’e anlattılar.  Herkese çağrıda bulunan Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren, "Bizim yaralarımız tüm kayıplarımızı bulduğumuzda belki biraz iyileşir" diyor. Emine Ocak da umudunun insanda, insanlarda olduğunu, halkın istemesi halinde adaletin sağlanacağını belirtiyor.

HERKES TEK YÜREK OLDU

Annelerin sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

Türkiye’nin en uzun soluklu sivil itaatsizlik eylemi Cumartesi Anneleri, 700. haftasını tamamlıyor. Bize kısaca bu eylemin başlama nedenlerinden bahseder misiniz?

Elmas Eren: Türkiye'nin birçok yerinde ve çeşitli zamanlarda birçok insan gözaltına alındı ve aileleri onlardan bir daha haber alamadı. Bu aileler birbirlerinden habersiz bireysel olarak hukuk mücadelesi veriyorlardı. Taki 1995 yılına kadar. Bu tarihte Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç gözaltına alınıp kaybedildi ve Ocak ailesi "sağ aldınız sağ verin" sloganı ile Galatasaray Lisesi önünde oturmaya başladı. Daha sonra bu eylemi duyan gözaltında kaybedilen insanların aileleri bu eyleme katıldı ve tek bir yürek oldu. Mayıs ayında Hasan Ocak’ın cansız bedenine Altınşehir kimsesizler mezarlığında ulaşıldı. Ancak Hasan'ın bulunması olayın sonu değil başlangıcı oldu, bütün gözaltındaki kayıplar için hukuk mücadelesi, adalet arayışı başlamış oldu.

TÜM AİLELERLE YOLDAŞ OLDUK

Cumartesi Anneleri gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un cansız bedeninin bulunmasıyla 27 Mayıs 1995'te başladı ve bugün 700 haftasını tamamlıyor. 700 hafta sizin için ne anlama geliyor?

Emine Ocak: Biz 27 Mayıs'ta Galatasaray'da oturduk. Biz oturduktan bir hafta sonra Rıdvan'ın cenazesini çıkardık kimsesizler mezarlığından. Aynı Hasan gibi işkence yapmışlardı Rıdvan'a. Aynı Hasan gibi öldürmüşlerdi. Rıdvan'ın annesi Asiye'yle kardeş olduk. Birlikte ağladık, birlikte dayandık. Sadece Asiye'yle değil. Galatasaray'daki tüm aileleriyle birbirimize derdimizi söyledik. Birlikte dayandık. Hanım Tosun'un çocukları benim çocuğum oldu, benim çocuklarım Hanım'a kardeş oldu. Tüm ailelerle birbirimize yoldaş olduk. 700. haftada Asiye benim yanımda olmayacak. Fatma Morsümbül'le saçımızdan sürüklendik, birlikte gözaltına alındık. Fatma da bizi bıraktı gitti. Hediye Coşkun hep oğlunun kemiklerini bulmak için adaklar adardı. Şimdi o da yanımda yok. Makbule Babaoğlu bize mektup gönderirdi hep, sesini gönderirdi. O da oğlu Nazım'ı bulamadan gözü açık gitti.

HERKES ‘ADALET DESİN’ DİYE ‘700. HAFTAYA GELİN’ DİYORUZ

Hele Mehmet... Mehmet Demir, bizi kardeşsiz bıraktı... Güzel'in çocuğu kayıp değildi ama hep yanımıza geliyordu bize destek oluyordu. Onu da toprağa verdik. 700 haftalara eksik giriyorum. Yaralı giriyorum. Bizim yaralarımız tüm kayıplarımızı bulduğumuzda belki biraz iyileşir. Katiller ceza alırsa belki biraz iyileşir. Bu devlet artık yapmasın. Bu kadar acı yetmez mi? Herkes "Adalet" desin diye "700. Haftaya gelin" diyoruz.

BİZİ YAN YANA GETİREN SADECE ACILARIMIZ DEĞİL, HUKUKSUZLUK VE ADALETSİZLİKTİ

Başlattığınız eyleme sonradan oğlunu yakınlarını kaybeden çok sayıda aile dahil oldu ve bu mücadele giderek büyüdü. Aileler nasıl yan yana geldi? Onları buluşturan sadece ortak acıları mıydı?

E.E.: Bireysel olarak hukuk mücadelesi veren ve acılarını kendi içinde yaşayan aileler yalnız olmadıklarını anladılar ve zaman içinde Galatasaray Meydanı’na gelerek acılarını ve mücadelelerini ortaklaştırdılar. Bir araya geldiğimizde aslında hepimizin aynı şeyleri yaşadığını öğrendik. Gözaltına alınan evlatlarımızın, yakınlarımızın akıbetini sorduğumuzda hepimize "BİZDE YOK", "BİZ ALMADIK", "ARANIYOR" cevapları verilmişti. Tanıklara rağmen gözaltına alındıkları inkar edilmişti. Dolayısı ile bizi bir araya getiren sadece acılarımız değil hukuksuzluk, adaletsizlik, faillerin korunmasıydı.

İFADELERE RAĞMEN TEK BİR KİŞİNİN TANIKLIĞIYLA DAVANIN GAİPLİĞİNE KARAR VERİLDİ

Oğlunuz Hayrettin Eren 38 yıl önce 21 Kasım 1980 günü gözaltına alındı ve bir daha haber alınamadı. Eren ile ilgili gelinen noktada mahkeme 2013 yılında gaiplik kararı verdi? Sonrasında bir gelişme yaşandı mı?

E.E.: Hayrettin Eren beş arkadaşı ile birlikte gözaltına alınmıştı. Beş arkadaşının tanıklığına rağmen HAYRETTİN EREN'in gözaltına alındığı hep inkar edildi. Beş kişi çıktıkları bütün mahkemelerde HAYRETTİN EREN'in de kendileri ile yargılanması gerektiğini belirtip hem yazılı hem sözlü biçimde onu istediler. Daha sonra bu beş kişi noter tasdikli tanıklıklarını İstanbul Cumhuriyet Savcılığına gönderdikleri halde hep inkar edildi ve dava açılamadı, hukuk HAYRETTİN için işletilmedi ama aynı kişilerden birinin aynı tanıklığı ile 2013 yılında gaipliğine karar verildi. 12 Eylül Cuntacılarının yargılandığı mahkemelere müdahilliğimiz kabul edilmedi. Açmak istediğimiz bütün davalar en son zaman aşımı nedeniyle de düşürüldü ve tozlu raflara kaldırıldı.

YANIMIZDA OLANLAR İÇİN GALATASARAY MEYDANINA GİTMEYE KARAR VERDİK

Hasan Ocak’ın öldürülmüş bedeninin İstanbul’da bir ormanda bulunup kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü 15 Mayıs 1995 günü öğrendiniz. O günden bugüne oğlunuz Ocak için mücadele eden annelerin başında geliyorsunuz. Buna nasıl karar verdiniz?

E. O.: Ben önce Hasan'ı arıyordum, sadece çocuğunu arayan ben değildim. Oğlunu arayan Hatice Toraman vardı yanımızda, eşini arayan Birsen Gülünay vardı, abisini arayan İrfan Bilgin vardı. Biz her yere birlikte gidiyorduk. Birlikte soruyorduk. Biz Hasan'ı bulduk ama o zamanlar gözaltında kaybedilen çok insan vardı. Biz istedik ki Hasan son olsun. Hasan'dan sonra kimse kaybedilmesin. Bizim yaşadıklarımızı kimse yaşamasın istedik. Hasan'ı ararken yanımızda olanlar için, evladını soran ve hakkını arayanların yanında olmak için Galatasaray'a gitmeye karar verdik.

OĞLUMU KAYBEDİLMEDEN BİR GÜN ÖNCE GÖRDÜM

Oğlunuzu en son ne zaman gördünüz? Ne zaman konuştunuz?

E.E.: En son gözaltına alındığından bir gün önce evdeydi bizim için normal bir gündü. Babasına ait Murat 124 marka arabayı kullanıyordu. Arabasının bazı yerleri hasar görmüştü, onları yaptıracağını söylemişti. Zeytinyağlı barbunya yemeğini çok seviyordu. Ben de akşama barbunya ve aşure yapacağım demiştim o da "geleceğim" demişti. Evimiz Avcılar'da ve akşam geç saatte araba bulmak zor oluyordu. O nedenle olsa gerek o gece eve gelmedi. Onun için aşure ve barbunya ayırdık. Telefonda olmadığı için haberleşemiyorduk. Ertesi gün gene gelmedi bir daha gün de gelmeyince telaşlandık. Olayı arkadaşlarından öğrendik.

HASAN’IN ANNESİYLE SON KONUŞMASI: ‘ANNE SEN YEMEK YAPMA SADECE ÇORBA YAP, BEN BALIK ALACAĞIM’

Oğlunuz Ocak ile en son ne zaman görüştünüz? Neler konuştunuz?

E.O.: 21 Mart kızım Aysel'in doğum günüydü. Ben yemek yaparken Hasan beni aradı. "Anne sen yemek yapma sadece çorbayla salata yap, ben gelirken balık alacağım." dedi. Bu benim Hasan'ımın sesini son duyuşum oldu.

HALKIN REFAHI İÇİN MÜCADELE EDİYORDU

Bize biraz Hayrettin Eren’den bahseder misiniz? Nasıl biriydi? Ne yapmayı planlıyordu? Hedefleri nelerdi?

E.E.: Hayrettin Eren Pertevniyal Lisesi'nde okudu, daha sonra İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulunu bitirerek İngilizce öğretmeni olmuştu. Son derece yetenekli ve duyarlı bir insandı. Resim yapar, gitar çalar, müzik dinler. 68 kuşağından çok etkilenmişti. Paylaşmayı çok severdi. Toplumsal duyarlılığı çok fazlaydı. Bu da onun ezilenden yana yer almasına sebep oldu. Halkın refahı için, sınıfsız bir toplum için mücadele ediyordu. Hedefi ülkesindeki ve dünyadaki bütün insanların devletin bütün imkanlarından eşit olarak yararlanmasını sağlamaktı. Bu uğurda da canını verdi.

BENİM UMUDUM İNSANDA, ONLAR İSTERSE ADALET SAĞLANIR

Ocak’ın öldürülmesiyle ilgili devam eden davada mahkeme takipsizlik kararını kaldırmıştı. Yıllarca süren bir dava ve cezasızlık örneği. Yargı da bu konuda işlemedi. Gelinen noktada hukuk da bitti. Umudunuz var mı adaletten?

E.O.: Benim umudum insanda, insanlarda. Bu halk isterse adalet olur, bu halk susarsa ne adalet gelir ne de kayıplar bulunur. O yüzden susmuyorum ben. Hiç kimse susmasın.

BUGÜNKÜ SİYASİ İKTİDAR DA KAYIPLARIMIZIN KATİLLERİNİ KORUDU

Ocak ile birlikte çok sayıda faili meçhul cinayetler yaşandı ve bugün de aslında sürüyor. 12 Eylül ile başlayan o günlerden bugüne AKP iktidarına bir şeyler değişti mi?

E.O.: Ben değiştiğine inanmıyorum. O dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bizimle görüştüğünde "ben değiştireceğim, sizin kayıplarınızı bulacağım" dedi ama yapmadı, hiçbir şeyi değiştirmedi. Onlar da bizim kayıplarımızın katillerini korudu. 

BARIŞ OLSUN Kİ KAYIPLARIMIZ DA BULUNSUN

Oğlunuzun kaybolmasına neden olanlar şu an karşınızda olsa onlara ne söylemek isterdiniz?

E.E.: Oğlumun kaybolmasına neden olanlardan bazıları da evlat acısı yaşadı. Ben onlara ne hissettiklerini sormak isterim. İnsanlık suçu işleyen bu yaratıklar çocuklarının, torunlarının gözlerine bakarken ne düşündüklerini sorarım. Tabii bu normal insan davranışı olur. O an ki ruh halimin bunları söyleyecek kadar insani olabileceğini düşünemiyorum.

Cumartesi Anneleri eylemlerinde toplumsal barış vurgusu sıkça yapılıyor. Annelerin barışa bakışı nedir ve sizin için toplumsal barışın anlamı nedir?

E.O.: Barış gelmezse daha çok anne ağlayacak. Bizim çocuklarımız hep barış dedi. Barış olsun ki bizim kayıplarımız da bulunsun.

Öne Çıkanlar