Dışarıdan nasıl mı görünüyoruz?

Yeni Zelanda'daki cami saldırısının ardından Washington Post'a bir yazı yazan Erdoğan'a gelen okur tepkilerine bakmak ister miydiniz?

Türkiye'nin cumhurbaşkanı, kendi adı ve imzasıyla Washington Post'a bir makale yazdı (ya da yazdırdı). "Yeni Zelanda saldırganı ile IŞİD'in kumaşı aynı" başlıklı yazının içeriğini tahmin ediyorum okudunuz, radyolardan dinlediniz, TV'lerden izlediniz ya da en azından şöyle bir bakıp geçtiniz.

Benim dikkatimi bu yazı kadar yazıya verilen tepkiler çekti.

"Dünyadan bakınca Türkiye'nin nasıl göründüğü", yurt dışında yaşayanların en çok karşılaştıkları soruların başındadır. Türkiye'nin ya da Türkiye'yi yönetenlerin nasıl göründüğüne bakmak için bu yazıya verilen tepkiler, iyi bir fırsat bence.

Erdoğan için "despot", "diktatör", "otokrat" gibi tanımlamalar kullanan okurlar, Washington Post gazetesine de ağır eleştiriler yöneltmişler. Bazıları, gazetenin "demokrasi karanlıkta ölür" ilkesini hatırlatmış. Bu ilkeyle yayın yaptığını söyleyen gazetenin Erdoğan'ın görüşlerini yayınlamasını eleştirmiş. Hatta birisi daha da ileri gidip, "Washington Post için demokrasi karanlıkta öldü, Hitler'in ölmüş olması ve bu köşeye görüşlerini yolllamamış olması ne kötü" yorumu yapmış.

Bir başkası yazının altına, "Biz kendi halkına ve muhaliflerine 'terörist' diyerek onlara zorbalık eden despotları sevmeyiz" diye yazmış. Birisi de "ülkesi ve kendisi hakkında sempati toplamak için kadife bir dil kullanmış ama kim inanır" demiş. Bir başkası, "50 bin muhalifini hapsetmesinden" dem vurmuş, "ahlak dersini ondan mı alacağız" diye sormuş. "Bu yazıdaki görüşlerine katılsam da Erdoğan bir otokrat" diyen olmuş. Bir diğeri, Washington Post'u Erdoğan'a kendi propagandasını yapmasına izin vermekle suçlamış. Bir okur da Washington Post'un sahibi Amazon'un 6 ay önce Türkiye'de faaliyete geçtiği hatırlatmasında bulunmuş. Birisi de "Erdoğan dikkatleri ne yaptığına değil, ne dediğine çekmek istemiş" diye görüş bildirmiş. "İnsan haklarını ihlal eden kişinin insan haklarından söz etmesi şaka olmalı" diyen de olmuş.

"Mesaj doğru olabilir ama mesajı veren yanlış" gibi daha yumuşak eleştirilerle "Ermeni soykırımı"nın şimdi de Türkiye'de Kürtlere karşı uygulandığını yazanlar da çıkmış.

Ben en son baktığımda yazıya 500'den fazla yorum yapılmıştı. Tabii ki bazılarını buraya alabildim. Çok daha sert ifadeler kullananlar da var, birkaç kişi de destek bildirmiş.

Sadece bir iki gün kalan seçimlere rağmen, Türkiye, son zamanlarda dünya medyasının ilgi alanına pek giremiyordu. Hani neredeyse "aman taş atmayalım, üzerimize sıçrar" havası hâkimdi medyada Yeni Zelanda'daki iki ayrı cami saldırısına kadar. 50 kişinin yaşamını yitirdiği, 10'larca insanın yaralandığı bu korkunç saldırının ardından Türkiye'yi yönetenler, kendilerini olayın merkezine koymak için adeta ellerinden geleni yaptılar. Erdoğan'ın Washington Post yazısında da bu çaba açıkça görülüyor. Erdoğan, "zanlının kullandığı silahların üzerinde ve internette yayınladığı manifestoda hem şahsının hem de Türkiye'nin adını defalarca kullanmış olmasının incelenmeye değer olduğunu" söylüyor. Yani "Bu saldırının hedefinde biz vardık" fikrini başından beri işliyor. Hem de, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, daha olayın hemen ardından saldırının hedefinin bütün Yeni Zelanda olduğu mesajını Müslümanlara "biz, sizsiniz" diyerek vermeye çalışırken.

Katil tarafından çekilen ve yayılmasını engellemek için Yeni Zelanda hükümetinin özel bir çaba harcadığı görüntüleri, Türkiye'nin cumhurbaşkanı miting alanlarında kullandı. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern de Dışişleri Bakanı Winston Peters da bu görüntülerin gösterilmesinin yeni nefret cinayetlerine yol açabileceği endişelerini açıkça dile getirdiler.

Daha bu tartışma sürerken bu kez Erdoğan, Çanakkale'de Anzakları hedefe koyan, "kimi ayakta kimi tabutta geri döndüler. Aynı niyetle gelecekseniz sizi de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın" dedi. Bunun üzerine, Avustralya'nın başbakanı Scott Morrison'ın tepkisiyle karşılaştı. Başbakan Morrison, Türkiye'nin büyükelçisini başbakanlığa çağırdı, ardından da "Erdoğan'ın sözlerinin Avustralyalılar için çok rencide edici olduğunu söyledi. Böylesine hassas bir ortamda sarf edilen bu sözleri "pervasızlık" diye tanımladı, geri alınmasını istedi.  

Türkiye'ye seyahat edecek Avustralyalılar için "gitmeyin" uyarısının da gündemde olduğunu bildirdi.

Yeni Zelanda hükümeti bu ataklara karşı ne mi yapıyor? Dışişleri Bakanı, Pazartesi günü İstanbul'da yapılacak İslam Teşkilatı toplantısına katılmaya hazırlanıyor, Türkiye'nin ataklarını durdurabilmek için de Türk yetkililerle özel olarak görüşmeyi planlıyor.

Bitti mi? Bitmedi.

Son günlerde bir devlet cinayeti olan idamı 12 Eylül generali ağzıyla diline dolayan Erdoğan, Yeni Zelanda Parlamentosu'na da "idam" çağrısı yaptı. "Bu iş bu kadar ucuz değil, gereğinin yapılması gerekir. Teröristin silahındaki her ifade, ülkemizden bunca uzakta bile üzerimizde yapılan hesapların itirafı gibidir" diyerek "şahsını" ve Türkiye'yi saldırının bir kez daha merkezine koydu.

Hollanda'nın Utrecht kentindeki terör ya da değil ama açıkça bir nefret cinayeti olduğu belli olan olaydaki katilin Türk vatandaşı olmasına ilişkin ise henüz bir tek söz duymadık.

"Türkiye dışarıdan nasıl görünüyor" diye merak mı etmiştiniz?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi