'Dolara yüzde 8 faiz ödemek tefecinin eline düşmektir'

'Dolara yüzde 8 faiz ödemek tefecinin eline düşmektir'
İktisatçı Ege Cansen, Türkiye'nin yüzde 4.5 faizli eski dış borçlara takla attırmak için alınan yeni dış borçlara yüzde 8'in üzerinde faiz ödediğini belirtti.

Cuma günü döviz kurlarındaki dalgalanma ve Türk Lirası'ndaki değer kaybı gündemdem düşmüyor. İktisatçılar, Türk Lirası'ndaki bu beklenmeyen düşüşün nedenlerini anlamaya çalışıyor. Sebep, her ne dış politikadaki gelişmeler ve ABD ile yaşanan gerginlik olarak gösterilse de, aslında sebepler yine Türkiye'nin ekonomi politikalarında ve ekonomisinin kırılganlığında yatıyor. 

İktisatçı Ege Cansen, Türkiye ekonomisinin bu derece dış borç kolik olmasaydı Türkiye'nin daha serbest bir dış politikası olabileceğini belirterek, "Türk ekonomisinin bugünlerde ne kadar kırılgan olduğunun en güçlü göstergesi, yüzde 4.5 faizli eski dış borçlara takla attırmak için aldığımız yeni dış borçlara yüzde 8'in üzerinde faiz ödemeyi kabul etmiş olmamızdır. Dolara yüzde 8 faiz ödeyerek borç almak, tefecinin eline düşmek gibidir. İnsan, paraya bu kadar sıkışınca, kolay, kolay "namert sarmasından" kendisini kurtaramaz" değerlendirmesi yaptı.

Ege Cansen'in Sözcü gazetesinde yer alan köşe yazısı şöyle:

"Cuma günü TL, maalesef yeni bir atakla karşı karşıya kaldı. Bu yazıyı kaleme aldığım cumartesi öğleye kadar TL, dolar karşısında yüzde 5.5 değer kaybetmiş bulunuyor. Doların euro karşısında yüzde 1 değer kazanmasını düşsek bile, TL'nin değer kaybının adeta bir "serbest düşüş" (free fall) şeklinde cereyan ettiği gerçeği değişmiyor. TL'nin değer kaybetmesini "düzeltme olarak" gören biri olarak şunu itiraf edeyim ki, ben bu ani düşüşü beklemiyordum.

Şimdi kendime şu soruyu soruyorum: Bu düşüşü tetikleyen olay veya olaylar nedir? Filmi geriye sardığımda yine dış siyaset öne çıkıyor. Başta Rusya'dan hava savunma sistemi alınması kararıyla başlayan NATO ile gerginlik var. Ayrıca Yeni Zelanda'daki menfur terör eylemi ertesinde bizim, "Teröristin cezasını siz vermezseniz, biz veririz" tehdidine kadar varan tavrımız çok ülkeyi tedirgin etmiştir.

Ardından ABD Başkanı Trump'ın, 1967'den beri İsral'in işgal altında bulunan Surye'nin Golan Tepeleri'nin artık İsral'in mülkü sayılması gerektiğine dair beyanına karşı Türkiye'nin "Buna müsaade etmeyiz" diyerek karşı çıkması şüphe yok ki, ABD ile aramızdaki şekerrenk ilişkileri daha da bozmuştur.

ANCAK ASIL SEBEP İKTİSADİDİR

Eğer ekonomimiz bu kadar "dış‑borç‑kolik" olmasaydı (haklı veya haksız) daha serazat bir dış politika izleyebilirdik. Türk ekonomisinin bugünlerde ne kadar kırılgan olduğunun en güçlü göstergesi, yüzde 4.5 faizli eski dış borçlara takla attırmak için aldığımız yeni dış borçlara yüzde 8'in üzerinde faiz ödemeyi kabul etmiş olmamızdır. Dolara yüzde 8 faiz ödeyerek borç almak, tefecinin eline düşmek gibidir. İnsan, paraya bu kadar sıkışınca, kolay, kolay "namert sarmasından" kendisini kurtaramaz.

Nitekim Türk tahvilleri son olaylar yüzünden değer kaybedince "ikinci el tahvil piyasasında bizim kağıtların fiili dolar faizi" yüzde 10'ların üstüne çıktı. Bu da, yeni borçlanmalarda dövize yüzde 10'dan yüksek faiz teklif etmek zorunda kalmak demektir ki; bu fahiş faiz, borçlanmada "sonun başlangıcı" olabilir.

TİTANİK'TE KAPTANIN GALA YEMEĞİ

Türkiye ekonomisi gitgide ağırlaşan bir finansman sıkıntısı yaşarken, belediye başkanı adayları veya mensubu oldukları siyasi partilerin önde gelenleri, bol keseden "dar gelirlilere bedava hizmet" ve "iç tüketime dönük yatırım projeleri" açıklama yarışına girdi. Bir iktsatçı olarak söylenenleri endişeyle izliyor ve herhalde onların bir bildiği vardır diye kendimi teselli ediyordum. Merak ediyorum, cuma günü patlayan finansal burgaçtan sonra da adaylar aynı vaatleri tekrar edecek mi? Daha da önemlisi seçmen, bu sözlerin tutulabileceğine, herkesin gelirinin artacağına ve kimsenin canının acımayacağına inanmaya devam edecek mi?" (EKONOMİ SERVİSİ)

Öne Çıkanlar