Demokrasi koalisyonu 'devlete' karşı

23 Haziran’a giderken Binali Yıldırım yalnız değil. Neredeyse tüm 'devlet' arkasında. Buna karşın Ekrem İmamoğlu ise birbirinden çok farklı toplumsal kesimlerin ortak adayına dönüştü.

23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri için adaylar sahaya iniyor. Görünen o ki, 23 Haziran’a kadar olan süreç siyaseten çok sıcak geçecek.

Önceki gün CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu bir grup gazeteciyi davet ettiği sohbet toplantısına katıldım.

Kaftancıoğlu sohbette sandık güvenliği ve seçim stratejisi konusunda bizi bilgilendirdi. Sonra da soru-cevap kısmında gazetecilerin sorularını cevapladı.

Kaftancıoğlu’nun konuşmasından çıkardığım en önemli sonuç, CHP’nin sandık güvenliği konusunda 31 Mart seçiminden de dersler çıkarmış olduğu ve sandık başında daha örgütlü oldu.

Ekrem İmamoğlu’nun seçim stratejisinin bel kemiğini ise AK Parti tabanını ürkütecek her türlü eylemden kaçınmak ve gerçekleri anlatmak olduğunu söylemek mümkün. En azından Kaftancıoğlu’nun konuşmalarından benim çıkarımım bu yönde.

CHP İstanbul örgütü 23 Haziran’a hazır. Sonucu da hep birlikte göreceğiz.

ZAMAN İMAMOĞLU LEHİNE

Peki sahada durum nedir?

Bugüne kadar olan gelişmelere bakıldığında şunu söylemek mümkün. Zaman İmamoğlu lehine işliyor. Ve iktidar blokunun bugüne kadar yaptığı pek çok şey bunu sağlıyor.

Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse MHP lideri Devlet Bahçeli, İstanbul’un 23 Haziran’da bir kez daha kaybedilmemesi için tüm enerjisini ortaya koyacak. İki lider ve partiler, tüm gücüyle sahada olacak ve Binali Yıldırım’ın kazanması için uğraşacaklar. Tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi.

Yani 23 Haziran’a giderken Binali Yıldırım yalnız değil. Neredeyse tüm "devlet" arkasında.

Buna karşın Ekrem İmamoğlu ise 31 Mart’tan farklı olarak CHP ve Millet İttifakı adayı olarak değil, Türkiye’nin her yerinden birbirinden çok farklı toplumsal kesimlerin ortak adayına dönüştü. İmamoğlu etrafında kendiliğinden ve tüm Türkiye’de karşılığı olan bir "demokrasi koalisyonu" oluştu. İmamoğlu işte o koalisyonun adayı haline dönüştü.

İmamoğlu’nun adaylığının yaşadığı bu dönüşüm, 23 Haziran’a giderken onun en büyük gücü olacak. Özetle demokrasi koalisyonunun rakibi devlet olacak.

İKTİDAR BLOKUNUN YAŞAYACAĞI ZORLUK

İmamoğlu’nun Yıldırım’a karşı güçlü olduğu diğer bir alan ise mevcut oylarını korumak kadar oy kullanmayan seçmenleri sandığa taşıma yani bir şekilde sandığa gitmeyen küskünleri ikna etme.

İktidar Bloku ve Binali Yıldırım oy kullanmayan yaklaşık 450 bin AK Parti ve MHP’li oyun peşinde. Ekrem İmamoğlu ise sadece 230 bin CHP’li ve seküler kesimden olan seçmenlerin değil, AK Parti'li ve MHP’li seçmenlerin.

Bir önceki seçimde AK Parti’ye oy vermiş ya da üyesi olduğu halde oy kullanmayan AK Parti'lilerin 31 Mart’ta sandığa gitmemelerinin rasyonel gerekçeleri var. Ülkenin içinde olduğu ekonomik kriz, iktidar blokunun seçim sürecinde izlediği sert siyasal söylem bunlardan bazıları olabilir. Elbette başka gerekçeler de saymak mümkün. Bu grup içinde sandığa gitmeyenlerin önemli bir kısmının ise genç olduğunu unutmamak gerekiyor.

Burada soru şu; 31 Mart’ta sandığa gitmeyen AK Parti'liler 23 Haziran’da neden gitsin? Oy kullanmama gerekçelerinde radikal değişim yaşandı mı? Tam tersine, gerekçeler daha da güçlendi. Ekonomik kriz daha derinleşti, kutuplaşma dili daha keskinleşti.

Dahası YSK’nın verdiği hukuki değil siyasi kararla sadece sandığa gitmeyen AK Parti'liler değil, sandığa gidip oy kullananların kafasında bile birçok soru işaretleri oluştu.

Bu açıdan iktidar bloku, kendi tabanında oy kullanmayanları sandığa götürmekte zorlanmaya devam edeceği gibi, 31 Mart’ta Binali Yıldırım’a oy vermiş seçmenlerden bir kısmını kaybetme riski ile karşı karşıya.


KAZANACAĞINA İNANMAYANLAR BU KEZ SANDIĞA GİDECEK

Buna karşın Ekrem İmamoğlu’nun sandığa gitmeyen CHP’li ve laik kesimden seçmenleri sandığa gitmeleri konusunda ikna edebilmesi daha kolaydır.

Çünkü, bu kesimde sandığa gitmeyenlerin temel gerekçesi, geçmiş kötü deneyimlerdir. Özellikle 24 Haziran gecesi yaşanan hayal kırıklığının bunda özel payı vardır. "AK Parti ne yapar eder seçimi alır, İmamoğlu kazanamaz" düşüncesi insanların sandığa gitmemesinde güçlü bir gerekçe görülüyor. Elbette bunu sandığa gitmeyen tüm seçmen için söylemek mümkün değildir.

Ama 31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanması, bu gerekçeyle sandığa gitmeyenleri kendiliğinden ikna etmiştir. Yani Ekrem İmamoğlu'nun sandığa gitmeyenleri sandığa taşımak için çok çaba sarf etmesine gerek yoktur.

İmamoğlu bu konuda esas çabasını AK Parti tabanından oy almaya harcayacak ki bu konuda en büyük kozu, uğratıldığı "mağduriyet"tir. Ve bu, İmamoğlu’nun en güçlü tarafı. Görünen o ki, İmamoğlu 31 Mart’ta Binali Yıldırım’a oy vermiş seçmenlerden de oy alacak.

ÖCALAN’A İZİN KÜRTLERİ KAZANDIRIR MI?

Bu bağlamda iktidar blokunun da, Ekrem İmamoğlu’nun da en büyük sınavı Kürt seçmenlerle olacaktır.

İktidar blokunun, HDP’ye yakın Kürt seçmenin oyunu alabilmek için tek alternatifi tüm ülkede demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere dönüştür. Ama bu yolda atılmış adım olmadığı gibi tersine HDP’ye siyasal baskı artmaktadır.

İktidar Kürtleri ikna için Öcalan’ı yeniden sahaya sürme konusunda ilk adımı YSK kararının açıklanacağı gün avukatları ile görüştürüp, onun mesajını kamuoyuna açıklamayla attı. Dün de ikinci adımı attı ve tamamen keyfi biçimde hukuk ihlal edilerek yasakladığı Öcalan’ın avukatları ile olan görüşme yasağını kaldırdı. Tamamen hukuksuz olan bu yasak neden kondu, neden şimdi kaldırıldı sorularının cevabını hepimiz biliyoruz. Keyfiliğin bu denli kurumsallaştığı durumda, bu yasağın kalkması Kürtleri ne kadar ikna edecek göreceğiz. Ama bu kararın seçim sonuçlarından bağımsız olarak sürmekte olan açlık/ölüm grevlerinin bitmesi için olumlu olacağına kuşku yoktur.

Buna karşın Ekrem İmamoğlu, sadece Kürtleri değil, devletin ötekileştirdiği tüm toplumsal kesimlerin adayı haline geldiği için avantajlıdır. Bu kesimlerin içinde Kürtler de vardır.

İmamoğlu’nun yeniden belediye başkanı seçilmesi, ülkede oluşan umut dalgasının daha çok büyümesini sağlayacaktır. Bu umut dalgası ise, ülkenin demokrasiye, hukuka, özgürlüğe dönebilmesi için bir şanstır. Ve bundan bu ülkede yaşayan herkes yararlanacaktır.

KAZANMAYI VE KAYBETMEYİ ÖĞRENMEK

Türkiye görünürde siyaseten iki büyük kampa ayrılmış gözükse; Ekrem İmamoğlu’nun etrafında oluşan demokrasi koalisyonu bu kutuplaşmada iktidar bloku içinde bir travma yaratmıştır.

O yüzden 23 Haziran’a giderken Ekrem İmamoğlu’nun siyaseten 31 Mart’a kadar yaptığından farklı bir şey yapmasına gerek yok. Yapması gereken yaptıklarını daha güçlü biçimde sahada yapmaya devam etmesidir. İmamoğlu’nun bu süreçte yine en büyük şansı sahiciliği ve daha çok insana dokunması olacaktır.

Sonuçta CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sohbet toplantısında bize söylediği şu cümle önemlidir: "Biz nasıl kazanmayı öğreniyorsak, iktidar da kaybetmeyi öğrenecek."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi